Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yanlış anlaşılmak üzerine

Ölesiye korkarım ben yanlış anlaşılmaktan… Diyebilirim ki hiç kimsenin başına gelmesini istemeyeceği herkesçe malum büyük felaketler dışında, dünyada en korktuğum şeylerin başında gelir yanlış anlaşılmak. Çünkü bu, bir tür iftiraya uğramak gibi acı, incitici ve yaralayıcı gelir bana.

Ya söylediğimiz bir sözdür yanlış anlaşılan, ya da yaptığımız –bazı hallerde yapmamız beklendiği halde yapmadığımız– bir hareket… Bir de öyle sözler veya davranışlar vardır ki yanlış anlaşılmış falan değil, düpedüz yanlıştır. Ama ya utancımızdan ya da pişmanlığımızdan “yanlış anlaşıldım” deyip sıyrılmaya çalışırız işin içinden. Hani olur ya bazen, söylediğimiz bir sözün yanlış olduğunu, daha sözlerimizin tümü karşı kulağa ulaşmadan anlar; bunları geri çevirebilmek için çok şey vermeye hazır olduğumuz halde, bunun olamayacağını bilmenin ızdırabı ile kıvranırız. Bunlara belki “maksadını aşan” sözler denilebilir ama asla “yanlış anlaşılmak”tan söz edilemez. Bazen de davranışımızın veya sözlerimizin “yanlış anlaşılmaya aday” olduğunu bal gibi bildiğimiz; en azından bunu yüksek bir olasılık olarak gördüğümüz halde o hareketi yapar veya o sözü söyleriz. Çünkü aksi halde, bize karşı yapılmış “çiğ” bir hareketi veya söylenmiş “yanlış” bir sözü kabul etmiş olmamız riski vardır. Durum, deyim yerindeyse “yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal” misalidir. Bazen de tersi olur, “akla gelmemiş olanı hatırlatma” endişesiyle susup kalıverir insan. Oysa bunu yapmanın, “aslında akla gelmiş olanı” kabul etme gibi yanlış anlaşılmaya yol açma riski de az değildir.

Bir de masum yanlış anlamalar vardır; bunlar, söylenen bir sözün kastedilenden farklı yorumlanması şeklinde ortaya çıkmakla beraber, söyleyeni zor duruma düşürmez, hatta onu yüceltirler. Kendisini bıçaklayanlar arasında, manevi evladı Brutüs’ün da olduğunu gören Sezar’ın söylediği “Sen de mi Brutüs!” sözü, bence buna verilebilecek en güzel örneklerden biridir. Bu söz, yüzyıllar boyunca “ihanet” simgesi olarak kullanılmış; Sezar’ın hemen akabinde söylediği, belki de hayatının son cümlesi hep yok sayılmıştır. Ne bu güne kadar gelmiş geçmiş Brutus’ları, ne de bundan sonra gelecek olanları savunmak, onların gönüllü avukatlığını yapmak gibi bir niyetim asla yok! Ama “Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek”, Sezar’ın sonraki cümlesine dikkat çekmek isterim. Kendisini öldürmek isteyenler arasında manevi oğlunun da olduğunu gören büyük imparator, yukarıdaki o ünlü cümleden hemen sonra “Öyleyse ol Sezar!” demiştir. Bu, yalnızca, uğranılan korkunç bir ihanetin arkasından hissedilen acının bir ifadesi olarak yorumlanmamalıdır bence… Bunda, “cumhuriyeti kurtarmak adına” kendisini ortadan kaldırmak isteyenlerin haklılığını teslim eden bir yan da yok mudur? Demem o ki, Sezar da yüzyıllardır yanlış anlaşılmış olamaz mı?

“Yanlış anlaşılmak” mevhumunu, görünürde en yüce tepelere çıkmış; ama aslında yüksekte ve uzak oldukları için değil, gerçekten öyle oldukları için küçük görünen bazılarının sık sık içine düştükleri durum ile karıştırmamak gerek elbette! Devletin en yüksek tepelerine gelmiş siyasetçilerin, görkemli bürokratların, saygın bilim adamlarının veya yıldız mertebesine ulaşmış ses ve sahne sanatçılarının, medyaya yansıyan o zerrece düşünülmeden edilmiş yanlış sözlerinin veya “ben artık oldum!” havasından kaynaklanan çirkin davranışlarının, “yanlış anlaşılma” eseri olduğundan ne kadar sık söz ettiklerine tanık oldukça, insanın kendi ‘sade vatandaş’ konumuna şükredesi geliyor doğrusu!

 
Toplam blog
: 4
: 2513
Kayıt tarihi
: 04.02.07
 
 

1960 yılında, yurdumun güzel bir köşesinde dünyaya gelmişim. Ankara Üniversitesi SBF'den mezun ol..