Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '13

 
Kategori
Komşuluk
 

Yalnızlığın iletişimi, kendi kendine konuşma

Yalnızlığın iletişimi, kendi kendine konuşma
 

Kendi kendine iletiişim


Son zamanlarda dikkat ettiniz mi? Aile çevremizde veya sokakta, toplu taşıma araçlarında kendi kendine konuşan ne kadar çok insan var değil mi? Aslında genelde bu durum bizde normal karşılanmaz ve bu kişilerin psikolojik sorunları olduğu düşünülür. Hatta onlara direkt deli denir. Ancak işin gerçeği pek de böyle değil. Kendi kendine konuşmak delilik olmadığı gibi, Uzmanlar; otokontrolü geliştirdiğini, düşüncesizce yapılan hareketlerden kaçınmayı sağladığını ifade ettiğini söylüyorlar.

Yakın zamanda Kanada’da yapılan bir araştırmada, kendi kendine konuşan insanların akıl sağlığında sorun olmadığı belirlendi.  Prof. Michael Inzlicht’in yürüttüğü çalışmada, kendi kendine konuşmanın otokontrolü geliştirdiği ve düşüncesizce yapılan hareketlerden kaçınmayı sağladığı belirlendi. “Kendi kendine konuşmanın diyet yapanların iradesi ve karar mekanizmasını da kuvvetlendirdiğini belirten Inzlicht, insanların iç seslerine kulak vererek daha mantıklı seçimler yaptığını söyledi.”

Ancak Üsküdar Üniversitesi Rektörü, NP İstanbul Nöropsikiyatri Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu durumu iki şekilde değerlendiriyor. Birinci durumda, farkında olmadan kendi kendine konuşan kişinin aslında toplumdan kendini soyutladığını ve kendine yeni bir dünya kurduğunu ifade eden Tarhan, “Bunlar aslında psikoz dediğimiz akıl hastalığı grubunda olan kişilerdir. Burada kişi ayrı bir dünyada yaşadığı için kendisine özel bir yaşam alanı oluşturuyor. Bu bir yerde dış dünyadan kopuk bir alan. O alanda hayalindeki objeler, insanlar ve nesnelerle konuşarak bir bakıma psikolojik olarak kendini  ayakta tutuyor” dedi.

Bu durumda olan kişilerin tedaviye ve ilaç kullanımına ihtiyacı olduğunu vurgulayan Tarhan, “Hayatta kalma dürtüsünü devam ettirmek ve gerçek toplumla bu ihtiyaçlarını gideremedikleri için onun yerine kendi dünyasında sosyalliği arıyor. Bu kimse yer ve zaman ayırt etmez ve gerçeklerden kopuk olur. Toplum içinde, kalabalıkta konuşur. Psikoz durumunda kendi kendine konuşma tedavi edilmesi gereken bir durum. Yani bu bir hastalık. Bu durumlarda kişinin hastaneye yatması ve ilaç kullanması gerekir” diyor.

Diğer taraftan tıpkı Prof Tarhan’da tıpkı Kanadalı Prof.Michael Inzlicht’in araştırmasındakigibi kendi kendine konuşmanın diğer nedenini ise stres gidermek için yapıldığını ve bunun bir hastalık olarak kabul edilemeyeceğini belirtiyor, her insanın hayatının bazı dönemlerinde kendi kendine konuşarak sesli hayaller kurabileceğine, bu durumun daha çok aceleci ve hiperaktif kişilerde görüldüğüne işaret ediyor. Devamında; sosyal iletişimin insanın temel psikolojik ihtiyaçlarından birisi olduğunu belirterek, “İnsan beyni sosyal bir varlık olarak kodlanmış. Yalnızlık insana bir işkence gibi geliyor. Örneğin, bir insanı 15 gün hücrede bıraktığınızda akıl sağlığı bozulabiliyor. Böyle insanlar kendi kendilerine konuşarak ayakta kalmaya çalışabiliyorlar ama eğer konuşma ihtiyaçlarını gideremezlerse akıl sağlıkları bozulabiliyor. İnsanın kendi kendine konuşarak rahatlamaya çalışması psikolojik rahatsızlık olarak görülemez. Genelleme yapmak doğru olmasa bile herkesin hayatında bu mümkün olabilir. Özellikle sosyal zekası yüksek kişilere en büyük işkence, yalnız kalmalarıdır. Böyle kişiler daha çok konuşurlar. Hiperaktif ve aceleci kişilerde bu durum daha çoktur. İnsan kendi kendine konuşurken farkındaysa bunun bir sakıncası yok. Bu bir stres azaltma tekniğidir, eğer farkına varmıyorsa hastadır.”

İnsanın kendisiyle konuşmasının psikolojik tedavide “psikodrama” tekniği olarak kullanıldığını vurgulayan Tarhan, tiyatroyu psikolojik tedavide kullanan bu teknikle yapılan bir örneği ise şöyle anlatıyor “İnsanın kendi kendine konuşması, kişinin farkında olması halinde yararlı olabiliyor. Psikolojik tedavi yöntemlerinden birinde de bu zaten yapılıyor. Psikodrama tekniği ile kişi bir sandalyeye oturtuluyor ve karşısına boş bir sandalye bırakılıyor. O boş sandalyede annesi olduğu ve onunla konuşması isteniyor. Daha sonra bu kişi annesi varmış gibi kendi kendine konuşuyor. Bir süre sonra kendisi, annesinin olduğu sandalyeye geçiyor ve annesinin adına kendisine ne cevap vereceğini söylüyor. Böylece kendisi için çok önemli olan sosyal bir ihtiyacı gidermiş oluyor.”

Kapitalizmin bir sonucu olarak, sanayileşme ve kentleşme ile beraber insanlar daha da yalnızlaştı, yalnızlaşan insan diğer insanlara daha az güvenir oldu. İnsanlar arasındaki güven duygusu yok oldu. Teknolojinin ve iletişimin artış hızıyla insanın yalnızlaşma hızı paralellik gösterdi.  

Toplu mesaj icat edildi,  yüz yüze görüşmek nerdeyse tarih olacak. İnsanların sesini duyabilme imkânı veren bir telefon haberleşmesi bile gerçekleşmiyor nerdeyse, başkalarının yazmış olduğu hazır mesajları insanlar, özel günlerde hem kendini hem de eşini dostunu yok sayarcasına veya kendilerini rahatlatırcasına bayram ve yılbaşı kutlaması olarak gönderirler; bu 21. yüzyıl iletişimin hatta aslında iletişimsizliğinin adı oldu.

Artık komşuyla televizyon izlemenin keyfi yaşanmazken aile içinde bile bu paylaşım yok oldu. Siz kaç zamandır mektup yazmıyorsunuz? Kaç Bayram ve yılbaşında dostlarınıza, akrabalarınıza kartpostal gönderdiniz? Mahallenizdeki varsa Bakkal veya diğer esnaflarla sohbet ediyormusunuz?

Sosyalleşmenin en önemli kültürel faaliyetlerinden olan sinemaya ve tiyatroya ne kadar zamandır gitmediniz? Şöyle çoluk çocuğu alıp komşuya veya akrabaya en son ne zaman çaya veya sohbete gittiniz? İnternet yerine sahaflardan ne zaman en son kitap aldınız? Ağız dolusu kalpten, içten, samimi olarak en son kime selam verip bir merhaba dediniz, hal hatır sordunuz?

Her türlü aktivitenin olduğu yüksek güvenlikle korunan (insanlar kendilerini güvensiz hissettikleri için olsa gerek) sitelerde bulunan yüksek katlı evlerde mi oturuyorsunuz veya oturmak istiyorsunuz? Mutlumusunuz? Mekanik yaşam kodlarının dışına çıkmaya çalışıyormusunuz? Maalesef, her evde nerdeyse aynı iletişim ve teknoloji çağının aygıtları kullanılarak kanton bir hayat yaşanmakta. Ancak, evler arasında bir duvardan daha fazla engel bulunmaktadır. Dünyanın diğer ucu ile iletişime geçebilen çağın insanı, yan komşusunu tanımamaktadır. Merdiven aralığında nerden çıktı bu dercesine hafifçe sessiz bir kafa selamı ile komşuluk yapılmaktadır.

Günümüzde; çocuklar oynamaya Fatma teyzelere değil, anneleri ile beraber "site parkına" gidiyor. İnsan yalnızlaşıyor. Hepimiz, iletişim araçlarının en yaygın olduğu bir çağda iletişimsizlikten yakınıyoruz. Cep telefonları ve e-mailler derde deva olmuyor. Her daire ayrı bir dünya ve bu dünyalar arasında en ufak bir bağ yok. Yalnızlık sitedekiler için olağan bir durum. Çocuklar sokak aralarında yakalamaç, saklanbaç, sek sek ve yakar top oynayamıyor. Kadınların altın günleri, çay saatleri artık yok.

Hayat, iş yerleri ve evler arasına sıkışmış, trafikte geçen süre bir yaşam periyodu oldu.  Toplu taşıma araçları bile bir siteden daha fazla ortak yaşam alanı sunuyor. Aynı apartmanda oturanlar toplu taşıma araçlarında tanışabiliyor. Mahalleler ve çıkmaz sokaklar hızla yerlerini sitelere terk ediyor. Artık sokaklarda bağıra çağıra oyunlar oynayan çocuklar yok, çocuklar evde bilgisayarlarda oyun oynuyor. Kapitalizm, çıkar üzerine kurulu, oportünizm hastalığına yakalanmış. tüketime dayalı olan yalnız bir insan tipi ortaya çıkardı. Tüketime dayalı insan ilişkileri ise paylaşımdan uzak, hızlı yeniliyor, hızlı arkadaşlıklar kuruluyor, hızlı seviliyor, hızlı sevişiliyor ve çabuk tüketiliyor. Yapılanlardan çabuk bıkılıyor, hemencecik vazgeçiliyor. Yaşamayıp, "yaşar gibi" yapıp, mış gibi yaşıyoruz, Bu arada yalnızlaşıyoruz, yaşadığımız sorunları çözemiyor, kendi başımıza konuşup duruyoruz.

Sahi biz hastamıyız?

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..