Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '06

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

Yaptığın işi seveceksin, sevdiğin işi yapacaksın

Yaptığın işi seveceksin, sevdiğin işi yapacaksın
 

Şiir gibi değil mi? Evet, yazıma konu etmek istediğim şahsiyet de hayatını, bana göre, şiir gibi yaşadı. Duyarak, hissederek, isteyerek; rastgele değil yani. İş hayatında başarılı olabilmenin, doğal olarak da en genel anlamıyla huzurlu ve mutlu bir yaşamın temel kıstaslarından biri, kişinin yaptığı işten memnun ve içsel manada tatmin olmasıdır. Bu durumu, iliklerine kadar yaşamış bir kişilik, rahmetli Tuğrul Şavkay.

Tahmin ediyorum, bir çoğunuz, benim gibi, kendisinin tiryakilik yaratan yazılarının müdavimleri idiniz. Şavkay'ın tahsil hayatına baktığımızda Mekteb-i Sultani yani Galatasaray Lisesi, Avusturya Graz Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi gibi hatırı, oldukça sayılır okulların diplomalarını görmekteyiz. Aldığı uluslararası ilişkiler eğitimine master ve doktora payelerini de eklediğini, tipik bir hariciyeci namzedi olduğunu tespit etmekteyiz. Değerli eşleri, Sayın Esen Şavkay'ın da bir, opera sanatçısı olduğunu bilmekteyiz.

Buraya kadar anlattıklarım, son derece parlak ve ülke standartlarının çok üzerinde bir başarı hikayesi. Ama asıl konum, inanın bu değil. Tuğrul Bey'in kendisinden dinlediklerime göre; Türkiye'deki eğitimi esnasında hem maddi katkı yaratmak hem de konuya olan ilgisi nedeniyle, Beyoğlu'nun meşhur ve saygın lokantalarından birinde çalışmak için başvuruyor. Lokanta yetkilileri, kendisini ancak bulaşıkçı olarak işe alabileceklerini ifade ediyorlar. Seve seve kabul ediyor işi ve Galatasaray'lı, Boğaziçi'li bir genç bulaşıkçı olarak başlıyor çalışmaya. Geçen zaman içinde aşçı yardımcılığına, aşçılığa ve ta ki başaşçılığa kadar yükseliyor.

Yine kendisinden dinlediğim bir anekdot şöyle: Orada mutfak şefi olarak çalıştığını bilen, hariciyede diplomat olan dört sınıf arkadaşı lokantaya yemek yemeye geliyorlar. Yemekler ısmarlanıyor, servis ediliyor ve ilk lokmalardan sonra içlerinden biri şef garsonu yanına çağırarak, hiddetle:

"Nerede kardeşim bu lokantanın başaşçısı? Böyle rezalet yemek mi olur? Lütfen çağırın kendisini buraya" diyor.

Şef garson, durumdan habersiz ve şaşkın, problem çıkaran müşteriyi ikna etmeye çalışıyor ama ne mümkün. Sonunda, sorunu çözemeyeceğine kani oluyor ve içeriye, Şavkay'ı çağırmaya gidiyor. Tuğrul Bey de son derece şaşırıyor bu duruma. Çekinerek, restoran bölümüne girdiği anda dört arkadaşıyla karşılaşıyor ve her biriyle sarmaş-dolaş oluyorlar.

Tuğrul Şavkay, ülkemizdeki bir çok ilkin imza sahibidir. Hürriyet Gazetesi'nde yazdığı gastronomi/gurme yazıları, bu konuya çok da aşina olmayan ülke gündemini zaman zaman ciddi anlamda meşgul etmiş, tartışmalar yaratmıştır. Zeytinyağı ve şarap kültürünün son yıllarda attığı büyük adımların en kallavi dinamolarından biri yine Şavkay'dır.

İstanbul'daki bir üniversitemizin bünyesinde açılan ve ülke tarihimizde yine bir ilk olan "yeme-içme" okulunun da en büyük emek vereni, yine kendisidir. Hatta bu okulun açıldığı günlerde, kendisine:

"Bu bölüm, aynı zamanda sağlıklı beslenme üzerinde de çalışma yapacak mı?" şeklinde gelen bir soruya,

"Hayır efendim, o konunun adresi Hacettepe Üniversitesi Beslenme Bölümü'dür" diyerek espiritüel hazırcevaplığının da örneklerine bir yenisini eklemiştir.

Fransızca bilen, parlak diplomalara ve doktora derecesine sahip tipik bir diplomat portresini bir kenara bırakıp; tamamen sevdiği, zevk aldığı ve aşkla bağlı olduğu bir konuda kendisini geliştiren Tuğrul Şavkay; iş yaşamında ve insan hayatında huzur, mutluluk ve başarının sihirli ama çok bilindik formülünü hayatıyla pratik etmiş ve bizlere müthiş bir örnek yaşam fotoğrafı hediye etmiştir.

Genç yaşında, kalp krizinden ölümü hepimizi inanılmaz üzdü. Yeme-içme konularına olan düşkünlüğünü zamansız ölümüne yoran ve hatta edep ölçülerini aşacak şekilde yazı ve söylemlere imza atanlar ise sadece ve sadece ayıp ettiler.

Gazetedeki köşesi bir süre boş kaldı. Sonrasında, bir başka gurme, ekonomi profesörü Sayın Arman Kırım, yerinde yazmaya başladı. Ama kendisinin gönüllerimizdeki yeri hiç ama hiç dolmadı, dolacak gibi de görünmüyor maalesef. Bu yazıyı, kendisinin aziz hatırasına armağan ediyorum.

Özellikle kariyer hayatlarının başlarında ya da öğrenim dönemlerinin sonlarında olan genç arkadaşlara da başlıktaki naçizane tavsiyemi tekrarlıyorum. Efendim; ya yaptığınız işinizi sevmelisiniz ya da sevdiğiniz işi yapmalısınız. İnanın ötesi yok.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..