- Kategori
- Öykü
Yankı
Türkçe konulu sunum Türk Dili Dergisi
Karşı tepenin yamacında duran Töme köyü yanan ormana daha yakındı. Çam kokuları Töme köyünden geçerek geliyordu Kelköy’e.
Töme köyünden Fahrettin, Kelköy’ü geçince yamaca doğru vurdu. Ay ışığı karanlık koymamıştı gecede. Başını kaldırıp kaldırıp yanan tepeye bakıyordu. Doğu Karadeniz’i, Yomra ilçesini –Kooperatifçi Mustafa’nın Niğde’yi, Yeşilova’yı düşündüğü gibi- yakınında duydu. Sıkıntılandı, terler gibi oldu. Kafasından şimşekler gelip geçti. Üç kişinin öldüğü karanlık geceyi anımsadı. Göğüs geçirdi. Ormandan gelenler Ayşe’nin kaçırıldığı haberini nasıl ulaştırdıklarını düşündü. Eve koşuşu duvarda kayışıyla asılı tüfeğe uzanışı kokarak belirdi belleğinde. Sonra ellerinin tüfeği buluşu, yakalayışı korkusunu daha da artırdı.
Karşı tepeler sessizliğini, gökyüzü beyazlığını yitirir gibiydi.Tek tek görülen, yokuş yukarı kokuları tırmanan çamlar yanıyordu. Kooperatifçi Mustafa korkulu gözlerle yangını gösterdi. Fahrettin duramadı gökyüzüne, “Kıymayın!” diye haykırdı. Ses karşı yamaçtan yankılanıp döndü. “Kıymayın!” ünlemesi acının, çözümsüzlüğün, yalvarışın yüreğe düşüşüydü.
Öğretmen çocukluk yıllarını anımsadı. Ahırlarının yanışı, dedesinin hayvanlarının telef oluşu karşısında bağrışları dün gibi yeniden canlandı gözünde. Köyle karşı köy arası yedi kilometre uzakta okul yoluydu. Yağmur, çamur demeden gidişi dönüşü olan bu yolu okullu günlerinde, haftanın beş günü usanmadan adımlardı. Başka da çözümü yoktu. Yağmurlu günlerde okula ıslak ıslak girişi dünde kalsa da unutulmuyordu.
Öğretmen Fahrettin’i uğurlayıp lojmana döndü. Fahrettin okul bahçesini çıkınca omzundaki paltosunu giyindi. Gökyüzü beyazlığı uzakta duran evini saklamıyordu. Eve yaklaştı içeriden ışık göründü. Şapkasını çıkarıp alnını, saçı olmayan kafasını mendille sildi, terlemişti.Kapı içeriden açıldı. Karısını, kızını, oğlunu ayakta görünce rahatladı.”Yatmadınız mı?” diyerek karşı duvarda is çıkarmadan yanan ocağa doğru yürürdü..
“Kızım Ayşe su ver.” diye seslendi. “Ne o yağlı mı yedin?” diyen karısını duymadı bile. O, yol boyu duvarda asılı duran tüfeği, uzakta yanan çamları düşündüğünü söylemedi karısına. Kocasının kafasındakileri bilemeden yineledi karısı soruyu. O, anlatacaklarını konuşmadan da gözleriyle karısına taşımasını biliyordu. Çocukların uyku saati geçmişti “Hadi herkes yatmaya.” çağrısıyla oğlu, kızı oturma odasından ayrıldılar.
Fahrettin kapının vurulduğunu uykuda duydu. Karısı da uyanmıştı. Dışardan gelen konuşmalar duyuluyordu. Konuşanlar iki kişiden çoktu. Cılız sesli, coşkusuz konuşanı, “Sanmam bu çocuk öyle biri değil.” diye iki kişiye söz yetiştiriyordu.
Fahrettin’in son duyduğu söz, “…öyle biri değil.” Kapıyı hızla açtı, karşısında köy korucularını görünce anladı orman yangını için kapıya dayandıklarını.Orman koruyucular birbirine bakarak, “Kusura bakma rahatsız ettik.” Fahrettin aldırışsız durarak, “Siz görevinizi yapıyorsunuz.” diyerek ortamı yumuşattı.