Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '20

 
Kategori
Öykü
 

Yanlış Anlama Sadece İlay

Soğuk bir günde, güneş gizemini korurken İlay, ayaklarını sürüyerek toprak yolda ilerliyordu. Bir an için başını kaldırıp, gökyüzüne baktığında gri renkli bulutların birbirine yaklaştığını gördü. Şiddetli rüzgâr saçlarını havalandırıyor ve sert bir dokunuşla yanaklarını sızlatıyordu. Bu esnada İlay, rüzgâra karşı koymak ister gibi birbiri ardına hamleler yapıp, saç tellerini aşağı doğru çekmeye başladı. Sert bir çekişmenin sonunda avuçlarında kalan birkaç siyah saç teline bakıp, iğrenerek onları kendinden uzağa fırlattı. Lakin o sırada kendisine doğru esen rüzgâr, kurtulmak istediği birkaç kopuk saç telini ona doğru sürükledi. Henüz yere bile düşmeden dönüp üzerine yapışan saçlarını tek tek alıp avuçlarının içinde bir yumak haline getirdi. Bu haliyle olduğundan daha siyah görünüyorlardı. İlay, birkaç saniye daha sağ avucunda tuttuğu yumağı izledikten sonra onu cebine koydu.

Şimdi kahverengi, yumuşak toprakta ayaklarını sürümeye devam etti. Bir elini alnına siper edip önüne baktığında gördüğü yol dar ve uzundu. Sonunu göremiyordu. Üstelik hava hiç olmadığı kadar hırçın ve koyuydu. Ufak bir çekişme ile kafa derisini terk eden saç tellerinden de kurtulamamıştı. Geriye dönüp baktığında aynı yolun bir o kadar daha uzun ve sonsuz olduğunu gördü. Fakat önünde uzanan yoldan farklı olarak burası bozulmuş toprak ve yer yer taş zemin üzerine dağılmış kâğıt parçalarıyla doluydu. Çok daha ileride belli belirsiz görüntüler vardı. Bu görüntüleri bulunduğu mesafeden bir insana ya da hayvana benzetebilirdi. Ama o bunu yapmak yerine görüntüler üzerine düşünmemeyi tercih edip, önünde dağılmış halde duran kâğıt parçalarına doğru bir adım atmaya çalıştı. Bu sırada geriye doğru gidemediğini fark etti. Ayakları yalnızca ileri doğru hareket edebiliyordu. Şaşkınlık içinde bunu birkaç kez denese de başarılı olamadı. Sonunda vazgeçip yalnızca ileri doğru hareket edebileceğini kabullendi ve yürümeye devam etti.

Bu esnada şiddetli bir yağmur başladı. İlay, omuzlarından beline doğru vücudunu saran montuna iyice sarıldı. Az önce temiz olan paçaları yağmurun etkisiyle çamur haline gelen toprakta yavaş yavaş kirlenmeye başladı. Çamur birikintilerinden sıçrayan kirli suyun da bacaklarını boylu boyunca kaplamasına engel olamıyordu. Yağmur dinecek gibi değildi. Şiddetli rüzgâr ve şiddetle gökyüzünden aşağı inen yağmur sularının arasından etrafa bakmaya çalışarak, sığınacak bir yer aradı. Fakat burası bomboş bir araziydi. Ortasından, uzun ince bir yolun geçtiği bomboş bir arazi. İlay, önce korktu sonra cesaretlendi. Bu cesaretle adımlarını hızlandırıp, ileriyi görmeye çalıştı. İleride mutlaka bir yer olmalı diye düşündü. Biraz gittikten sonra ne yolda ne de etrafında bir kıpırtı olmadığını fark ettiğinde az önceki cesareti yerini çabucak derin bir çaresizliğe bıraktı. İlay, bu halde gözyaşlarını tutamayıp ağlamaya başladı. Oluk oluk akan gözyaşları yağmura karışıp bir anda yok oluyordu.

İlay, derinlerden gelen bir öfkeyle aniden sarsıldı ve var gücüyle bir çığlık kopardı. Sesi, önce boş arazide yankılanıp ardından gök gürültüsüne karışarak yok oldu. Bunu fark ettiğinde istemsiz bir şekilde gülmeye başladı. Küçük bir tebessümle başlayan gülümsemesi yavaş yavaş kahkahaya dönüştü. Şimdi kontrolsüz bir halde, yüzü acı içinde uyuşana kadar kahkahalar atmaya devam etti. Keskin toprak kokusu burun deliklerini yakıyordu. Kokunun yoğunlaştığını fark ettiğinde dikkatini vücuduna çevirdi. Düşmüştü. Artık yüzü dâhil bedeninin her yeri çamura bulanmış ve iç çamaşırına kadar ıslanmıştı. Umursamadan omuzlarından aşağı dökülen saçlarını içine düştüğü çamur yığınında ovmaya başladı. Şimdi bu kahverengi birikintiyle içli dışlı olmuş ve adeta ona benzemişti. Bir süre daha yığının içinde kaldıktan sonra oradan hiç ayrılamayacağını düşündü. Kahkahası dinmiş ve içini derin bir keder kaplamıştı. Kalbini kurumuş ve yer yer çatlamış olan bir toprak gibi hissediyordu. Buna rağmen yattığı yerden yavaşça doğrulup, ayaklarının üzerinde kalmaya çalıştı. Şimdi zorlukla yürüyordu. Aç ve susuz hissediyordu.

Derin bir nefes alıp önüne baktığı sırada yağmur dinmiş ve gökyüzü açılmıştı. Az önce kendini gizleyen güneş yüzünü göstermeye başlamıştı. Açıklara yayılan güneş ışığı etrafı ısıtıyor ve ıslanan toprağı yavaşça eski haline getiriyordu. Çamur kuruyup, su birikintileri kayboldukça İlay, adımlarını daha rahat atmaya başladı. Bir süre sonra saçları kurumuştu fakat birbirinden ayrılmayacak kadar sertleşmişti. Üzerinde kuruyan çamurun izleri vardı. Bu haldeyken içinde anlamlandıramadığı bir pişmanlık duygusu belirdi. O birikintiye hiç düşmeyecek ve çamurla saçlarımı ovalamayacaktım diye düşündü. Ama neden sonra bunu yapması gerektiğine kanaat getirdi. Çünkü o an hissettiği hiçbir duygu şimdi onunla değildi. Üstelik yeniden yağmur başladığında önüne bakmadan yürümemesi gerektiğini artık biliyordu. Olur olmadık hallerde çığlık atmayacak ve ağlayıp sızlanmayacaktı.

‘’Yürümek iyidir.’’ dedi kendi kendine. Az önce duyduğu pişmanlık yerini derin bir huzura bırakmıştı. Güneşin değdiği her yer şimdi yeşillenmişti. Etrafına baktığında az önceki boş arazinin rengârenk bir gül bahçesine döndüğünü gördü. Önünde uzanan yol hala dar, uzun fakat bu sefer yeşildi. Ayağının altında ezilen otların verdiği yumuşacık hisle gülümsedi. Montunu çıkardı ve üzerinde kurumuş olan çamur parçalarını silkeledi. Yürümeye devam ederken artık zorlanmadan gördüğü ufukta kerpiç bir evi seçebiliyordu. Bunu görünce neşeyle gülümseyip, gökyüzüne baktı. Nefesi derin ve huzurluydu. Bedeni ufukta kaybolurken, geride sözleri yankılandı.

‘’Haykırmıştım oysa burada kalıcı değilim.

Gül koklamalıyım yeniden,

Bilerek kıymetini gül kokusunun.

Kalıcı değilim, söylemiştim giderken,

Gülleri.

Onlar da kalıcı değil.

Güller.

İçinde bir evim var, onu bulmaya geldim.

Kalıcı değil geçici olmaya geldim.’’

 
Toplam blog
: 11
: 101
Kayıt tarihi
: 12.10.17
 
 

Flanör ..