Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '06

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Yalvarıyorum sus!

Geçtiğimiz günlerde Yılmaz Erdoğan’ın “yalvarıyorum” başlıklı yazısı (ya da kendi tabiriyle “güvercin kanadına yazılmış mektup”) yayınlandı Hürriyet gazetesinde. Yazı da genç ölümlere isyan ediyordu Yılmaz Erdoğan ve büyük bir “tevazu” ile dizleri üstünde yalvarıyordu. Televizyonlar bu yakarışa kayıtsız kalmadı. Gümbür gümbür düştü bu yalvarış ana haber bültenlerine. “helal olsun Yılmaz Erdoğan”, “içimiz parçalandı”, “yüreğimiz dağlandı”. Televizyonun başında bu ihtişamlı “yalvarışı” seyreden bendeniz ise sadece mide bulantısı hissettim. Bilmem neden garip bir bünyem var. Ne dayatılanı, ne de yalanı sindiremiyor.

Her zaman hayranlıkla okudum, izledim Erdoğan’ın ürettiklerini. Garip,insanı içine çeken ya da içine giren kelimeleri vardı “cebinde”. Sade, süs-püsten uzak ama derin, ama sıcak, ama gerçekti söylediği herşey. Hayatı ıskalayanların, hayatın ıskaladıklarının öyküsüydü hep sanki anlattığı şiirlerinde, oyunlarında ve hatta dizilerinde. Zor bir coğrafyadan, zor bir coğrafyaya göçmüş, tutunma mücadelesi vermiş bir kalemden düşüyordu yazdığı kelimeler. Peki derdim ne o zaman? Nedir bu “yalvarma” karşısındaki mide bulantısı?

Herşeyden önce samimiyetini yitirmişti benim için Yılmaz Erdoğan. O naif öfkelerin, şiddetli sevgilerin kokusu gelmiyordu artık kurduğu cümlelerden. Elbette değişen yaşam koşulları vardı. Parasını nereden, nasıl kazandığı belli olan adamların, yaşamın gülen yüzüne de dokunması suç değildi. Ama Erdoğan’ın yaşadığı erozyon farklıydı. Sanki kandırmıştı hepimizi. İlk önce başbakana “Tayyip Abi” diyerek başladı yeni hayatına. Bu, “ikinci Yılmaz Güney” diye “umut” edilen bir adamın ilk ihanetiydi kendine. Yeni hayatının miladıydı sanki “Tayyip Abi”, hiç ihtiyacı olmadığı halde, hiç gerek olmadığı halde. Asla “ağabeyini” incitecek birşey söylemedi, yazmadı o günden sonra. İnsanlar meydanlarda linç edilirken, dövülürken, vurulurken o “Bodrum”a saklandı hep. Yazarlar, aydınlar en azından isyan imzaları toplarken olana bitene, onun kalemini mürekkebi bitti nedense. En büyük ilham kaynağı, her fırsatta övündüğü şehrinde, Hakkari’de patlayan “derin” bombaların sesini dünya duyarken, o işitme ve konuşma kaybı geçirdi. Ne duydu, ne tek kelime söyledi. “Tayyip Abi”sinin uslu, şakacı kardeşi olmayı seçti.

Fakat ne olduysa oldu, belki eski günlerini özledi, belki de “isyancılık oyunu” oynamak istedi. Oturdu ve barış için “yalvaran” yavan bir mektup döşendi, yeteneğine ihanet ilkokul kompozisyonu tadında. Çünkü olan biten gerçekte umurunda değildi. Kelimeleri sahte, duygusu zorlama, aslında suya sabuna da pek el sürmeyen cümleleri ekledi ardı ardına. Sistemle arası en iyi gazete de bu yüzden yazısını manşete çekti, televizyon haberi de “flaş, flaş, flaş” dedi. Sonuçta “ağabeyi” üzmedi, kendi rahatını bozmadı, bolca da sempati topladı. Olan bazılarımızın midesine oldu. Tek isteğim var kardeş Erdoğan’dan. “dizlerimin üstüne çöktüm,yalvarıyorum”. ARTIK SUS!

 
Toplam blog
: 34
: 1630
Kayıt tarihi
: 18.08.06
 
 

Merhaba, Yazmak kimimiz için kendini ifade etme biçimi, kimimiz için ekmek kapısı, kimimiz içinse öy..