Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '21

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yanma (1)

Kıskançlığın kimileri tarafından sevgiyi tetiklediği ya da sevginin göstergesi olduğu düşünülebilir! Ancak bu duygu sürekli sıcaklık duyduğumuz kimseyi kontrol etme, gözetleme takip etme gibi eylemlere sevk eder. Haliyle doğal olarak ruhsal ve bedensel cehennemi oluşturur. Oysa sadece kıskançlık yanmayı meydana getirmez, başka bir sürü sebep bizi içsel olarak tutuşturabilir. Zaten yanma, en önemli nedeni olarak kıskanma ve sahiplenme duygusuyla başlar ve beklentiyle devam eder. Tıpkı karma gibi, düşündüğümüz bize katlanarak geri döner.

Bazıları bu konuda kendi görüşlerini dile getiriyor. Dolayısıyla bir şekilde ilme ve bilime karşı bir tepki ortaya çıkıyor! Fakat bu bakış açısı mantıklı değil. Biraz önce kıskançlığa vurgu yaptık. Oysa kimileri bilgi tabanı yok düşüncesiyle kıskançlık ve yanma bize bağlı bir şey değil, diyebilir. Kuşkusuz Allah ehli ve hakikat yaşamında bilgi tabanı yok. Fakat bizim değerlerimizle, Allah’ın değerleri aynı değil!  Allah’ta taraf, iyi-kötü kavramları mevcut değil! Bizler sürekli şekille alakalı birtakım şeylerle ilgilenip; namaz, oruç, zikir veya diğer ibadetler gibi… Bunları da kendi irademizle yaptığımızı düşünüp kendimize kimlikler oluşturup ve bunlara da artı eksi değerler verip hakikat ehli olduk diyemeyiz. Müspet bilimi kabullenmek yenilenmek değildir. Yenilenmek insanların fıtratını değiştirmesidir. Yukarda belirttiğimiz yanmanın “insanda” olmaması gerekir. Yenilenmek budur! Yenilenme formatı, hem değişik data ortaya koymak hem de olayların hadiselerin bizi yakmaması için gereken ne varsa onu yapmaktır. Bazen uruç yollu olaylara yaklaşıyoruz. Uruç yollu konuları anlattıktan sonra bazıları,madem bir an da bu oluşuyor inzal olması gerekir, gibi düşünebilir. İnzal orijinden açığa çıkar. Nitekim, Kur’an inzal oldu ve boyutsal bir şekilde açığa çıktı. İnsanlar niye yaşayamıyorum, diye soru soruyor. Her şeyi bildiğimizi sanıyoruz ancak bildiğimiz hiçbir zaman garanti değil! Bilmenin yaşam boyutunda gerçekleşmesi gerekiyor. Yani kontrollü bir gidiş ve bununla beraber ortaya koyduğumuz tavırlar, davranışlar ve bunlarla şekillenen bir yaşam olmalı. Yeri geldiği zaman konuşmalı ve gerektiği zaman susmayı da bilmeliyiz. Bizler eğer ilim ehliysek birbirimizle konuşurken Allah, ResulAllah veya Nebilik ile ilgili şeyleri paylaşmalıyız. Biz de karşımızdakine yönelirken bunun ekseninde bir şeyler söyleyerek diyalog içinde olmalıyız. Önemli olan budur! Olaylar sadece inzal değil de uruç yoluyla da anlatılabilir.

Bunlarla ilgili bir şeyler sorulduğunda, hakikat ehliyseniz, size inzal yollu değil de uruç yollu o elbiseye bürünerek o yükselişler anlatılabilir. Onlar da idrakten başka bir şey değildir! Bilincin,birtakım mertebelerle örneğin; Levvame, Mülhime, Raziye, Radiye, vs. gibi belli kademelerde aşamalardan geçtikten sonra gerçek bilince ulaşması diye bir olay yok. Zaten baştan o nokta açığa çıkmıştır. Yoksa mertebeler, grup olarak insanlar olabilir ama hepsi aynı düzeyde, aynı frekansta yayın yapan insanlar anlamına gelir bu dediğim. Bu takdirde Onun, velidir anlamına gelen bir anlayışın olması lazım. Birinin verdiği bir ilimle bir yere gelmiyoruz, kendimizi aldatmayalım! Önemli olan size ilim aktaran birinin ahlakıyla ahlaklanıp bahsedilen kademeleri geçebilmemizdir. O noktada ayna olabiliriz. Örneğin budistler, yıllar yılı çok ağır riyazatlar yapıyor. Biz oruç tutunca,akşam, gündüz yiyemediğimiz şeyleri de telafi ediyoruz. Ama onlarda öyle değil! Yalnızca bazı gıdalar ve biraz suyla hayatlarını devam ettiriyorlar ve bu beyinlerinde büyük açılımlara yol açıyor. Bir insan eğer anne rahmindeyken aldığı tesirlerlerle cennet boyutuna gidecek ışınımı, dalgayı almamışsa doğru cehenneme gidiyor. Nasıl ki Arafat’a çıkınca, günahlar af oluyor, cennete gideceğimizi  düşünüyoruz; belki de o anda ölsek cehenneme gideceğiz. Çünkü bunun bir garantisi yok. Oysa Veli,Fethi Mübin noktasında Resulullah ile görüşüp, görev aldıktan sonra kendi istediği seçimleri değil, Resulullah’ın prensip olarak benimsediği ve ona layık gördüğü görevi üstlenmek zorundadır!  Üstlendiği görev itibariyle özüyle/onunla bir iletişim içindedir.

Artık onun diğer insanlar gibi yapacak herhangi bir şeyi olmadığı için, bir olayla karşılaştığında da yanması oluşmayacaktır. Bizler onlar gibi olamayız. Ancak biraz daha sakin,dikkatli bir yaşama yönelip, dışarıdan herhangi birisiyle konuşurken, iç dünyamızda da Allah’a etiketlenmiş olan isimleri ve o isimlerin getirdiği uyumları, kendimizde bulmaya çalışırsak işte o zaman iman ehli olabiliriz. Biz bu şartlarda iman ehli bile değiliz! İman ehli, kendi yaşamını bir tarafa bırakıp-terkedip iman edilecek insanın yaşamıyla özdeşleşmiştir. Hissedişle beraber o davranışı ortaya koyması önemlidir. Bir arifin belli bir itikatı yoktur. Eğer biz onun belli bir itikatla kayıtlı olduğunu düşünürsek arifin şartlarına uyamayız! Onun yaşadığı şartları benimseyip gerçekleştiremeyiz. Allaha iman dediğimiz nokta teslimiyetle vardır. Bu teslimiyetin getirdiği yaşantı belli bir noktada artık yerini başka hislere bırakmak zorundadır. Zati boyutta teslimiyet yoktur! Eğer biz birine teslim oldum, ona isyan ettim veya iman ettim diyorsak Muhammedi olamayız! Bu açıdan bakarsak ne Ali Hz. Muhammed’e teslim olmuştur, ne Hz. Muhammed Ali’yi teslim almıştır. Belli bir noktaya kadar yetiştirmiştir ondan sonrası onun kendi yaşamıyla alakalıdır. Ebubekir, Ömer ve Hızır dahi öyledir. Mesela Şems daha farkı bir yapıya sahiptir, Şems,Hızır’a bağlı değildir, Hızır da Hz. Muhammed’e… Bir olayın zahir yönü ve batın yönü vardır. Batın yönüyle bağlılık söz konusu değildir. Bağlılık olsaydı Muhammedilik olmazdı. İşte o zaman bizim anlayışlarımız teslimiyetin, teslimiyetsizliği şeklindeki bir yaklaşıma dönüşecektir. Fakat bu değerler hiçlik noktası itibariyle vardır. Bu nedenle Resulullah Ali, benden, ben de Ali’denim diyor. Beşeriyetimizle yaptığımız uğraşların ters gitmesi sonucunda vardığımız sonuç yanmadır. Zaten her insan yanma prensibiyle yaşıyor. Dünya da zaten bir cehennem etkisiyle yaratılmış. Merkür, Venüs ve Plüton da cehennemdir. Çünkü güneşin çekim alanında oluşmuş homojen yapı normalleşmiş, sertleşmiş cismani bir hale gelmiş ve cehennemi bir yapı oluşturulmuştur. Dolayısıyla ne olursa olsun, yaşantımız hangi istikamette giderse gitsin ruhsal yaşantımızın getirdiği anlayışa; yani ruhumuzun esas noktasının “Ruhu Azam” olduğu bilincinin oluşması gerekir. O ruh boşuna yaratılmamıştır. Bunu düşünmek zorundayız. Yoksa bizim yaratılışımızın prensibi boşu boşuna olurdu ki Allah boş iş yapmaz. Sabırla hareket etmeliyiz. Zaman içinde o sabırla yaşayabilmemiz için bilgi ve data olarak hakkı tavsiye etmeliyiz. Data ve bilgiyi çalıştırmak zorundayız. Eğer siz, zatına seçtiği bir yapıysanız; vasıf, mana, seyir, data ve bilgi gibi şeylerin varlığı, yaşamınızda çok az hissedilecektir. Ağırlıklı olan yaşamı,haşyetin akabinde duyduğumuz o saf hiçliktir. Samed oluşudur. Ancak Samed oluşu bile dışarda kalan bir şeydir. Sırf Ahaddır. Ahad oluşu bölünmez, parçalanmaz ve cüzlere ayrılamazdır. Vahid olan,Samed oluşunu anlatan bir ifadedir. Samed oluşunda mutlak hiçlik vardır. Hiçliğin hiçliği de anlatılmaz! Dolayısıyla ihlas suresinde Allah Ahaddır dediği yer hiçliğe vurgu yapar. Hiçbir zaman vasıflarıyla, isimleriyle anılan bir nokta değildir. İşte İhlas suresindeki Samed, lem yelid ve lem yuled, kuantum alanı şeklinde anlatılıyor. Dolayısıyla orijin nokta burasıdır. Bunları bizim bulmamız lazım. Bu şartlar ve koşullar bizde oluşmuyorsa yanma modeli gerçekleşiyor. Varlık tek ve Samed’dir.Doğmamış ve doğrulmamıştır; biz onu doğmuş ve doğrulmuş şeklinde anlamlandırıp yanmayı kendimizde oluşturuyoruz. Bu şekilde bir düşünceye ulaştığımız zaman, büyük bir ihtimalle et beynin yani o biyolojik yapının kurgusu sonucunda soyut olarak değil, somut bilgileri de değerlendirip analiz ederek; beden ve bilinç olduğumuzu kabul edip o noktalara ulaştığımız kanaati çıkacaktır. O zaman ben bu beden ve bilincim ve bunu sahiplenmeliyim, olgusu oluşur. Bunu sahiplendikten sonra bunun getirisi olan şartları ve koşulları yaşadığım için bu bedene hükmetmek bu beden üzerinde tasarruf etmek de benim hakkımdır diyoruz ki bu husus tamamen bir yanılgı olmaktadır!

Ahmed F. Yüksel

 Bodrum- Milas 17 Mayıs 2021

https://twitter.com/ahmedfyuksel

https://www.instagram.com/ahmedfyuksel

https://www.facebook.com/ahmedfyuksel

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..