Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '17

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Yalnızlığın nakaratı:Hüzün

Yalnızlığın nakaratı:Hüzün
 

Yalnızlığın nakaratı:hüzündür her daim.

Yazık ki, sadece hüzün.

Ey arkadaş.

Yalnız arkadaş ne çetindir yaa senin hayatın.

Şu anda, son yıllarda değilse de  ben de bilirim yalnızlığın ne çetin bir şey olduğunu.

Binayı çürüten nem gibi içten içe ruhu çürüttüğünü. Beyni kemirdiğini.

Hey gidi günler.

Ah yalnızlık!

Bir gün gelir, gidersin bir uzak diyara.

Herşey elinin altındadır, otel ya da misafir evinde,  konforun yerindedir. Odan güzeldir. Lakin içindeki o boşluk.  Altından sütunları olan geniş muhteşem bir sarayda olsanız ne olur ki. Dostunuz sadece yalnızlık.

Ötesi yok. Yalnızlık.  Fıtratımıza çok aykırıdır ve en uzak beyin hücrelerimiz bas bas bağırır ki: "orda kimse var mı? Heey! Orda kimse var mı?"

Hele ki İstanbul. Yalnız yürüyor, yalnız var olmaya çalışıyorsan ne zor bir diyardır!

Yıllar öncesi tek başına bir görev için gitmiştim bu harika şehrimize. Rahatım iyiydi. Otel güzeldi. Deniz kıyısındaydı ve o gemilerin gözlerin önünden aheste aheste salınıp geçivermesi,  muhteşemdi.

Lakin gerisi? Koyu, kasvetli, gölgeli bir yalnızlık. Caddeleri, gökyüzünü,  hatta denizi karaya boğan. Yürüyordum sahilden ara sıra. Maksat yürüyüş ve hava almak olsun.

Lale mevsimiydi,  hem de ne güzeldi hava.

İnsanlara bakıyordum çay bahçelerine, parklara doluşmuş . Ne çok kalabalık gruplar,  aileler vardı. Piknik yapıyorlardı küçük yeşillikler üzerinde, park köşelerinde sergilerini açmış.

Onlar 4-5-7 ve daha çoktu. Bense tektim. Bir banka oturup o ailelerin hallerini de  göz ucuyla,   gıptayla gözlemlemiştim.

Ne coşkulu, ne mutluydular.

O insanlar, o akraba, aile, eş dost komşu kalabalığında, " Tuzluğu uzatır mısın? Çayı demledin mi Zeynep? Kııız kardeşin düşecek koş getir! Aaaaaa çatallar evde mi kalmış...." vs. olağan sıcak sohbetleri içinde ne kadar mutluydular.

Sıkıntılar onlar için de vardı elbet. Hatta belki de hayatları maddi anlamda benim hayatımdan çok daha zordu. Ancak onlar hayatın anlamını çok güçlü bir noktadan yakalamıştı. İnsanla çevrili, huzurlu bir atmosfer.  Bir başına olmadığını hissetmenin getirdiği o özgüven ve güç. Bu insanların dertleşecekleri birileri vardı. Aşamadıkları sorun olduğunda, bir biçimde içlerindeki basıncı, patlamaya yol açmadan önce  azaltacak, en azından  "pes" etmemelerini sağlayacak kadar yakın birileri. Yani "kimi kimseleri".

Dedim ki içimden"Allahım sen bizi tek olmak için yaratmamışsın kesinlikle." Tek olmak ruhumuzu çöle çevirir. Birkaç arkadaş, akraba, komşu. Hele hele aile fertleri kardeşler, anne baba. Nasıl da yakışıyor biz insanların yanına.

Ha bu arada,  kan bağı dışında ekstradan yakınlıklar dostluklar kurmak, onları, gelecek on yıllara taşıyacak kadar dengeli karakterlere sahip olmak ta ayrı bir meziyet tabii ki. Ama biraz sakin davranış, hoşgörü;  biraz vefa ve fedakarlıkla, daha az bencillikle on, yirmi otuz yıllara uzayıp giden dostluklar edinmeniz, düğün ve cenazenizde, iyi-kötü günlerinizde yanıbaşınızda olan, "paylaşan"  dostlarınızın olması işten bile değil ve kesinlikle değer.

Çünkü yalnızlık biz insana uygun değil.

Yalnızlığın nakaratı da,  Dünyanın neresinde olursanız olun ve ırkınız, cinsiyetiniz politik görüşünüz ne olursa olsun asla değişmez.

Yalnızlığın nakaratı sadece hüzün. Hep hüzün.

 
Toplam blog
: 148
: 384
Kayıt tarihi
: 21.09.07
 
 

Merhaba...  Üniversite mezunu Kamu İdaresinde  çalışan bir bayanım. Ankara'da iki oğlumla yaşıyorum..