Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Haziran '11

 
Kategori
Öykü
 

Yalnız kalamazdı

Yalnız kalamazdı
 

Yıl bin sekiz yüz kırk beş. İstanbul sabaha yeni kavuşuyordu. Bakkal Süleyman dükkanını henüz yeni açmış. Hava soğuk. Dükkanın içi dünden kalma ısı ile biraz sıcak. 

Raflarda bakliyat dizili. Bakliyatlar küçük çuvalların içinde. Davut efendi sabah çorbasını içmek için tabldotunu açtı. Söylendi."Şu tabldot ne güzel şey. İçine istediğin yemeği koyabiliyorsun. Hey canına yandığım ustalar." 

Çorba dolu tabldotunu yanan sobanın üzerine koydu. Üzerinde su dolu güğüm de vardı. Soba kuzineliydi. Üstü geniş. Birkaç güğüm daha alabilirdi. 

Çorba henüz yeni ısınmıştı. Çantasından ekmek ve soğan çıkardı. Soğanı çakısı ile kesti. Çorbasını soğan ve ekmekle yemeye başladı. 

Davut bakkal yemeğini henüz bitirmişti. Birden kapı açıldı. 

"Davut ağam bana yardımcı ol. Yeniçeri ağasının kızını kaçırdım. Bizi geceye kadar sakla ne olursun?" 

Davut "Şükür Allah'a çarmıkçı Veli. Yapacağım dedin yaptın ya. Helal sana. Koskoca yeniçeri ağasını tefeye koydun ya. Helal sana. Gelin dükkanın izbesine girin." 

Çarmıkçı Veli "Yahu Davut çok korkuyorum ben. Yeniçeri ağasının kızı değil de kaçıranın Rum olduğunu bilirse ben değil bütün sülalem yanar." 

Davut "Oğlum vurduğun kuş çok büyük. Ben bile korkmaya başladım. Size bir at tedarik ediversem. Onunla erkenden kaçsanız." 

Çarmıkçı Veli "Davut Allah aşkına bulabilirsen o atı hemen bul." 

Davut O zaman dükkanı üzerinize kilitleyeyim. Gelen olursa hiç cevap vermeyin." 

Davut hemen yerinden kalktı."Ne olur ne olmaz ben çıkınca kapıyı ardından küsükleyin." 

Bakkal Davut dükkandan çıktı. Kapıyı kilitledi. Kapının küsüğünü de Çarmıkçı Veli. 

Meryem "Veli nereye gideceğiz?" 

Çarmıkçı Veli "Canım Meryem seni kaçırdım ya. Nere olsa giderim. Ama aklımda bir yer var." 

Meryem "Neresi ora?" 

Veli "Antalya'ya kaçacağız. Hem havası güzel, yeşillikler var. İş bulmakta kolaydır. Normal iş bulamazsam balıkçılık yaparım. Ama kendi mesleğimden vazgeçmeyeceğim." 

Meryem "Kaçtığımdan anamın bile haberi yok. Zavallı kim bilir ne kadar ağlıyor. Çok acıyorum ona. 

Veli "Benim korkum Rum olduğum için. Türk olsaydım bu kadar korkmazdım. Müslümanın hıncı Hıristiyanlarınkinden daha fazladır. Fener Patriğimiz olmasa hayatta bu işe kalkışamazdım. Parayı o verdi bana. Neyse ileride çocuklarımız olsun. Daha da rahatlayacağım." 

Meryem "Şey Veli." Susutu. "Evden komşumuzun kızı Feride'ye söyledim. Kızmadın değil mi?" 

Veli "Kızmadım. Adımı verdin mi ona?" 

Meryem utana sıkıla konuştu. "Maalesef verdi." 

Veli "Allah vere de kız hiç konuşmasa. Ama kadınlar duramaz illaki söylemeli her şeyi?" 

O an kapıda tıkırtılar peyda oldu. Gelen Davut'tu. Veli kapının arkasında. 

Davut "Aç benim Veli. Atı getirdim." 

Veli küsüğü çekti. Kapıyı açtı. 

Davut "Bu atı sana olan borcumun karşılığı. Güle güle kullan." 

Çarmıkçı Veli "Ben dört dönerken sen varsın ya. İstediğin gibi olsun. Bundan sonra artık seni hiç göremem." 

Çarmıkçı Veli ve Meryem ata bindi. 

Veli "Hadi hakkını helal et Davut ağam. Artık ahirette görüşürüz." 

Davut "Haydi selametle gidin." 

Çarmıkçı Veli ayağı ile atın karnına dokunarak "Deh." Dedi. At koşarak üzerindekilerle oradan uzaklaştı. 

Eskişehir'e yeni gelmişlerdi. Hanın önünde durdular. Çarmıkçı Veli atı yerdeki demir çengeli olan taşa bağladı. Hancı kapının önündeydi. 

Veli hancıya "Hancı baba bize kalacak yer lazım." 

Hancı "İkiniz için boş yer var. Geçin içeri." 

Veli ve Meryem odasındaydı. 

Meryem "Neden benimle olmadın hiç?" 

Veli "her şeyin sırası var Meryem. Seni kaçırdım ama sana saygılıyım." 

Meryem onu kendine çekti. "Başlarım saygına. Hadi çocuk yapalım." 

Çarmıkçı Veli ilk defa böyle bir heyecan duyuyordu. Ne büyük zevkti bu. 

Meryem Veli'nin kolları arasından dinleniyordu. "Veli Antalya'da ne iş yapacaksın?" diye sordu. 

Veli "Yine aynı işi. Nalburiye işime devam edeceğim. Hele bir Antalya'ya varalım. Gerisi Allah kerim." 

Meryem "İyi ki bohçama senin için tütünde koydum." 

Veli "Ne tütün mü. Allah be. Sen bir tanesin Meryem." 

Meryem bohçasını açtı. Tütün dolu torbayı ve tütün kağıdı dolu çıkıyı uzattı. "Bunları dün Haliç'te bir Ermeni'den aldım. O da Fransız tüccarlarından almış." 

Veli "Sizin dediğiniz gibi gavurlar olmasa hayatın tadı çıkmaz. Padişah elinden gelse bizleri göklere çıkaracak.." 

Meryem "Sana dayımdan bahsettim miydi?" 

Veli "Bahsetmedi. Nasıl biri?" 

Meryem "Dayımın adı derviş Mahmut. Medresede müderris. Bana hep Meri der durdur. Geçen bize geldi. Anneme ‘Hülya aba şu Meri'yi bize sat. Medrese okusun. Belki vezir olur.' Demişti. Annem ‘kızdan hiç vezir mi olur' dedi. Bende ‘Kızlardan padişahta olmalı ‘dedim. Dayım öyle şeker tatlı ki. Kadınlardan anlıyor. Söyle bakalım Senin ailen kimler." 

Çarmıkçı Veli "Senin benim gibi aileler. Babam Yorgi Kılıç. Annem Celosya. İikisi de Rum. Biz Ortodoks mezhebindeniz. Ayırca Meryem ismini çok severim." 

Meryem konuyu değiştirdi. 

"Çocuğumuz olursa adına ne koyacaksın?" 

Veli "Önce geleceği için Türk ismi. Mesela İsmail Kiya.." 

Meryem "Kiya nedir?" 

Veli "Osman oğullarının aşiret isminden değişme. Kayı Kiya." 

Meryem "Uykum geldi. Hadi uyuyalım." Dedi. 

Çarmıkçı Veli tütünü bitirmişti. Öyle bir keyif içindeydi ki bir saat uyumadı. Hayal kurdu durdu. 

Antalya'ya henüz girmişlerdi. Portakal bahçelerinden geçtiler. Akarsuyun birinde dinlendiler. Öğle sonuydu. Şehrin içindeydiler. Bir hana geldiler. Atlarını oraya bıraktılar. Şehri gezmeye çıktılar. Dükkanları geziyorlardı. Çarmıkçı Veli boş bir dükkan kiraladı. Sonra atlarını handan alıp kiraladıkları dükkana geldiler. 

Veli "Meryem dükkan geniş. Bahçesi var. Şimdilik dükkanda yatar kalkarız. Yarın birgün bahçeye baraka yaparız. Oraya taşınırız." 

Yıl bin sekiz yüz altmış beş. Yirmi yıl sonraSI. İsmail Kiya babasına seslendi. "Baba abim Hüsyin kardeşim Ahmet ve ben Antalya'dan çıkıp Hadim taraflarına yurt tutmaya gideceğiz." 

Çarmıkçı Veli buna sevindi. Şimdi oğullarının geleceği daha da garantileşiyordu. 

Veli "Oğlum gitmeden önce size bir şey söyleyeceğim. Şehrin dışına bir küp altın gömdüm. İster alır harcarsınız ister almazsınız." 

İsmail Kiya "Baba zengin insanın yurt tutuşu köksüz olur. Altınları almayız." Cevabını verdi. Devam etti. "Bacım Leyla çok ağladı. Ne olur abi gitmeyin. Szi yokken ben yapamam dedi. Zor ayrıldım evden." 

Çarmıkçı veli "Kız kısmı işte. Ananda öyleydi. Buraya ilk gelişimizde hep ağladı durdu. Sonra alıştı gitti. Leyla da alışır bakman." 

Dükkana Ahmet ve Hüseyin de geldi. 

Çarmıkçı Veli "Ananızla konuştunuz mu?" 

İsmail Kiya "Konuştuk. Ona bacımız Leyla gibi gitmemizi hiç istemiyor." 

Baba oğullarına izini vermişti. Gözleri yaş doldu. "Allah yolunuzu açık etsin. Güle güle gidin." Dedi. Üç oğul gelip babalarının ellerini öptüler.Babalrından destur aldılar. Sonra atlarına atlayıp İç anadoluya doğru yol aldılar. 

Çarmıkçı Veli'nin kaderiydi. Kendisi yaşlanmıştı. Yakalnasa ne yapabileceklerdi ki.Geleceğin garantisi yoktu. Oğulları akıllılık etmişti. Çarmıkçı Veli oğulları ile gurur duyuyordu. İntikam denen şey ne kötü Veli kayınbabası yeniçeri ağasını düşündü. ‘Hey koca devlet efeliğimiz var namımız ise belamız ile. 

Sarıörenboyalı köyüne gelmişlerdi. 

İsmail Kiya "Kardeşlerim ben bu köyü yurt tuttum. Babamızın söylediği gibi yeniçeri askerleri her an bizim peşimize takılabilir. Bu gün burada kalın. Yarın szide ayrı ayrı köyleri yurt tutunun." 

Hüseyin "İsmail ağam bildiğin gibi leride ağras köyü var. Yarın Ahmet ve ben o köyden geçeceğiz. Birbirimizle her sene buluşmak için o köyde kavilleşelim. Ramazanlarda orada olalım." Teklif kabul edildi. 

Gece olmuştu. Yeni yurt yeni yerler üç kardeşi de bağrına basmıştı. İsmail Kiya gece kalkıp Hıristiyan olduğunu unutarak Allah'a şükretti. Öyle olacaktı. Koskoca dağlar içinde yalnız kalmazdı. 

 

Tuna M.Yaşar 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..