Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '10

 
Kategori
Öykü
 

Yalnızlığın sonu yok -2-

Yalnızlığın sonu yok -2-
 

Onu tanımıştı, bir süre önce bakkal da rastladığı çocuktu. Dünden kalma ekmek olup olmadığını soruyordu!
Ne çok uğraşmıştı Mabel sakızını eline tutuşturmak için!
Tren garı’nın biraz uzağında terkedilmiş bir vagon da kalıyordu Kadir.
Hiç arkadaşı olmamıştı bu güne kadar, hep uzaktan seyretmişti sokakta oynayan çocukları.
Çünkü, ne yemek hazır olduğunda ona pencereden seslenecek bir Annesi..
Ne de işinden eli kolu erzakla dönen yardımına koşacağı bir Babası vardı.

Çocuklar hava karardığında şen şakrak evlerine dönerken, o katran karası vagonuna geri geri adımlarla gitmişti hep.
Bu nedenle, onu davet etseler de kabul etmezdi, oyun bittiğinde yapayalnız kalmak onu üzerdi çünkü!
Hem kıyafetleri uzun zamandır sabun yüzü görmemişti!
Utanırdı, toplum içinde pek öyle çok görünmezdi bu yüzden .

Ayşe teyze tüm bunları Bakkal Hasan efendiden öğrenmişti.

Ama ne bilsindi o çocuk olduğunu, mahallenin azılı haylazlarından sanmıştı onu.
Aslında çocukların meyveleri yemelerine değil de..
Ağaçlara ulaşmak isterlerken o güzelim zambakları ve ektiği bostanı çiğnemelerine kızıyordu ,
İşte öylesi anlarda kendisini kaybediyordu, çünkü bahçesini çok seviyordu.
Ama bu defa ölçüyü biraz fazla kaçırmıştı Ayşe teyze!
İşte yerde hareketsiz yatmaktaydı yavrucak!

Ben böyle olsun istemedim, sadece korkutmaktı amacım diye ağlıyordu!
Birden bu düşüncelerinden sıyrıldı ve çocuğun her tarafını kontrol etmeye başladı.
Kan izi göremediğinde sevindi, taş isabet etmemişti demek ki.
O daha çocuk, ona bir şey olmasın sakın diyerek kucakladı bir deri bir kemik kalmış bedenini!
Ve hızla yola koyuldu, kısa sürede caddeye ulaştılar.
Meraklı kalabalığın sorularına cevap vermiyor, ha bire koşmaya çalışıyordu.
Genç bir delikanlı onu uyardı, kendini maratoncumu sandın teyzeee!
Ya ver ben taşıyayım, yada bir araba çevir şuradan Hastane buradan yarım saat çeker.
Ambülans çağırmayı bile zaman kaybı düşünen kadın, e çağır o zaman ne duruyorsun diye bağırdı.

Taksinin arka koltuğuna uzattı çocuğu, daha hızlı, daha hızlı. çığlıklarıyla ulaştılar acil servise.
Hemen sedyeye alındı çocuk ve oda içerisinde koşuşturmalar başladı.
Ne olur kurtarın onu diye yalvarmaktaydı kadın.
Ayşe teyze için sanki saatler süren bir kaç dakika sonra, doktor gülümseyerek çıktı odadan.
Bu kadar kıymetli olduğuna göre tek çocuğunuz olsa gerek diye sordu.
Evet dedi Ayşe teyze.
Bundan böyle o benim çocuğum.

Nesi var Doktor, ne olur söyleyin bana.
Geçin içeri kendiniz sorun, şu ana durumu gayet iyi!
Yaavruuuum çığlıklarını duyan çocuk gözlerini araladı ve etrafını şaşkın bakışlarla süzdü.
Kendisini kovalayan kadınla göz göze geldiğinde ise doğrulup kaçmaya çalıştı!
Ama başaramadı, başı dönüyordu.
O anda hemşire girdi odaya.
Haydi artık boşaltın yatağı, sizden daha acil olan hastalarımız vaaar.
Yaşlı kadın tekrar kucağına almak istedi çocuğu, ama o karşı çıktı bu defa!
Ben kendim yürüyebilirim dedi, hem siz beni taşıyamazsınız!
Bunun üzerine, sen ne diyorsun ulan diye bağırdı kadın !
Seni buraya kadar kuşlar mı taşıdı sanıyorsun?

Hem Doktor yürümene izin verir mi, önce ona soralım bir!
Bir an göz göze geldiler, ama bakışmaları çok farklıydı!
Yıllardır birbirlerine hasret kalmış ana ile oğuldu sanki onlar.
Odadan el ele çıktılar.
Yürüyebilir, hatta koşabilir bile dedi Doktor.
Peki dedi kadın, reçete verecek misiniz?
Nasıl iyileşecek bu çocukcağız?
Vereceğim elbette!
Yalnız Eczaneye gitmeyeceksiniz reçete de yazılanları almak için....
Peki nereden alacağız?

Devam edecek….

-1-bölüm; http://blog.milliyet.com.tr/Yalnizligin_sonu_yok!/Blog/?BlogNo=224376

 
Toplam blog
: 1021
: 1607
Kayıt tarihi
: 19.10.07
 
 

Çok eski olmayan bir tarihte tıpkı sizler gibi Melek'lere gülümsermişim uykulu hallerimde!  ..