Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '17

 
Kategori
Güncel
 

Yaralar Kapanmaz

Son günler yine siyaseten gerilimlere sahne olmaya başladı. Meclisimizden kavgalar, gürültüler eksik olmadığı gibi, birbirini ısırdığı, ısırmadığı iddiaları ile gündem bayağı bir yoğun. Tek vatan var bize o da Türkiye; tek sonunda kazanacak olan Türkiye olsun da siyasetçiler nasıl olsa çok kısa zaman sonra barışır. Daha önceleri olduğu gibi dün kavga edenleri yarın sarmaş dolaş görebiliriz. Zaten küsmek kadar saçma bir şey olamaz. Hele her şeyiyle yüzlerce yıldır bu ülkede yaşayan ülkedeki insanlara küsmek, tartışmayı kan davasına taşımak düşmez. Hem dinen düşmez, hem de küskünlük yetişkin insanlara yakışan bir durum da değildir.

Bizler bazı şeyleri yaparken sanırım biraz abartıyor ve fazlaca kırıcı oluyor ve ne yazık ki son söylenmesi gereken şeyleri söyleyen bir toplumuz ve sonra da söylediğimiz şeylerin açtığı yaraları tamir etmekle uğraşıp duruyoruz. Bu da bize oldukça fazla enerji kaybettirdiği gibi toplumsal, bilimsel, teknik maddi manevi değerlerimizde yıkımlara neden oluyor. Sıradan insanlar bunu pek farkında olmadan yapsa da birçok kişinin lider olarak gözünün içine baktığı toplumsal görevler edinmiş kişilerin toplumu kavga ettirmekten çok birleştirme misyonları olması gerektiği açık. Aksi takdirde toplum çok kayıplara uğrar. Bu da sorumluluk bilincine sahip kimselerin kesinlikle yapmaması gereken bir davranış şekli olmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin siyaseti zaten yıllardan beri sıkıntılıdır. Bunun aşılması için lider sultasına son verilecek tam demokratik partiler yasası gelmelidir ki, bu ülke gerçekten demokratikleşebilsin. Partilerde lider sultası ile aslında demokrasi namına ortalıkta çok fazla bir şey görmek mümkün değildir. Bu durum günümüze özgü olmamakla birlikte geçmişte de kutuplara ayrılan milletimizin evlatları onlarca yıldır birbirlerini yedi durdular. Sağcı-solcu, ocu-bucu şeklinde enerjimizi yok yere heba edip durduk. Bazı insanlar geçmişte sağcı solcu gibi kavramların anlamsızlığını cezaevinde, kimileri de darağacında öğrendi, kimilerine de bu belki de hala nasip olmadı, olamadı. Allah kimi dilerse cennetine koyar, kimi dilerse cehennemine gönderir. Bunun için kılavuz niteliğinde kitaplar ve en son da Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim’dir. Rehbere uyanların ve uymayanların tercihleri Allah nezdindedir. Lakin bu dünyadaki hukukumuz Allah'ın kurallarına göre olamıyorsa, bir nebze Peygamber'imiz ve Halifelerinin veya sahabelerin adaleti olursa ne ala. O da olmazsa Türk Milleti dünkü bir millet değil binlerce yıldır örf adetleri hukuku olan bir millettir. Bunlardan da istifade edilebilir. Bu da olmazsa dünyaya bakılmalıdır. Dünyaya bakılırken, fizik kuralları, doğa kuralları, coğrafya iklim şartları gibi dikkate alınması gereken bir sürü doğruluğu bilimsel olarak kanıtlanan kurallar dizisi vardır ki, kural diye inandığınız gittiğiniz yollar bu yollara zıt olmamalıdır. Yani tekrar Amerika’yı keşfetmeye gerek yok. Haçlı Seferlerini, Kavimler Göçünü, Nuh Tufanını, Amerika’nın keşfi sırasında olanları unutmaya gerek yok. Lawrenceları unutmamaya dikkat edilmesi gerektiği açıkken "Orhun Yazıtlarındaki" nasihatleri de dikkate almamak olmaz. Sorun; demokrasinin son derece ileri düzey halkların, adalet duygusuna ve nitelikli insanların yaşadığı toplumların ancak "demokrasi" ile yükselebileceğidir. Açık olan şudur ki; yanlış olan cami minaresi, hatta cami olsa dahi yıkılıyor da ilim ve bilimle kurulan minareler yüzlerce yıldır yaşıyor ( Mimar Sinan'ın eserleri) Yanlış uzunca süre devam etmez. Yanlış olan sen ben senin partin benim partim anlayışını başka amaçlara taşımaktır. Doğru doğruyu birlikte bulmak için çalışmaktır... Vatan tek, partiler çoktur. Çok olmasında sakınca yok lakin, çokluğu birlik ve beraberlik saygı sevgi, empati hukuk eksenlerinde bir araya getiremezsek vay bu milletin haline Allah korusun! Allah kullarına akıl verdi. Yetmedi kitaplar, elçiler gönderdi. Yetmedi ölüm verdi. Değerlilerimizin değersizliğini bize annemizle babamızı alarak yaptı... Krallarla köleler huzura benzer kefenlerle gittiler de yine ders almadılar. Diğerleri neyse de hem Müslüman hem de Türk'e ne oldu?

Bu dünya güzeldir, gelen gitmek istemez, giden dönmeyi bilmez. Üç günlük dünyayı mutlu yaşamak diye bir ihtimal gerçekten olmalı. 1071 yılından 1. Dünya Savaşı’na kadar Türk ve Müslümanlarla birlikte yaşayan ve Osmanlı İmparatorluğunun sadık millet anlamına gelen Millet-i Sadıka sayılan Ermenilerin toplum mühendislerince (!) ayrıştırılan ne Ermeniler hala çok mutlu, ne de Türkler. Biri yaşadığı topluma ihanet etmenin utancını saldırganlıkla gizlemeye çalışırken, Bizans tarafından aşağılanışını (Bizans’ın aşağılamalarından Hazara sığınan Yahudileri unutmamak lazım) unuttuğu gibi, Amerika, Fransa, Almanya, İngiltere hatta Rusya tarafından kullanıldığını algılamak anlamak istemiyor. Tıpkı Yunanlıların 15 Mayıs 1919 yılında İngiliz silahlarıyla girdikleri Anadolu’dan Rus silahlarıyla kovalandığını unutmalı mıyız? Ders almamalı mıyız? Türkler, Libyalılar!  Ermeniler, Araplar, Rumlar vs. Silah veren silah vermeyi durdurduğunda, çoğu ülkede şu an eli silahlı militan veya militanlar DAEŞ, PKK, PYD sadece taş ve sopa bulabilir. Kaldı ki ülkeler dahi savaşamıyorken...

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..