Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '07

 
Kategori
Haber
 

Yalova’da depreme ayarlı bir saatli bomba: Aksa

Yalova’da depreme ayarlı bir saatli bomba: Aksa
 

17 Ağustos 1999 büyük Marmara depreminin üzerinden 8 yıl geçti. Bu felaket binlerce insanımızın Azrail’i olmakla kalmayıp ülke ekonomisini de uzun süre olumsuz etkileyecek boyutta maddi yıkımlara da neden oldu. 

Kuzey Anadolu fay hattının Marmara Bölgesi’nde böylesine bir felakete neden olacağı beklenmeyen bir durum değildi. Buna karşılık fay hattının güzergahında depremin etkisini katlayarak artıracak ne varsa yaptık; en çürük binaları dolgu zeminlere kat kat diktik; deprem gelince de toplum olarak ne ektiysek onu biçtik. 

Milliyet’in büyük depremin yıldönümüne getirerek konuyu araştıran bilim adamlarının görüşlerine yer verdiği haberlere bakılırsa Marmara’nın tabanı durulmuş değil. Ortalama 20 yıl içinde bir başka büyük deprem daha kapıda. Ve yine toplum ve ister yerel ister ulusal bazda yönetim olarak son büyük depremden önceki tavrımızda bir değişiklik yok. 

Bu malum deprem, felaket, toplum, hesapsızlık, duyarsızlık, ekme ve biçme zincirinde kuşkusuz “hesaplı” bir kesim de olagelmiştir. Bu hesapçı kesimler elbetteki insandan, çevreden ve diğer canlılardan önce ceplerini en kısa yoldan doldurmanın hesabını yapanlardır. Bunlar bazen malzemeden çalan müteahhit, bazen yapılaşmaya müsait olmayan yere inşaat konduran vatandaş ve mafya, bunlara göz yuman yönetici memur, bazen de hepsine dönem dönem aflar çıkararak oy peşinde koşan politikacı olarak karşımıza çıkarlar. 

Son büyük depremin getirdiği yıkımla birlikte bu malum hesapçı camiada bir de yer yüzündeki en tehlikeli zehirlerden biri sayılan siyanürü işleyen fabrikayı ve bunlara ait binlerce tonluk tankları “fay hattının tam göbeğine” yerleştiren sanayicilerin de olduğu görmüş bulunuyoruz ki… burada sözü edilen Yalova’daki AKSA Akrilik Kimya Sanayii AŞ’dir. 

Kamuoyu AKSA’yı 17 Ağustos depreminde hasar gören tanklarından çevreye 6500 ton (altı bin beş yüz ton) akrilonitril gazı sızdırmasıyla yakından tanımaya başladı. Oysa ki bu kimyasal tesislerin kuruluşu 1968 yılına gidiyor. 

Fabrikaya ait tesisler ve depolar kuruluş aşamasında ruhsatsız olduğu gibi, fabrikanın kurulduğu yer işlediği yüksek derecede zehirli siyanür ve türevleri nedeniyle insan sağlığı ve çevre açısından büyük riskler taşımasına rağmen yasal olarak zorunlu çevre etki değerlendirme çalışmaları ve raporları da yaptırılmamıştır. Bu tür sağlık açısından riskli sanayi tesislerinin çevresinde insan kullanımına kapalı 1200 metrelik zorunlu koruma bandı da oluşturulmamıştır. 

Tesisler kurulurken öncelikli olarak ulaşım kolaylığı ve kullanılan arazinin o zamanlar Kelebekli Göl olarak bilinen sulak bir alan olması nedeniyle fabrikanın ihtiyacı olan suyu direkt buradan karşılaması düşünülmüştür. Bunun yanında o zamanki teknolojik imkanlar dahilince çok pahalıya gelen arıtma tesislerine yatırım yerine zehirli atıkların İzmit Körfezi’ne akıtılması ya da varillerle fabrika arazisine gömülmesi ön görülmüştür. 

Yani fabrikayı kuranlar insan hayatı, sağlığı ve çevre güvenliğiyle bunlarla ilgili tüm yasaları tamamen göz ardı ederek yalnızca en kısa yoldan ceplerini doldurmanın hesabını yapmışlardır. 

Başlangıçta 9 bin ton akrilik elyaf üreten fabrika kısa sürede kapasitesini 250 bin tona çıkmış fakat bu sürede her hangi bir işletme ruhsatı almamıştır. Yalova’nın İstanbul’un ilçesi ve bağlı olduğu en yüksek yerel mülki amir Vali Nevzat Ayaz’ın döneminde, yani kuruluşundan 18 yıl sonra ruhsatlarını tamamlamıştır (Vali Ayaz daha sonra fabrikanın yönetim kurulu üyeliğine getirildi!) Ruhsatlar tamamlansa da bunlar yalnızca kağıt üzerinde, arka planda yapılması gerekenlerden hiç biri olmadan… ne çevre etki değerlendirmesi, ne koruma bandı, ne arıtma tesisi hiç biri yok… Eski bataklık bir zeminin doldurulması ve kurutulmasıyla elde edilmiş bir zeminde, yetmiyormuş gibi Kuzey Anadolu fayının tam göbeğinde. 

Fabrikanın kuruluşundan büyük Marmara depremine gelinceye kadar Yalova nüfusu artarak büyüyüp gelişiyor yani tesislerin insan ve çevre sağlığı açısından yaratacağı riskler katlanarak artıyor. Artık AKSA başta Yalova ve Yalovalılar olmak üzere, İzmit Körfezi ve Marmara Denizi için yarattığı olağan kirlenmenin yanında binlerce tonluk akrilonitril tanklarıyla depremin tetiklemesiyle patlamayı bekleyen kimyasal saatli bir bombadır. 

Bombanın ilk randevusu tüm çıplaklığıyla 17 Ağustos 1999 depremiyle gerçekleşir. Parçalanan akrilonitril tankların dan en az iki gün süreyle 9600 ton zehir sıvı ve gaz olarak çevreye yayılır. Yayılan zehrin etkisiyle başta fabrikanın çevresindeki kümeslerde beslenen zaten sızıntı olup olmadığının anlaşılması için beslenen tüm kümes hayvanları ölür. 

Çevredeki halk da gazın kokusunu almıştır ama felaketin farkında değildir… herkes enkaz altında kalan yakınlarıyla, malıyla mülküyle meşguldür. Çevrede garip bir şekilde ölen kediler, köpekler ve kümes hayvanları, gözleri ve genizleri yakan, boğmaca nöbetine tutulmuş gibi kan gelircesine öksürten bir koku… 

Derken jandarma gelir vatandaşı AKSA felaketinden haberdar ederek, enkazlarda mahsur kalan yakınlarını, korumasız durumdaki malları mülklerini bırakma pahasına gazın çökelme alanından daha yüksek olduğu düşünülen yakın tepelere götürülür. Vatandaş, cep telefonlarının da devre dışı kaldığı bir ortamda, dış dünyayla iletişim kuramadan yaklaşık 5 gün geçirir tepelerde. Ölen yakınları deprem zayiatı olarak geçer kayıtlara, daha sonra küçük bir bölümü medyaya yansıyacak olan yağmalanan kıymetli eşyalar da çabası. Geri kalan eşyaların büyük bir kısmı da zehre maruz kaldığı endişesiyle çöpe atılmak zorunda kalınır. 

Bunlar AKSA kimyasal bombasının Yalovalılar üzerindeki doğrudan yaşanarak kısa sürede gözlenebilir etkileridir. Fabrika çevresindeki zehirle temas edilmiş ürünlerin büyük bir bölümü hiçbir engelle karşılaşmadan piyasaya sürülmüştür bile. 

Araştırma raporlarına göre sıvı olarak depolanan zehirli ve kanserojen akrilonitril ya da vinil siyanür uçucu bir özelliğe sahip olduğundan hızla gaz halince çevreye yayılır ve vücut hacimleri küçük olduğu için küçük hayvanlar üzerinde öldürücü etkisi hemen gözlenir. İnsanlardaki etkisi ise ilk başta göz ve deri yanması, şiddetli öksürük, üst solunum yolları ve akciğer tahrişler olsa da daha büyük tehlike 10 – 15 yıl içinde ortaya çıkan kanser vakalarıdır. Akrilonitril uçucu olmasının yanında suyla karıştığında çabucak çözüldüğü ve hidrolize olduğu için patlamanın üzerinden birkaç hafta geçtikten sonra bu madde doğrudan tespit edilemiyor. Buna karşılık zehrin deniz canlıların bünyesinde birikerek beslenme zinciri halkasında yine insanları etkilemesi söz konusu. 

Depremle birlikte Yalova’da bir de AKSA faciası yaşandığı ortaya çıkıp medya konuyla çok yönlü olarak ilgilenmeye başlayınca Çevre Bakanlığı fabrikanın kapatılarak Yalova’dan çıkarılacağını duyurur. 

Zaten bir deprem olayıyla fabrikanın yarattığı sağlık ve çevre riskleri ortadayken, AKSA yetkilileri deprem uzmanlarının görüşüne başvurarak kendinin finanse ettiği bir araştırma projesi başlatır. Araştırma sonuçlarına göre fabrikanın kapatılıp kapatılmayacağına karar verecektir. Bu araştırmaların sonuçları hiçbir zaman AKSA tarafından kamuya duyurulmaz fakat araştırmayı yapan bilim adamları AKSA’nın Kuzey Anadolu fayının en aktif kollarından birinin üzerinde kurulu olduğunu, binlerce yıldır sürekli depremlere maruz kaldığını, fabrikanın bir iki kilometrelik yakın çevresinde ise daha önce bölgede meydana gelen büyük tsunami izlerine rastlandığını, fabrikanın buradan kaldırılmasının gerekli olduğunu dağınık bir şekilde gazete köşelerindeki küçük haberler şeklinde açığa vururlar. Öte yandan büyük depremin ardından bölgede tespit edilen en büyük artçı sarsıntılar İzmit Körfezi’nde Yalova açıklarında tespit edilmiştir. 

Bu güne geldiğimizde bilim adamları önümüzdeki 20 yıl içinde en az 1999’daki büyük depremin şiddetinde bir deprem daha beklendiğini vurguluyorlar. AKSA kimyasal bombası bir kez daha patlamak için Kuzey Anadolu fay hattına bağlı kurulu zembereğinin vaktinin dolarak boşalmasını bekliyor. Fabrika bölgeden çıkarılmak bir yana büyük depremden itibaren stoklarını artırarak üretim rekorları kırmaya devam ediyor. Kurulduğu tarihten bu yana çevresinde gömerek biriktirdiği yüzlerce kimyasal varilleri de çabası. Bu varillerin çürüyerek içindeki zehri toprağa ve yer altı sularına oradan denize karıştıracağı muhakkak. 

Öyle anlaşılıyor ki bu kimyasal saatli bomba tehlikesi imalatçısı AKSA yetkileri tarafından Yalova’dan uzaklaştırılmayacak, belki cilalı görüntüler sunup çevre ödülleri bile alacaklar. Peki Çevre Bakanlığı’nın, Valiliğin ve Yalova’dan sorumlu Cumhuriyet Savcılarının görevi bu bombayı görmezlikten gelmeye devam mı etmek?! 

Not: Yukarıdaki yazıyı Internet’te yaptığım taramayla tespit ettiğim gazete haberlerine ve bilimsel raporlardan yararlanarak yazdım. Bununla beraber kendisi de AKSA faciası mağdurlarından olan ve fabrikaya karşı açılan davaların yasal temsilcisi durumundaki Avukat Ayşe Aydemir’in Internet sayfasında topladığı haber bağlantıları ve burada verdiği bilgiler kısa sürede bu işin üstesinden gelmeme yardımcı oldu. O nedenle burada tek tek yeniden yararlandığım kaynaklara gönderme yapmak yerine Av. Ayşe Aydemir’in başlıklarıyla beraber AKSA ve depremle haberleri kronolojik bir sırayla çok çarpıcı bir şekilde sergilediği sayfasına bağlantı veriyor ve kendine AKSA’ya karşı yiğitçe verdiği hukuki mücadelede başarılarının devamını diliyorum: 

http://ayseaydemir.wordpress.com/ 

 

 
Toplam blog
: 60
: 1352
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

Arkeolog olarak arkeoloji, Eski Çağ tarihi, günümüzde sit ve çevre sorunları başlıca ilgi alanlar..