Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ağustos '13

 
Kategori
Öykü
 

Yanılgının gözyaşları ve benlik kavgası

Yanılgının gözyaşları ve benlik kavgası
 

Gönül alıcı bir yüreklilikle ve niyetle çok anlayışlı her şeyi anlayan birisi olarak hiçbir şeyi anlamadığını anlayamamanın şokunu yaşıyordu. Çekiştirmeler ve azarlamalarla geçen ömrümde her şeyi anladığını sanan ben anlamayanmışım diyerekten kendi kendine güldü. Çok katı olmayan ben çok anlayışlı pek zeki ve en çok anlayan ben nedense bu olaydan sonra hiçbir şeyi anlamayan ve görünenin aslında bir de görünmeyen yüzü olduğunu hatırlatan bu olaydan sonra daha iyi anladım diyerekten hafiften güldü ve başını sağa ve sola hayretler içinde salladı. Çok büyük ve sonsuz deniz olan ALLAH'IN yaratmış olduğu bu akıl çok güzel bir nimet olduğunun idraki içine girerek; bir kulaç ile erişme, yetme, beceriklilikle donatılmış olmasının parlamasının parlak ışığını görmenin zevki içinde Kanepeye uzanarak düşünceler ikliminin rüzgârına kapılarak huzur bulmanın edası içinde derin düşüncelere daldı. Hayatı boyunca hiç kimseyi kahır ve hile ile ikna etmek için uğraşmamış ve kandırmamıştı. Faydalı olan şeyleri elde etmek için kapalı yolları açmış, gam ve kederlere bir parça merhem olmak için gayret ve çaba göstermişti. Düğümlü ve dolaşık olan bu yollarda kendisi düğümsüz ve dolaşık olmamış yumuşak gönüllü ve şeffaf olmuştu tüm düşüncelerinde ve yaşamında. Şimdi ise zahmetin içinde de zahmet olduğunu, iyiliğin içinde de iyilik olduğunu; görünenin birde görünmeyen yüzünün olduğunu idrak etmişti. İnciler yağdıran bu bakış açısının da diğer yönü de var ve bakış açısı ile bakarken bu yönünü de görmek gerekir diyerekten daldığı düşüncelerden uyandı. Sessizce ve sessizliği andırır bir şekilde görünen ve anlaşılması çok zor olan bu bakış açısı ile bakmayı şimdiye kadar neden bilemedim. Kişinin kendi yanında olan fikirlerin çokluğunda mı yoksa gururlanmaktan dolayı anlayamadım bilemiyorum diye düşündü. Bağından boşanmış deve gibi her lafa ve söze girersen ve fikir beyan edersen olacağı bu idi Yasin Efendi diyerekten kapıyı kapatarak dışarıya çıktı. Mahzun ve hüzünlü ama şikâyetçi olmayan bir eda ile yürümeye devam etti. İlerde yaklaşan ve yaklaştıran bir görüntü görür gibi oldu ne daha olduğunu ve ne anlam ifade ettiğini bilemeden bir anda kayboldu. Şaşırmıştı. Ateşli bir kömür parçası yüreğini yakıyordu sanki. Uyku ve uyuşukluk içinde yürümeye devam ederken, ansızın gelen bela ve musibetin kapılarını açan olayın başlangıcı başlamaya başladı. Biraz önce gördüğü ve anlam veremediği görüntü bir anada karşısına aniden çıkmış ve ürküler ek havaya sıçramasına neden olmuştu. Gördüğü görüntü bir kadın görüntüsü idi ama süratle yanında hatta yanında değil bedeninden geçerek diğer yöne geçmiş heyecanla koşmakta idi. Hayretler içinde kaldı. Bedeninde bir başka beden geçmişti ve o bendendeki kadın ilerde durmuş kendisine yalvarırcasına bakarak sanki yardım istiyordu. Hayat biçimine ve yaşama uymayan bu olay canlı veya sağ olup olmadığı belli olmayan yaşamı sağlayan şartların bütünü şimdi var mı idi yok mu idi bilemiyordu. Kadın sanki şeffaf bir görüntü içinde idi, sanki hayaldi hayır evet, evet hayal gibi idi. Ürktü, yaşamının yenilenmesi olarak hatırlayacağı ve yaşam çizgisini aşarak gelen bu olay ve kadın hayatının ve yaşam döngüsü olacak bir olay haline gelmesini sağlamıştı. Akıl ve idrak edilemeyen, anlama yeteneği akıl erdirme tamamı ile yok eden idraksiz olma anlayışsız olmaya sevk eden olaydaki kadın ilerde üzüntüler içinde kendisine bakıyordu. Ne yapması gerektiğini bilmeden şaşkın gözlerle ona bakıyordu. Aynanın karşısında gördüğünü anlamaya ve idrak etmeye çalışan bir suretle kadına bakarak olanları anlamaya çalışıyordu fakat bu gördüğünün ne demek olduğunu neyi işaret ettiğini kavramaktan çok uzaktı. Birden hatırladı, unutmak için aylarca çabaladığı ve pişmanlık duyduğu ve bu pişmanlık ve nedametle aylarca gözyaşı döktüğü işitilmesi gerekeni işitmeyerek işitilmeyeni işiten bir yanlış yüreklilikle kalbini kırdığı; içten ve gönülden gelmeyen sezgi ile annesini yüz üstü hatta başında savsaklayarak yanlış bir tartışmadan dolayı kalbini kırmış ve evi arkasına bakmadan terk ederek gitmişti. Ama şimdi unutamadığı o gençliğinde hata olarak bilmediği ama daha sonrasında pişmanlık duyduğu olayı hatırladı. Hayatının dağılımına neden olayı dün gibi hatırlıyordu. Beraberce arkadaşlık yaptığı ama- şimdi anlayarak-arkadaşı sandığı Cumalının agresif tutum ve davranışının etkisinde kalarak ve bu nedenle annesinin bu arkadaşlığı keserek konuşmamasını istememsi bu benlik karmaşasına son vermesini istemesi ile başlamıştı. Annesi

-Evladım, bir şeyin gerçek değeri olan değerinin anlaşılmasına neden olan kadir ve kıymeti ölçen değerler senin bu arkadaşında yok. Onun peşine düşerek ömrünü, boş ve hevesin uğruna heba ediyorsun.

Büyük bir öfke ile

-Sen hiçbir şey bilmiyorsun anne. Ansızın ve acele ile verilmiş bir kararla kaba bir düşünce ile bizleri yargılıyorsun.

-Evladım düşündüklerinde yanılgı payı var ve yanılgının sınırlarını beni üzerek aşıyorsun. Değerlendirmelerinin yetersizliğinden kaynaklanan bu düşünce ile beni yanlış anlıyorsun ve sonunda çok pişman olacaksın. Bu gençlik yaşında yanılma kuşağı içinde olabilirsin ama ben annen olarak bu yanılgı yanlışlığını görerek kendine çeki düzen vermeni bilmeden yapacağın bu yanılgı ve yanlışlıkla çok ama çok pişman olacaksın.

- Hayır, yanlış düşünüyorsun anne, pişman olmam ve ne yaptığımı biliyorum!

Diyerekten kapıyı açarak arkasına bakmadan çıktı ve bir daha dönmedi. Yaptığının yanlışlığını anlamıştı ama iş işten geçmişti. Annesinin sözünü dinlemeyerek arkadaşının peşine koşarak gitmiş okulu terk ederek aylarca sefalet içinde sıcak bir yuvaya hasret sokaklarda yatmış, aylarca aç kalmış ve sonunda arkadaşı olan Cumalı ile hırsızlık yaparken kendisinin yakalanmasına ramak kalmışken kurtulmuş ve aylarca küçük bir dehliz gibi olan harabe binanın içinde aç susuz kalarak yaşmasına vesile olmuştu. Büyük bir pişmanlıkla annesine dönmeye çalışmak için aylarca kendi benliği ile çatışmaya girmiş ve bu çatışmanın sonucunda benlik çözülmesini başararak annesine koşmuştu ama ne yazık ki daha önceki benliğindeki başarısızlığın neticesi ile yanlışlığını kabul edememenin benlik direnmesine girememenin sonucunda, geç kalarak annesine zamanında kavuşamamış ve pişmanlık duyarak özlemle kollarına sarılmayı umar iken onun bu fani dünyadan göç ettiği haberi ve gerçeği ile karşı karşıya kalmış ve benlik ikileşmesinin cezasını benlik yitimi veya benlik karmaşası nedeni benlik gücünü doğru kullanmadan doğru olanı bir an önce seçmemiş ve geç kalmıştı. Bu kararsızlık ile düşmüş olduğu bu kararının neticesinde annesinden helallik almadan son bir defa şefkatli kollarına sarılmadan, annesini kaybetmişti. Bir anda bu kötü hatıralardan ve benlik çatışmasına götüren hayatının yanlışını yapmasına vesile olan bu olayın ve düşüncenin korkunç gerçeğinden ayıktı ve sirkelenerek gerçek olan acıyı hissederek karşısındaki kadına bu düşünceler içinde baktı. Bu bir yanılgı veya yansıma olabilir mi idi? Öylesine şaşırma, korku halinde idi ki, bu soru beyninde sürekli gidip geliyordu. Bu evet bu annesine benziyordu. Yıllar öncesinde kalbini kırarak kapıyı çekip giderken arkasına bakmadan çekip gittiği ve pişmanlıkla ve pişmanlık duyarak yaşadığı ve son bir defa göremeden ve helallik alamdan bu dünyadan göç eden annesine benziyordu sanki. Bir anda anne betisi içine girmişti. Utandı, kızardı pişmanlık dolu gözlerle, ayağının bağları çözülerek diz üstü yere çöktü. Pişmanlıkla

-Anneciğim sen misin? Evet, bu sensin! Yalvarırım beni af et sana yalvarıyorum! Çok pişmanım. Sana evlatlık yapamadım sana karşı görevlerimi yerine getiremeyen bir evlat olarak yalvarırım beni af et anneciğim.

Gözlerindeki yaşlar içinde annesi sandığı bu kadına yalvarıyordu.

- Anneciğim biliyorum bu yaptığım davranışın acısını yıllardır çekiyorum. Senin gerçek sevgini başka sevgiler sanarak başka boş ve anlamsız değerler peşinde koşarak senin karşında sana karşı yetersiz kaldım. Ama sen öldükten sonra biricik anneciğim olduğunu anladım ama çok geç kalmıştım. Bu gerçeği her tarafta her yönde göremeyen ben seni kaybedince gördüm ve anladım. Anneciğim elin neden kelepçeli duruyor? Niçin konuşmuyorsun? Bu ince çağıltı ses senden mi geliyor anneciğim. Seni üzdüğün ve çaresiz bıraktığım için mi ellerin kelepçeli çaresiz kaldın. Bu çağıltılı seste nedir? Arkamda ağladığın, için mi böylesine derin ve bedenimi parçalayacak gibi geliyor. Yalvarırım anneciğim kuru bir yaprak gibi karşımda durma biliyorum, seni kuru bir dal gibi bıraktım, baştan savma bilgisizlikle doğru bildiğim yanlış hareketimden dolayı çok pişmanım aç bana o şefkatli kollarını ve beni sar ve affet anneciğim. Cahildim. Bilgisizdim arkama bakmadan çekip gittim ve ben pişmanlıkla geri döndüğümde sen bu dünyadan göç ederek gitmiştin arkana bakmadan, sensiz ve çaresizlik içinde kaldım. Gözlerimde akan yaşlar, pişmanlığımdan dolayıdır ve pişmanlığımın değeri olarak akan yaşlardır anneciğim. Yıllardır bu pişmanlığımın yörüngesinde, e çaresizce dolandım kaldım ve çıkış kapısını bulamadım ve şimdi o kapı bana açıldı anneciğim yalvarırım beni af et.

Şu anda duygusal çıldırı, duygusal pişmanlık çıldırı'sı yaşıyordu. Gerçeklerle olan ilişkinin yok sayılmasını ve bu değerlere alay ederek her doğrunun kendi doğrusu olarak bilmenin acı gerçeği ile karşı karşıya idi. Duygusal doyumdan mahrum kalan bedeni bu olay karşısında tir, tir titremesine neden olmuştu. Annesi üzerinde olumlu bir davranış sergilemeden onu terk ederek, anne şefkatinden doyum alamadan yaşaması ve şimdi karşısında annesini görmesi ve bu doyumdan mahrum kalan bedeni bu doyumu almaya istekli bedeni o nedenle böylesine şiddetle tir, tir titriyordu. Bu titreme duyuşun ve hissiyatın bedeninde, duyulan duyarlılık anlayışına neden olan çözülmesinin etki eden titremesi idi. Duygulu bir ses ve duyguya uyanmış bir bedeninin, duygu vuruşunu anlatan pişmanlık dolu gözlerle ile

-Bilgiye dayalı olmayan düşüncemin sonucunda ve duygusal boyutu hiç düşünmeden seni çok üzdüm ne olursun bir şeyler söyle böylesine suskun durma ve bana böylesine üzgün bakma! Senin sevgini nefrete döndüren bu düşüncem şimdi ise o nefretimi sevgiye döndüren bu düşüncemi şimdi anlıyorum. O gençliğimde beni duygusal tıkanmaya götüren duygusal yükün altında duygudan haberi olmayan ve şimdi ezilen bedenimi anla ve bu zavallı beni affet. Sımsıcak cık özlem, kokan kollarınla sar ve beni sar. Bir gaflet perdesi olarak gözlerimi kör eden anlayışsız ben ve bu gerçeği anlayan ben işte karşındayım. Kucaklamak için ne bekliyorsun anne? Şefkatle bedenini saran bu duyguyu sendemi yitirdin, benim hoyratsız anlayışsız davranışımla sendemi yok ettin? Benimle konuşmaktan neden kaçıyorsun? İşteızdırap içinde acı çekiyorum ve çok üzgünüm!

- İşte beni şimdi anladın evladım!

Şaşkınlık ve hayretler içinde.

- Çok şükür ALLAHIM! Benimle konuştun, seni duymayan beni, duydun!

- Izdırap veren ve seni yavaş, yavaş sezgiye götüren iniltili ile titreten, gerçeklere ve seni kendi kendine getiren bu davranışını gören hangi anne duymazlıktan gelerek bu duygulu vuruş karşısında sessiz kalır evladım? Sen kapıyı suratıma çarparak gittiğin günden beri ızdırap içinde kıvranıyordum şimdi bu ızdırabım son buldu. Gel kollarıma, sarıl anneciğine, benim hassas evladım.

Sevinç, korku ve üzüntüsü bitmiş olarak büyük bir heyecanla annesine koştu. Duygunun verdiği ahlak ile varlığını hissetme karşılıklı duygu alış verişinin ve bu akışın heyecanının iç hazırlığının hazır hali ile koşmaya başladı ve bu duygu seli içinde

- Anneciğim, canım anneciğim

Diyerekten kollarına sarılmak için koşmaya başladı. Annesi kollarını açmış duygulu ve duygu sezgili duruşu ve gülücüklerle; sevgiyi besleyen o güzel gözleri ile kendisini bekliyordu. Gönülden gelen sevgilerin sevgi değerce buluşması için minnettar olarak atılan adımlarla kavuşmaya son bir adım kala, derinden duyduğu; korku damarı çatlamış korkudan çıldırmış, korku saçan ama acımalı bir ses tonu ile

- Yasin, hayatım uyan! Sana ne oldu? Neden uykuda ağlıyorsun? Uyan kalk!

Seslenen biricik hayat arkadaşı eşi Nur hayat'tı. Birden gördüğü rüyanın annesine sarılmadan son bulmasının şaşkınlığı ve rüya gördüğünün gerçeği ve eşinin korkudan çıldıracak gibi başında beklemesinin şaşkınlığı ve bu tatlı rüyanın istenmeyen bir şekilde son bulmasının üzüntüsü ile uyandı

- Hayatım böylesine korkmana gerek yok, rüyamda annemi gördüm ona pişmanlığımı anlatarak tam kollarına sarılacakken beni uyandırdın.

- Hayatım öylesine tedirgin sıkıntı ve huzursuzluk içinde üzgün ağlamanı görünce çok korktum. Bu korku ve endişe ile endişelenebilme adına sızıntı duyarak seni uyandırmak zorunda kaldım. Bilemezdim bu telaşlanış içinde ne rüya gördüğünü.

- Önemli değil hayatım, çok korktuğun belli, gel otur yanıma. Sende benim gibi duyuşun titremesine tutulmuşsun, sarıl bana hayatım titremen geçsin. Benim sezgili hayatım gel sarıl bana…

 

 

 
Toplam blog
: 959
: 197
Kayıt tarihi
: 04.06.13
 
 

Ben Mehmet Aluç 1962 Malatya Doğumlu. Ortaokul mezunuyum. Çocukluğumda okuma hevesim Tarkan çizgi..