Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '09

 
Kategori
İlişkiler
 

Yaraları iyileştirmek

Yaraları iyileştirmek
 

Bazılarımız niye ardı ardına aynı hataları yaparlar, hiç düşündünüz mü?

Her acı tecrübenin ardından “tamam analdım, hata buradaydı” deyip, sonra benzeri bir durumla karşılaşıldığında neden ısrarla aynı durumda bulurlar kendilerini?

Onlara sorarsanız durumlar gayet farklıdır! İster profesyonel hayat, ister yakın ilişkiler, ister ailevi sorunlar söz konusu olsun, sonuçta yaşanmış olan olaylar değil, önemli olan bunların karşısında hissedilenler ve geriye kalmış olan izlerdir.

Sorarsınız onlara anlatırlar : “Bir önceki ilişkimde partnerim bana şöyle şöyle davranıyordu, bunlar bunlar oldu, halbuki bu seferki çok farklıydı, tamamen başka şeyler yaşadık, ama yine olmadı işte…”

Evet belki olaylar, durumlar, kişiler farklıdır ama bakış açıları, davranış kalıpları aynıdır mutlaka.

Yeni insanlar, yeni işler, yeni yerler kendimizle ilgili bilmediğimiz yönlerimizi ortaya çıkarır, bu bir gerçek. Ancak, içimizde sarılmamış yaralar kalmışsa, korkularımız, endişelerimiz yeniden yüzeye çıkmaya mahkumdur.

Örneğin aşk ilişkilerinde bu en bariz şekilde ortaya çıkar. Yepyeni, gerçek anlamda yakın olmak istediğimiz bir ilişkiye girmek istiyorsak eğer, bu eski yaraları sarmış olmak mutlak koşuldur. Aksi takdirde aynı hayal kırıklıklarını yaşamak kaçınılmazdır.

Karşımızdaki yeni kişi ne kadar değişik, ne kadar alışılmadık, ne kadar bize yakın gelse de, sonuçta ilişkide bulanacağı kişi yine bizizdir. “Bu adam veya bu kadın farklı işte” diye ondan medet ummak büyük bir yanılgıdır. Onun gücü de bir yere kadardır. Biz değişmedikçe, kendimizi iyileştirmedikçe sonuç aynı olmaya mahkumdur yine.

Aşk acısı yaşamış olan kadınlarda bu durum yeni ilişkiden kaçınmak biçiminde gerçekleşir genellikle. Erkeklerse çoğunlukla yeni bir ilişkiye girmeye meyillidir fazla beklemeden. Ama karşısındaki kadının beklentileri arttıkça, kadın bağlanma beklemeye başlayınca erkek yine kendini geri çeker genellikle. Ve bu döngü böyle devam edip gider. Bir tür "Issız Adam" sendromu...

Bazıları bu durumlarda depresif olmayı seçer, içine kapanır, hayattan uzaklaşır bir müddet. Bazıları ise, “olumlu düşünme yolunu” seçerler ! Ama, iyileşme yolu seçilmediği sürece bu da olumsuz düşüncelerini bastırmaktan başka bir şey değildir aslında. Evet bu daha sakin kalmalarına yarayabilir ama hayata karşı güçlü olmalarını, aynı hataları tekrar etmemelerini sağlamaz ne yazık ki. Kendi içlerindeki huzuru yakalamaya o kadar kaptırırlar ki, dışarıya kapatırlar kendilerini farkına varmadan. Halbuki dışarıda onları bekleyen pek çok yenilik, güzellik, başarı fırsatları vardır. “Ben böyle mutluyum” diyerek kendilerini kandırırlar, kapasitelerinin, başarabileceklerinin farkına varamazlar.

Evet olumlu düşünmek çok iyidir. Ama bu olumsuz duygularımızı hissetmeyeceğiz, “madem ki olmuyor” diye kuvvetli arzulara, tutkulara kendimizi kapatacağız anlamına gelmemelidir. Önemli olan ; bunlara karşı da olumlu bakabilmek, onlarla da barışıp kabul etmektir. Yoksa döngü kendini tekrarlamaya mahkumdur.

Ta ki, önce kendi yaralarımızı iyileştirmeye samimiyetle karar verene, ilacın karşımızdakinde değil de kendimizde olduğunun farkına varana kadar. Kendimizi gerçek anlamda özgür bırakana kadar.

http://www.resetoffice.com/

 
Toplam blog
: 36
: 1240
Kayıt tarihi
: 25.10.08
 
 

Fransa ve Türkiye'de on sene kadar turizmcilik yaptıktan sonra iletişim alanına yönelmiştir. İnte..