Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '08

 
Kategori
Öykü
 

Yarasa kanadı -3

Namı değer Yarasa Hüseyin, Ali İhsan Dede, Ramazan Şen, Küçük Ahmet'in tarlalarına ektikleri Karpuzlar, gittikçe büyüyor ve çevrelerine dal budak salarak, tarlanın yüzeyini tamamen kapatıyordu. Bir taraftanda çiçek açıp, küçük küçük karpuzlar oluşmaya başlamıştı.

Yarasa Hüseyin yine yarasa gübresi aramalarına devam ediyordu. Artık bu işin iyice kurdu olmuştu. Belli dönemler halinde, eskiden ziyaret edip, gübrelerini boşalttığı mağaraları ziyaret edip, biriken gübreleri toplayarak, eşeğine yükleyip, köyün yolunu tutuyordu. Bu azdır, çoktur diye dert etmiyordu. Onun için artık bu bir gelir kaynağı olmuştu. Yeni bir gelir kaynağı yaratmanın mutluluğunu tüm aile yaşıyordu.

Yarasa Hüseyin dağlara hayvan otlatmaya gittiğinde, eşi Muaazzez ve büyük kızı Firdevs de tarlaya gidip, Ali İhsan Dede ve kendilerinin karpuz tarlası arasında oluşan, yabani otları elleri ile ve çapayla yoluyorlardı. Bu iş Firdevs'in çok zoruna gitsede, babası her istediğini aldığı için sesini çıkartmıyordu. Ali İhsan Dede de her gün tarlada karpuzların başındaydı. Hatta tarlanın ortasına bir çardak yapmış, bir kat da yatak atarak, gece gündüz orada kalmaya başlamıştı. Ali İhsan Dede tarlanın başında kaldığı için Yarasa Hüseyin kalmıyordu.

Ramazan ŞEN ve Küçük Ahmet'in tarlaları da yan yana olduğu için, onlarda tarlanın başına bir çardak yapmışlar, sıra ile gece, gündüz karpuzların başında bekliyorlardı. Ramazan ŞEN ve Küçük Ahmet, karpuzlarını tarlanın kenarında akan küçük dereden suluyorlardı. Yarasa Hüseyin ve Ali İhsan Dede de, dere kenarına küçük bir arık açarak, 500m. kadar ilerideki tarlalarına dereden su götürmüşlerdi.

Ziraat Mühendisi Zeynep KILIÇ, sık sık ziyarete gelip, karpuzların gelişimini gözlüyor ve yapmaları gerekeni Ali İhsan Dede aracılığı ile diğerlerine de iletiyordu. Zeynep hanımın her söylediği eksiksiz yerine getiriliyordu.

Köy iyice canlanmaya başlamıştı. Avrupa'nın değişik ülkelerine çalışmaya gidenler, izinlerini geçirmek üzere köye gelmeye başlamışlardı. Köyün kahvesi artık eskisi gibi boş kalmıyordu. Her gün kalabalık olarak, derin sohbetlere, kağıt oyunlarına sahne oluyordu.

Karpuzlar; yavaş yavaş alacalanmaya başlamıştı. Karpuz ekili alanlar, tarlayı tamamen kaplamış, toprağın üzerinde herbiri 8-10 Kg gelecek şekilde karpuzlar ile dolmuştu. Her kökende 3-5 karpuz vardı. Karpuzların arasında öyle büyükleri vardı ki 15-18 Kg gelirlerdi.

Karpuzlar olgunlaşmaya başladığı sırada, Zirat Mühendisi Zeynep KILIÇ tekrar geldi. Karpuz ekenler, Ali İhsan Dede, Hüseyin CANSIZ(Yarasa) Ahmet DAĞ(Küçük) ve Ramazan ŞEN'i toplayıp, karpuz tarlasına götürdü. Karpuzun olgunlaştığının nasıl olacağını uygulamalı olarak göstereceğini söyleyip, bakın; eğer bir karpuz olgunlaşmışsa, 1- Eliniz ile vurduğunuzda, tok bir ses gelir, 2-Karpuzun sap kısmındaki tüğlerin olmadığını, yani sapının tüğsüz olduğunu görürsünüz. 3-Karpuzun dış rengi daha parlak ve düzgün olur, diyerek, bulundukları Ali İhsan Dede'nin tarlasından, hemen bir karpuzu seçip, önce eli ile vurdu, sonra, sap kısmını gösterdi ve daha sonrada, diğer karpuzlar ile renklerini karşılaştırıp, karpuzu kopardı. Karpuz gerçekten olgunlaşmış, kıp kırmızı olmuştu. hanımlar hemen koşup, getirdikleri bıçak ile bir sininin üzerine karpuzu iç edip, sofraya koydular. Herkes karpuzu yemeye Ali İhsan Dede'nin başlamısını bekleyip, onun ilk dilimi alması ile karpuza saldırdılar. Karpuzun tatı çok güzeldi. Kalabalık olunca, bir karpuz, bir karpuz daha kopartıp, toplam üç karpuzu iç ederek, afiyetle yediler.

Ziraat Mühendisi Zeynep KILIÇ, karpuzların hasat zamanının geldiğini, eğer bir hafta geçerse, karpuzların içini yiyeceğini(karpuzun içi erimeye başlar) o zamanda tadının bozulacağını ve insanlar tarafından yenilemiyeceğini, ancak hayvanlar tarafından yenileceğini söyledi.

Zeynep Hanımın da bulunduğu bir ortamda, Ali İhsan Dede ve Yarasa Hüseyin'in tarlalarındaki karpuzlar toplanıp, bir araya yığıldı. Ali İhsan Dede, karpuzların ayrılmamasını, Yarasa Hüseyin ile ikisinin karpuzlarının bir arada bulunmasını, Hüseyin'in veya kendisinin köy meydanındaki kahvenin yanındaki söğüt ağacının altında, karpuzları satacalarını söyledi. Küçük Ahmet ve Ramazan ŞEN de karpuzlarını toplayıp, kasabada satmaya karar verdiler.

Ali İhsan Dede ve Yarasa Hüseyin'in tarlasından, aşağı yukarı 5 ton civarında karpuz çıkmıştı. Daha toplanacak, ham karpuz da çoktu. Yarasa Hüseyin hemen iki tanede komşularından, bir de kendisin ki olmak üzere üç eşek ile karpuzları çuvallara doldurup, (bir çuvala en fazla üç karpuz sığıyordu) köy meydanındaki kahvenin yanında bulunan koyu sögüt ağacının gölgesine karpuzları getirmeye başladı. Hüseyin karpuzları, eşeklerle taşırken, eşi Muazzez, oğlu Osman ve kızı Firdevs te yardım ediyorlardı. Ali İhsan Dede de gelen karpuzların başında bekliyordu. Karpuzlar tane hesabı ile satılacak, büyüklüğüne göre bir milyonla, üç milyon arasında değişen fiyatlarla karpuzları satacaklardı. Karpuzların taşınma işi bittiğinde, daha karpuz satılmamıştı.

Köy meydanındaki kahvenin yanına karpuz sergisi açıldığını duyan, yurt dışından izine gelenler, bir, bir meydana akın edip, her biri üçer, beşer tane karpuz almaya başladılar. Alıp evine karpuzu götürenler, kesip bir parça yedikten sonra, tekrar gelip karpuz alıyorlardı. Karpuzlar kısa sürede tükendi. Yarasa Hüseyin topladıkları parayı Ali İhsan Dede ile oturup, Ali İhsan Dede'nin evinde bir güzel saydılar. Toplam 1.505.400.000TL(Birmilyar beş yüz beş milyon dört yüz bin) para kazanmışlardı. Ali İhsan Dede bu paranın kusuratını alıp, bir milyarını Yarasa Hüseyin'e verdi. Hüseyin CANSIZ'ın(Yarasa) evine öyle bir gelişi vardı ki sormayın! Sevinçten uçuyordu. Eşi Muazzez ve çocuklarına, olanları bir bir anlatıp, parayı gösterdi. Ve bundan sonra eşeklerle karpuz çekmek için uğraşmam, bir at arabası alıp, tarladan arabaya karpuzları yükledim mi, herkesin evinin önüne getireceğim, o zaman daha fazla para alırım diyordu.

Ramazn ŞEN ve küçük Ahmet de kasabada karpuzlarını çok kısa bir sürede bitirdiler. Onların karpuzları daha azdı. Ancak onlarda iyi para kazanmışlardı. Herkes Ali İhsan Dede'ye dua edip, "Allah Razı Olsun" diyordu. Ali İhsan Dede sayesinde elleri para görmüştü. Hiç birisi bu kadar parayı daha önceden bir seferde kazanmamışlardı.

Karpuz hasatının ilk bölümünden iki gün sonra, öğle saatlerinde kahvede toplanan köy halkı, Almancı Hüseyin'in oğlu Mahmut YILMAZ'ı ağızları açık olarak dinliyorlardı. Mahmut YILMAZ okumuş, tahsilli bir gençti. Aslında pek de genç sayılmaz, Yarasa Hüseyin'den bir kaç yaş küçüktü. E... Yarasa Hüseyin, biz görmeyeli Yarasa lakabını almışsın, bu yarasa nedir, ne yer, ni içer, kaç türü vardır biliyormusun? Dedi. Hüseyin de nerden bileyim, benim için çok faydalı bir hayvan. Gübresini toplayıp satıyorum. Karpuz tarlasına atıyorum. İşte gördüğün karpuzlar o gübreli toprakta yetiştiler diyordu.

Mahmut YILMAZ; bak o halde, senin o Yarasalar nasıl bir hayvanlar, anlatayım da dinle dedi. Ve anlatmaya başladı:

Yarasalar, uçabilen tek memeli hayvandır. Bedeninin ön tarafında parmak şeklindeki uzantılar arasında gerilmiş olan deri ona uçma yeteneği kazandırmıştır. Dünyadaki 4500 memeli türünden 986’sı yarasalardır. 19 familyası vardır. Bunlardan sadece 3 türü “Vampir Yarasalar” dır. Türkiye’de 4 familyadan 30 türü mevcuttur.
Dünyada nüfus sayısı olarak ikinci sıradadırlar. Büyüklükleri değişiktir. Dünyanın en küçük memelisi 5 cm. büyüklüğünde bir yarasa türüdür. Aralarında kanatları açıldığında 1, 5 metreyi bulan türleri vardır. Bunlar vampir yarasalardır.

Yarasalar insanlar için çok yararlı, harika yaratıklar olup inanılmaz özelliklere sahiptirler. Bir kısmı böcekleri, bir kısmı da meyveleri yiyerek beslenirler. Bir yarasa bir saat içerisinde 300 tane böcek yiyebilmektedir. Böylece, zararlı böceklerin ortadan kaldırılmasında büyük rol oynarlar. Meyve yiyenler Muz ve Avakoda ağaçlarının polenlerini taşıyarak bu bitkilerin yayılmasını sağlarlar. Meyve yiyen yarasalar, 450 ticari madde ve 80 kadar ilacı insanoğlunun hizmetine sunmaktadır. Yağmur ormanlarının yetişmesinde yaşamsal önem taşırlar.

Faydalı yanları yanında; maalesef, başta Kuduz olmak üzere, tehlikeli bazı hastalıkların yayılmasına da neden olabilmektedirler. Bu arada kendileri de çeşitli hastalıklara yakalanabilirler. Bu durum yarasalar için kötü bir şanstır.

Geceleri karanlıkta avlanırlar. Vampir yarasalar atları sığırlara tercih ederler. Koku ve tat alma duyguları çok gelişmiştir. İnsanların duyamadıkları sesleri duyarlar. Çıkardıkları ses dalgalarının frekansları 20 000’in üzerindedir. Bu ses dalgaları cisimlere çarparak geri dönerler. Bunları algılayarak avlarının yerini ve hareketini saptarlar. Bu özellikleri, adeta, tele-kulak’taki “Ortam dinleme” mekanizmasının bir benzeridir. Sonar ve radar cihaz sistemleri yarasaların bu özellikleri dikkate alınarak keşfedilmiştir. Tıpta kullanılan Ultrasonografi cihazları da bu teknikle çalışmaktadır. Vampir yarasalar, hedeflendikleri avlarını onların nefeslerinden tanırlar.

Yarasaların uçuş biçimi kuşlarınkinden farklıdır. İsveçli araştırmacılar, rüzgar tünelinde yaptıkları deneyler sırasında yarasalarla kuşların uçuş biçiminin birbirinden farklı olduğunu buldular. Yarasaların kanatlarında ince bir zar vardır. Bu zar, uçuş sırasında kanat inip kalktıkça havayı itiyor. Kuşlarsa, uçuş sırasında kanatlarındaki tüyleri açıp kapayarak havanın kanatlarından geçişini kontrol edebiliyorlar. Araştırmacılar, bu iki hayvanın kanatlarının havayı nasıl hareket ettirdiğini incelemek amacıyla rüzgar tünelinde sis oluşturdular. Bu sis sayesinde kanat hareketlerinin çevrelerindeki havayı nasıl etkilediğini kolayca gözlemlediler. Bu çalışma, hayvanların uçma özelliğinin nasıl ortaya çıktığının çözümlenmesine kolaylık sağlamıştır.

Yarasaların ortalama ömürleri 23 yıldır. Araştırmacılarca, bu yaratıkların bu kadar süre yaşamaları güçlü beslenmelerine bağlanmaktadır.

Yarasa türleri arasında; “Beyaz yarasa”, “İbikli yarasa”, “Buldok yarasa”, “Yarasa Balığı”, “Uzun dilli yarasa”, Uzun ayaklı yarasa”, “Fare kulaklı yarasa”, “Yarasa şahini” ve kanatları renkli desenli olan “Kelebek Yarasa” tipleri vardır. “Kızıl Yarasa” dünyadaki en kalabalık ailedir.

Yarasalar; birçok konuda insanlara ilham kaynağı olmuşlardır. Uçak ve otomobilden başlayarak, çamaşır mandalına kadar, yarasanın model alındığı çeşitli kullanım eşyaları vardır.
“Batman” dan başlayarak, yarasalar çocuk oyunlarına, çizgi filmlerine, korku filmlerine konu olmuşlardır. Hatta yarasa ismi, askeri tatbikat ve operasyonlarda bile kullanılmıştır.

Yarasalar’ın etlerinin yenilip yenilmemesi konusunda tartışmalar vardır. İslam Dini yarasa etinin yenmesini yasaklamıştır. Buna karşın, bazı yerleşim yerlerinde, örneğin Borneo Adası’nda yarasa etinin kızartılarak yenildiği bilinmektedir.

Yarasaların çıkardıkları salgıda kanın pıhtılaşmasını önleyen bir madde vardır. Bu özellik kan emmelerini kolaylaştırmaktadır. Vampir yarasalar, her gece vücut ağırlıklarının yarısı kadar kan içmek zorunda olup, arka arkaya iki gece kan içmediklerinde ölürler. Doğumdan sonra yavrularını hem emzirir, hem de içtikleri kanı yavrularının ağızlarına kusarak onların beslenmesini sağlarlar. Anneler yetersiz kaldıklarında, bir başka vampir yavrunun beslenmesine yardımcı olur. Aynı şekilde, ölmek üzere olan bir yarasa, diğer vampirlerin yardımıyla ağızlarına kan kusularak kurtarılır. Böylesi bir yardımlaşma, çok ileri toplumsal dayanışmanın örneği olup, insanlarda bile bu oranda bir yardımlaşma ve dayanışma görülmemektedir.

Son zamanlarda, yarasa gübresinin çok değerli olduğu keşfedilmiş ve ticari açıdan büyük önem kazanmıştır. Amerika, iç savaşlarında yarasa gübresini barut yapmak için kullanmıştır. Yarasa gübresi, Mağara Turizmi ile birlikte, özellikle Arap İşadamlarının ilgisini çekmektedir. Önümüzdeki zaman içerisinde, yarasa gübresi ticaretine soyunanların sayısında artış olacağı kesindir.

Bu sözleri duyan Yarasa Hüseyin birden irkildi. Demek kendi yaptığı işin önemini tam olarak anlayamamıştı. Demek ki yarasa gübresi gerçekten çok değerliydi. O zaman gece gündüz yarasa gübresi toplamaya devam etmeliydi. Ve edecekti de. Yarasa Hüseyin bunları düşünürken, Ali İhsan Dede'nin dürtmesiyle kendine geldi. Gördünmü Hüseyin, bak sen neler yapmışsında bizim haberimiz yokmuş. O gübreleri bedava vermişsin. Bundan böyle çuvalını en az iki, üç katına satmalısın dedi. Hüseyin de büyük bir sevinçle he he diye mırıldanıyordu...
 
Toplam blog
: 3842
: 3093
Kayıt tarihi
: 23.03.08
 
 

Antalya'da 1956 yılında doğdum. Emekliyim, Üniversite mezunuyum. Evliyim, bir oğlum var Mimar. Gü..