Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '14

 
Kategori
Yapı / İnşaat
 

Yapı ve yaşlanma

Yapı ve yaşlanma
 

Yaşlı Bina


Mimar bir yapıyı tasarlarken, mühendis boyutlandırırken, üretecekleri yapının bir ekonomik ömrü olduğunu bildiği halde, yapılarının sonsuza kadar yaşayacakmış, zamana meydan okuyacakmış gibi davranırlar. Ama her başlangıcın bir sonu vardır gerçeğinden de kaçınılmaz.

Yapıyı oluşturan malzemelerin ve elemanların çoğalması ve karmaşıklaşması, bağlantı ve birleşmelerin zamanla yarattığı sorunlar, yapının kullanılmaya alınmasından sonra farklılaşmasına yol açmaktadır. Acaba, bir yapının mimarı zaman içinde meydana gelen bu değişiklikleri ne denli dikkate alıyor? Tasarladığı ve gerçekleştirdiği bir yapı üzerinde meydana gelen farklılaşmalara ne denli hâkim olabiliyor? Mimari sadece bir yapı yapma faaliyeti midir? Yoksa bir mimar felsefi kaygılar içerisinde sonuna kadar hâkim olamadığı bir süreci mi başlatıyor?

Doğal çevrenin etkileri, bir yapının dış yüzeyini oluşturan malzemeleri zaman içinde tahrip eder. Tahribatın devam etmesine müdahale edilmediği sürece malzemelerin zayıflamasına ve nihayetinde yapının çözülmesine neden olabilir. Yapının harap olması mimar, mühendis veya mal sahibi tarafından hiç arzu edilebilir bir olgu değildir. Bu sonucu engellemek için veya meydana gelmesini geciktirmek için yapılarda bakım yapmak gerekir.  Bakım, en geniş anlamında bir tazelenmenin ortaya çıkmasıdır ve hem koruma hem de yenisiyle değiştirme işlerini içerir.

Yapay çevrenin matematiğinde yıpranma, bir çıkarma işlemi, eksi olup, yeni bitirilmiş köşelerin, yüzeylerin ve renklerin yağmur, rüzgar ve güneş tarafından “alınıp götürülmesi” işlemini gerçekleştirir. Yıpranma süreci, daima iz bırakır ve bu izler bazen istenebilir. Bu anlamda yığma kerpiç binalarda yıpranma, tuğlalarının yumuşaklaşmış hatlarıyla, yosun kaplı taşlarıyla ve yıllanmış ahşabıyla yaşlanmış durumdaki binaları takdir eden romantik yaklaşımlarda söz konusu olabilir.

Yıpranmayı veya yaşlanmayı sadece çözülmesi bir sorun olarak görmek, fazla umursanacak bir şey değilmiş gibi davranmak, oluşumunun kaçınılmazlığının bilinciyle, onu tasarlarken dikkate alınamaz mı? Yapının inşasından sonra yıpranışından kaynaklanan sonu gelmez bozulma hali, yapının sürekli olarak başkalaşımı ön görülebilir mi?

İlk modern binalardaki yıpranmanın neden olduğu malzeme bozulmaları, yakın zamanlardaki binaların daha verimli ve bu türden bozulmalara daha dayanıklı olarak inşa edilmelerine neden olmaktadır. Malzeme hataları bölgesel farklılıklar göstermektedir. Her yerin iklim koşulları kendine özgü sorunlar doğurmaktadır. “İşlevsel Bozulma”  malzemelerin yıpranma ve aşınması, ayrışması, dağılmasıdır. İklimlerin olumsuz etkileri sonucu yüzeylerin aşınması ve kir birikmesi, yapıda estetik bozulma olarak adlandırılmaktadır.

Geleneksel binalarda bozulma, yapının doğrudan doğruya yağmur suyu ile temasını kısıtlanarak gerçekleştirilmekteydi. Burada özellikle yapıyı tasarlayan Mimarın, yapıda yıpranma ve bozulmayı önleyici tedbirler alması ön görülerde bulunması yaratıcılığıyla doğrudan ilişkilidir.  İster çağdaş ister modern binalarda olsun taş ve tuğla kullanımında havanın etkilerine maruz kalacak yüzeyler kalınlaşmaktadır. Yani, bir yüzeyin yıpranma nedeni ile aşınması, aynı malzemenin dış etkilere maruz kalacak yeni yüzeyler çıkarmasına neden olacaktır.

Yapılar projelendirilirken kullanım amaçlarına göre hesap katsayıları belirlenir. Bu katsayılar belirlenirken yapıların servis (kullanım) ömürleri de dikkate alınmaktadır. Bir yapının öngörülen yaşa kadar güvenle hizmet verebilmesi için, projesinin ilgili standart ve yönetmeliklere uygun hazırlanması ve projesine uygun imal edilmesi gerekir.

Binaları kullanılış tarzlarına göre, konutlar, işyerleri ve özellik gösteren yapılar olarak sınıflandırıyoruz. Ayrıca taşıyıcı sistem tipine göre, betonarme karkas, çelik karkas, yığma, yarı yığma, kerpiç ve ahşap binalar olarak genel bir sınıflandırmaya tabi tutuyoruz. Ülkemizde yapı stokunun çok büyük bir bölümünü, betonarme karkas ve yığma taşıyıcı sisteme sahip konut tipi yapılar oluşturmaktadır.

Bilindiği üzere, bina maliyet bedeli, binanın dıştan dışa yüzölçümü ile metrekare inşaat maliyetinin çarpılması suretiyle bulunur. Bu bedel yaklaşık olarak, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yaklaşık birim maliyetlerden faydalanılarak bulunabilir.

Binanın yıpranma paylarından faydalanılarak binanın değerindeki aynı zamanda ömründeki azalma yaklaşık olarak tespit edilebilir. Yıpranma oranlarına ilişkin en çok bilinmesi gereken oranlar aşağıda sıralanmıştır:

Betonarme Karkas Bina (Yaş:16-20):           Yıpranma Oranı: %20

Betonarme Karkas Bina (Yaş:41-50):           Yıpranma Oranı: %40

Yığma Bina (Yaş:16-20)                               Yıpranma Oranı: %25

Yığma Bina (Yaş:41-50)                               Yıpranma Oranı: %50

Kerpiç Bina (Yaş:16-20)                               Yıpranma Oranı: %45

Kerpiç Bina (Yaş:41-50)                               Yıpranma Oranı: %75

Ülkemizde büyük depremlerden sonra karşılaştığımız yapı (enkaz) manzarası ve ilgili raporlar, yapı stokumuzun deprem dayanımının yetersizliğini ortaya koymaktadır. Bunun en önemli nedenleri uygun olmayan projeler, projesine uygun inşaat yapılmayışı ve yapının taşıyıcı sisteminde sonradan yapılan değişikliklerdir. Yapının yaşlanması, dış cephesinin estetik olarak bozulması yanında, yapısal zorunlar getirdiğinin bilinciyle de davranmak gerekir.

Projesi ve inşaatıyla uygun olan bir bina bile 40 senede %40 yıpranıyorsa, birçok eksiği olan binaların yıpranma oranını düşünmek gerekmez mi? Kırsal bölgelerdeki kerpiç ve diğer basit yapılar sizce kullanım ömrünü doldurmamış mıdır? Ülkemizde çok önemli miktarda yapı stoku 40 yaş ve üzerindedir.

Yukarıda belirttiğimiz yıpranma payları bizim belirlediğimiz oranlar değildir. 2.12.1982 gün ve 17886 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren yıpranma paylarına ilişkin oranları gösteren tablodan alınmıştır.

Şehirlerin ve kırsal yerleşim bölgelerinin yenilenmesi için depremle yok olmasını beklememiz gerekmiyor. Ülkemizde birçok binanın maalesef deprem olmadan çöktüğünü basından hepimiz biliyoruz. Bu üzücü olayların önüne geçmek için geç değil. Özellikle şehirlerin planlanmasında kentsel dönüşüm projelerinde yeni yerleşim yerlerinden ziyade mevcut yerleşim bölgelerinin ıslahı, vizyonu geniş bir çalışma olmalıdır.

Yapılarımızın projelerinin ve imalatlarının uygun olduğunu kabul etsek bile, sonuçta yapılarında insanlar gibi bir ömrünün var olduğunu insan ömrünün aksine yapıların ömrünü tahmin etmenin mümkün olduğunu biliyoruz. Yapıların ekonomik ömürleri içerisinde planlarken, onlarında zamanla yaşlanacağı dış koşullar nedeni ile yıpranacağını, kullanıcı, tasarımcı ve uygulamacı bilmek ve dikkate almak zorundadır.

Nizamettin BİBER

 

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..