Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '11

 
Kategori
Kitap
 

Yalnızlık ve Serenad hakkında

Yalnızlık ve Serenad hakkında
 

Pazar günü 22 Mayıs 2011 tarihinde, Zülfü Livaneli'nin son romanı SERENAD'ı devrettim . 

Kitabın atmosferi o kadar yoğundu ki rüyalarımı bile esir aldı. Okuduğum ve etkilendiğim kitaplar hakkında, önünde duramadığım, istesem de karşı koyamadığım, yazma arzusu ile karşı karşıya kalıyorum. 

Okuduğum kitapları hiç kimseye anlatamadığım günlerim olmuştur, beni boğan ve dışarıya çıkmak isteyen izlenimlerimi, düşüncelerimi paylaşabilmek için 2006 yılında yazmaya başladım. Hiç emin değildim birileri okur mu, yakın hisseder mi yazdıklarımı, sadece anlatarak kendimi rahatlamak istemiştim. Tarif ettiğim bu durumun, adı, her ne kadar sesli söylemek istemesem de galiba; Yalnızlık. 

Yalnızlık bir teşhis midir bilmiyorum. Düşündüğümde, hemen hemen hiç yalnız kalmadım. Daha çok, onun ileride gelebileceğinden dehşet duyuyorum. Hiç yalnız kalmamış olsam bile yalnızlığı tanıyormuşum gibi hissediyorum zaman zaman. O durumlarda onu görmezden geliyorum, sanki hakkında konuşmak istemediğim bir hastalık gibi, ona dikkat etmemeye çalışıyorum. Kendime bile itiraf etmek istemiyorum. Sonra nedenini soruyorum, fakat cevabı bulamıyorum. Belki azınlık bir gruba mensup olduğunu itiraf etmek gibi bir korku olduğundan;Misal çilli olan insanların grubundan, ya da da dondurma sevmeyenlerden, ya da suskun kalanların grubundan, ya da Ortodoks Bulgarların arasında yaşayan, Müslüman Türk azınlık grubundan, Hitler zamanında yaşayan Yahudi azınlık grubundan, ya da farklı seksüel eğilimi olanların grubundan... 

Neden bazen yalnızlık beni ürküttüğünü itiraf etmek istemiyorum ? 

Belki pek çoğumuzun hayatında, yalnız hissettiği dönemler vardır. Belki de yalnız hisseden insanlar hiç de azınlık değiller. Kaç insan bizi gerçekten tanıyor? Hatta kendi kendimizi ne kadar tanıyoruz ki kendimize iyi eşlik edebilelim... Neden korkuyorum? Galiba, yalnızlığı, kabul etmek istemiyorum ve bana hiç bir zaman bulaşmasını istemediğim bir hastalık olarak görüyorum. Adını bile anmak istemiyorum, çünkü andıkça sanki görünür oluyor, resmileşiyor ve bir yüze sahip oluyor ... Onun için bir daha yalnızlık hakkında tek kelime dahi etmek istemiyorum : ))) 

Serenad hakkında yazacaktım galiba... Roman bana bunları düşündürtmüş olmalı... özellikle Max ve yaşadıkları. 

Çok , çok ama çok büyük keyifle okudum. Zülfi Livaneli'yi en içten tebrik ediyorum ve saklamıyorum, okurken onu kıskandığımı itiraf ediyorum. O kadar güzel bir roman çıkartmış ki, o kadar güzel ki... ben, sözlerle ifade etmekte zorlanıyorum. 

HAYAT GÜZELDİR, hayatımda aynı gün içinde, iki kez , izlediğim tek film ve hâlâ, en sevdiğim film olarak yerini koruyor. Romanın içinde bu film hakkında satırlar okumak bana ayrı bir keyif verdi. Nasıl yazmış Yazarımız "İçinde bulunduğu koşullarda mümkün olan en güzel hayatı yaşamaya çalışan, bunun için her fırsatı değerlendiren, yeni fırsatlar yaratan insanlar... Sadece böyle insanların daha güzel bir dünya için mücadele etmelerinin içtenliğine inanabilirdik" 

Romanda geçişler, zaman içinde yolculuklar, öylesine ustalıkla işlenmiş ki ben hayran kaldım. Her şeye değinebilmiş Yazarımız;Aşk, Edebiyat , mutluluk, Tarih, İstanbul, Siyaset, Adalet, gündelik yaşam, aile, varoluş... 

Aşk... 

Romandaki aşk, yine Aşık Veysel sözlerini hatırlattı bana ; Seversin, kavuşamazsın, aşk olur... 

"Demek ki Genç Werther’in Acıları romanının derin anlamını kavramak için sırılsıklam âşık olmak gerekiyordu." diyor Livaneli. Ben de, Sadık Hidayet'in, Kör Baykuş, novellasını neden anlayamadığımı sorguladım. 

Yazı... 

Hakkında okuduklarım beni çok etkiledi."Yazı doğal bir şey değildi. İcat edilmişti, yani uçmak gibi o da doğamızda yoktu. bu yüzden uçmaktan nasıl korkuyorsak yazıdan da korkuyorduk. En masum insan eylemleri yazıya geçirilince, hele gazetede haber olunca, bir suç havası veriyordu .Yazı insanların düşgücünü harakete geçirip, en masum haretlere olmadık anlamlar yüklenmesine sebep oluyordu. Edebiyatın gücü de buradan geliyor... Tanrı bile kendini yazıyla anlatıyor." TANRI BİLE KENDİNİ YAZIYLA ANLATIYOR, bu basit gerçeği, daha önce nasıl fark etmemişim ki ! 

Mutluluk... 

İlyas-ı Habır, bir Mardinlinin hikâyesini duymamıştım, romanda okudum ve unutabileceğimi sanmıyorum. Anlamsız yaşanan bir hayatın hikâyesi ..."Önemli olan yaşadığını, hayatın bir anlamı, bir değeri olduğunu hissetmekti. Elinde çiçekler tutan, beyaz gelinlik giymiş bir kızın mutluluğu gibi bir şey değildi bu. Daha derin bir varoluş sorunuydu. Dünyaya gelmiş olmanın bir anlamı var mı, bu yaşlı gezegene ya da yaşayan insanlara küçük bir katkım oluyor mu gibi tuhaf soruların cevabı." 

İstanbul... 

Yahya Kemal bir şiirinde " İstanbul’u sevmezse gönül, aşkı ne anlar?" sözlerine yer vermiş Yazarımız... Ne kadar doğru... 

Tarih... 

"Mavi Alay", "Struma" facialarını hiç duymamıştım, ilgiyle ve insanların birbirlerine yaptıkları zulümleri kınadım. Ovitz Ailesi ( cüce oldukları için gaz odasından son andan çıkartılan Yahudi ailesi) 

Siyaset... 

“Hiçbir hükümet masum değildir” diyor Yazarımız ve devam ediyor ;"İnsanların kendi milletini veya kendi inançlarını diğerlerinden daha üstün görmesi, ne korkunç olaylara, ne büyük acılara neden oluyordu bu dünyada." 

Adalet … 

"Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim" Pascal 

Öylesine acı konular fonunda… 

Sinir bozucu "Hadi bye!" vedalaşmasını eleştirilmesi, sıcak duşun sihirli etkisi, siyah beyaz fotoğrafların cazibesi, çay demlemenin püf noktasını, akıl ve kurnazlık arasındaki ters orantıyı... okumak hakikaten çok keyifliydi. 

Bir kitapta başka kitaplara atıfta bulunması, bana, çok , gerçekten çok büyük keyif veriyor. Kendimi, küçük bir hazine bulmuş gibi hissediyorum. 

Yasunari Kavabata'yı ve onun; Uykuda Sevilen Kızlar 

Erich Auerbach - Mimesis 

Emily Dickinson'un " Başka Bir Gökyüzü 

Bir daha ve yine güzel bir roman okumanın mutluluğunu yaşadım. 

İbni Haldun sözü ile uzun yazımı noktalamak istedim. " Coğrafya kaderdir", bu sözü de SERENAD romanında ilk kez okudum, fakat bu sözün tüm gerçekliğini yüreğimde her zaman hissetmişimdir. 

 

 
Toplam blog
: 144
: 1854
Kayıt tarihi
: 13.03.08
 
 

Doğduğum ve büyüdüğüm şehir Kırcali, Bulgaristan. Yıl 1964. Makina Mühendisiyim. Evli ve iki çocu..