Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '09

 
Kategori
Mizah
 

Yandan Halimem yandan

Yandan Halimem yandan
 

G.küpürü:Milliyet.


İyi günler!
Ben Mırtaza KIYTIRIK.
Bir hafif sanayi sitesinde, motor ustasıydım. Krizle birlikte cartayı çektim. Meslek değiştiriverdim. Bu seçimlerin yapılacağı günlerde. Fırsatları değerlendirmek lazım, dedim.
Medya işine girdim.
Dediler ki ; “Ule Mırtaza, gel araştırmacı gazeteci filan ol. İyi para var bu işte.”
Tamam, dedim.
Yalnız dediler ki; ”aykırı gazeteci olma”
Beleş uçağa mucağa binip yol parasını, yemek işini bedavaya getirmek için, ”daş” gazeteci olacaksın.
Doğru valla, kafama yattı.
Şimdi ben, Antalya’ya gidiyorum. Üniversite de, ”üflükçü”(ıslık) bir profesör varmış. Bazı gazeteler de görmüşsünüzdür. Gideyim bir araştırayım. Bu adam nasıl “üflük” çalıyor. İki elinin parmaklarını ağzına sokup ta mı çalıyor. Yoksa ağzını tekerlek gibi yapıp ta mı üflüyor.
Göreyim.
Çok önemli.

Bu profesörün soyadı, ”kuruüzüm.”
Önce, “yaşüzüm” olabilir mi soyadı?
Değiştirmiş mi soyadını?
Üzüm. Kuru üzüm. Bu adamın sülalesi şarapçı mı?
Yaş üzüm, kuru üzüm. Yoksa bu adam rakıcı mı?
Çay içtiği bardak, ne marka?
İçtiği gerçekten çay mı?
Rize çayı mı? Seylan çayı mı?
Çayının içine, bir şeyler katıyor mu?
Araştıracaksın. Araştırmacı, gazeteci her şeyi horoz gibi eşeleyecek.

İlk defa gittim Antalya’ya. Ben kuzeyde bilirdim. Meğerse güneydeymiş, Antalya.
Bi de sıcak. Belki de bu sıcaklar, rektörün kafasını çatlatmıştır. Profesörün kafasını da attırmıştır?
Bilemem.
Araştıracağız. Göreceğiz.

Gittim gezdim. Üniversitenin içinde. Bir öğrenci velisiyim, dedim. Kimse anlamadı. Bir tek rektöre söyledim, kim olduğumu.
Aslında rektörle bu profesörün araları çok iyiymiş.
Bir türkü yüzünden bozulmuş.
Bir gün bunlar, aylak aylak otururken bir amfide.
M.Ali Erbil’in “değiştir” oyununu oynamaya karar vermişler.
Rektör, ben sizin babanızım. Önce sen başlayacaksın türküye. Ben de değiştir diyeceğim.
Önce, tartışmışlar. Aralarında, sen/ben, ileri/geri gibi laflar olmuş. Yazı tura atmışlar. Rektör kazanmış. Sonradan, yazı/tura attıkları paranın iki yüzünün de aynı olduğu anlaşılmış. Rektör bu işten biraz, ”güven” kaybetmiş.
“Neyse, yarışma başlamış.

“Halimemin aşıkları
Alıverin kaşıkları.
………………….
Yandan Halimem yandan
Severim seni candan.

Değiştir.
Halimeyi samanlıkta bastılar
Fistanını gül dalına astılar
Zangır zangır zom.
……………….

Değiştir.
Alçaklara kar yağıyor üşümedin mi?
Sen bu işin sonunu düşünmedin mi?
Halimemmmmmmmmmm…
……

Değiştir.
Halimem…

Değitir.
Halimemmm yandan…

“Halimem, Halimem” Başka türkü yok mu?
Atmış rektörün kafası.
Ya kardeşim olur mu? Değiştir diyoruz. Hep, “Halimem, Halimem”

“Denizin dibinde, Hatçam, ” var
“Al Fadimem Gül Fadimem, ” var.
“Cappuru capbak Cemilem” var
“Gelin Ayşem, ” var
“Eminem Eminem Çakır Eminem, ” var.
"Tutturuvermiş, ”Halimem, Halimem.”
Yeter be!

Bu, “zıtlaşmasının” başlangıcı böyle olmuş.
Bide bu profesör, dekanı gördüğü her yerde, hemen başlıyormuş, “üflükle” Halimem çalmaya. Birde kafasını sallıyormuş. Durmadan, yan yan bakıyormuş.
Üniversitenin bahçesinde, koridorda, derslikte, her yerde… “Halimem.”
Mezun olacak öğrencilerin tez konusu bile, ”Halimem” olmuş.
Neyse de, kampüste başlayan konserlerde, peçetelere yazıp yazıp bir de, ”Halimem” türküsünü çaldırmasın mı?
Üniversitede ki tiyatro bile açılışını, ”Halimem” türküsü ile yapmaya başlamış.
Mezuniyet törenlerinde de öğrenciler, ”Halimemmmmm” diye bağırarak kep atacaklarmış.
Temelli çileden çıkmış rektör.
Rektörle, arası iyice açılmış profesörün.
Rektör;
“Seni tenhada bir yakalarsam, yaş üzüm gibi ezip sirke yapacağım” diye söyleniyormuş.
Profesör de boş durmuyormuş. Elinde bir çay bardağı, ağzını ıslatıp ıslatıp, üflükle “Halimem” türküsünü çalıyormuş.
Arabasının arkasına da, "Yandan Halimem" yazdırmış, profesör.
Profesöre destek olmak için, Bolu Mengen’den, Antalya’ya bir ekip ve beş otobüs dolusu insan gelmiş.

Rektör, Profesörün, bir gün yanlışlıkla bir “Antalya Türküsü” okumasını bekliyormuş.

“Antalya’nın mor üzümü.
Severler boyu uzunu.
İmamın küçük kızını.
Sarsam ne zaman, ne zaman.”

Bu türküyü bir okutursa, bütün imamları arkasına alıp, bu “kuruüzüm” profesörü çiğneyip atabilirmiş, Antalya’dan.
Adam, başka türkü söylemiyormuş ki.
Hep, “Halimem”
Adam, tam temkinli.
Çay bardağı da kendisininmiş.
Çayı da evden, termosla getiriyormuş.
Cep telefonunu bile evinde şarj yapıyormuş, Profesör.
Adamda açık yok.

Yalnız bir söylenti daha var, asıl kavganın nedeni başkaymış. Öyle diyor güvenilir kaynaklar.
Rektör, profesöre sesin güzel, gel türkü söylemeyi bırak. Benim sana verdiğimi ezberle, onu oku demiş.
Profesör inat, söz dinlemiyor.
Rektör kendisine, kendi şarkısını okuyacak birilerini arıyormuş.
Rektörün sevdiği türkü mü?

Türkü değil ya…
“Sordum sarı çiçeğe.
Annem baban var mıdır?
Çiçek dedi ey efendi Rektör.
Anam babam Sadettin Teksoy.
...
Yemenişa yalla yemeni
Talul matal, yehal mutal...
Yalelli yalelliiiii...
...


Bu rektör iyi adammış. İyi baktı bana. Fazla anlatmayayım, ”rektörümü”
Çalıver bunu da “üflükle” hoş et gönlünü rektörümün.
Ne inat adammış, şu profesör!
Gıcık Adam!
Yapıver, rektörümün dediklerini.
Söyleyiver, rektörümün türküsünü.

Bak! havalar ne güzel olacak.

Benden bu kadar.

M.KIYTIRIK, tan hayırlı günler.

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..