Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '10

 
Kategori
Deneme
 

Yaratıcı'ya sesleniş- 7

Yaratıcı'ya sesleniş- 7
 

Zihnimde garip ve ürkütücü düşünceler dolaşıyor. An be an ruhumun uyanmaya başladığını hissediyorum. Bazen bilincimi ele geçirip benim adıma söylevlerde bulunduğu bile oluyor. Karanlık dehlizlerin içinden şehadet parmağının orayı gösterdiği ufuk, beni bile hayranlığa sevkediyor. İnsan ufkunu bulandıran tarafgirlik, her türlü şahsi dürtü ve eğilimin yarattığı sis perdesi, kelimelerinin büyüsüne kapılıp dağılıveriyor. Ve kehanet, onun sözlerini benimkilerden çekici kılıyor. Ona karşı koyamıyorum. Bu bir tür şizofreni... Bilemiyorum: Altın çağ, yeryüzündeki biz mahkumların son kayda değer çırpınışı, ruhların efsunlu sedası... Bütün bunlar da diğer her şey gibi yalnızca kadim bir yanılsamadan mı ibaret? Ama bu ne harikulade ve ne eşsiz bir yanılgı!

Ruhumla karşı karşıya olduğumuz anlardan biriydi. Tuhaf bir varsayım koydu önüme: “Eğer...” dedi. “Eğer Yaratıcı'nın yeryüzünü gözlediği aşikar olsa, herkes tarafından bu karşı konulamayacak biçimde kabul edilse ve hiçbir şüphe kalmasaydı dünya neye benzerdi?”

Düşündüm. Bizden çok daha büyük bir gücün gözlerini üzerimizde hissetseydik; mutlak adalet bize bir an kadar yakın olsaydı; evrenin sırlarını keşfetmek, günlük mesaimizin bir parçası olsaydı ve buna, işlerimize ve geçim telaşına verdiğimiz önem kadar değer verseydik; ölümün bir son olmadığından -tenimizi okşayan rüzgarı yadsımadığımız gibi- emin olsaydık; insanları birbirine bağlayan ruhsal örgüyü, aklımızın derin kuytularında değil, duyularımızda yaşıyor olsaydık -mesela incittiğimiz birinin acısı aynı anda bizi de yaksaydı- dünya kuşkusuz cennetin maddi ve gelip geçici bir kopyası gibi olurdu. Ve ulaştığım bu sonuç, zindandan henüz bir kaçış yolu bulamamış olan akıllı bir varlığın kendisi için belirleyebileceği tek ideali işaret ediyordu; yeryüzünde bir cennet yaratma hayalini... Ruhum, ölüm gerçeğinin soldurduğu ve herşeyini anlamsız kıldığı varlığıma bir amaç buyuruyordu: “Mahkumların bile ödevleri vardır. O halde, hücrene çeki düzen ver!”

Şüphesiz böyle bir önkabulde insanlık yekvücut olacak, devletlere lüzum kalmayacaktı. Suç kavramı topyekün hafızamızdan silinecekti. İnsanlar dar çerçevelerde günlük uğraşlarla ömür tüketmek yerine yaratıcı ve faal birer ruh adam mertebesine yükselecek, evrensel meseleler üzre yoğunlaşacaktı. Elbette bu yeni ve üstün türün dünyalar üstü etkinliğini daimi ve verimli kılmak için insaniyet çapında bir organizasyon yeryüzünde hüküm sürecek; çıkar ve savaş, tamamen ortadan kalkacaktı.

Fakat aklımda bazı açmazlar belirmişti. Bir defa bu varsayım felsefi bağlamda ahlakilik kavramını karşılamıyordu. Çünkü algıladığımız evren böyle bir şekle bürünseydi insanlar doğru davranışları gerçekleştirmeye mecbur oldukları için öyle hareket edeceklerdi. Yani bir tür programlanmış nesneye yahut içgüdüsel olarak iyiye yönelen organizmalara dönüşeceklerdi. Ahlak ve erdem insan ırkında tam olarak teşekkül ettiği için değil zorunluluk icabı insanlar mükemmel olacaklardı. Ki bu durumda ne ahlaktan ne erdemden ne de kusursuzluktan sözedilebilirdi.

Ayrıca yeryüzünün halihazırdaki görünüşünde varlık-yokluk, sonluluk-ölümsüzlük, tasarım-rastlantı gibi olasılıklar bilimsel olarak yarı yarıya gerçeklik payı üstleniyordu. Yani insan ölümlü de olabilirdi ölümsüz de... Yaratılmış da olabilirdi, rastlantı eseri türemiş de... Var da olabilirdi yok da... Hal böyleyken ruhlarımızı birbirine perçinleyen fakat maddi dünyada belli belirsiz olan bu bağları onlara nasıl gösterebilir ve birbirlerini incitmelerini engelleyebilirdik? Adalet, bırakın bir an kadar yakın olmayı, başka bir evren kadar uzakta -idealar dünyasında- iken, şahsi ihtiraslarının kölesi olmakla giriştikleri öznel eylemlerinin evrensel yasalara aykırı olduğunu onlara nasıl ispatlayabilirdik? Varoluşun gizemlerinin ardına düşmek ruhsal bir açlık mertebesine gelmezden çok çok evvel karınları guruldamayı sürdürürken onları nasıl bilime, sanata ve felsefeye yönlendirebilirdik?

Bütün bu açmazlar, nihayet uyanmış olan ruhumla tutuştuğum büyük kavganın ilk alevlerini teşkil ediyordu.

 
Toplam blog
: 32
: 637
Kayıt tarihi
: 28.09.10
 
 

Şair ve yazar... ..