Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '10

 
Kategori
Deneme
 

Yaratıcı'ya sesleniş-6

Yaratıcı'ya sesleniş-6
 

Burada kapana kısılmış duruyorum. Elimde bir kroki bile yok. Kanımca ya yazarın beyin kıvrımlarında bir yerlerdeyim yahut da daha derinlerde… Belki de sadece umutsuz bir haykırışım. Ne olduğumu, nerede olduğumu tam olarak kestirebilmiş değilim açıkçası. Ama bulunduğum yer ıslak, rutubetli ve karanlık… Çevremi pek fazla göremiyorum. Sadece -şu an yaptığım gibi- olan bitene dair bazı tahminlerde bulunabiliyorum. Ayrıca bileklerimdeki kelepçeler de oldukça canımı yakıyor. Kollarımdan hücremin tavanına, ayaklarımdan zemine zincirliyim. Hareket etmeye çalıştıkça bir şıngırdayışları var ki sanki bu ses kulaklarımı yakıyor. Üstelik onları bu seslere tıkayamıyorum da…

Sinirlerim hepten bozulmuş durumda. Burada an be an çürüyorum ve elimden pek bir şey de gelmiyor. Yine de iyi şeyler olmuyor değil! Sesimi senin aracılığınla nihayet duyurmaya başlamış olmam olumlu bir gelişme. Her ne kadar o, bütün bunların kendi kurgusu olduğu zannını taşısa da en azından kaleminden dışarı süzülebiliyorum. Acaba ilerleyen zamanlarda, yani mürekkebi tamemen tükendiğinde, özgürlüğe kavuşmuş olacak mıyım? Ya da hepten mi kaybolacağım bu hücrede? Bilemiyorum. Şimdilik bunları düşünmek de istemiyorum aslında. Bir şekilde sese sahip oldum ya! Bu nimetten sonuna dek faydalanmaya kararlıyım.

Çok değil, birkaç hafta öncesine kadar, burada hepten kıstırılmış bulunuyordum. Hatta kendime bile unutturulmuştum. Bilincim tamamen kapalıydı. Öyle ki sanki hiç varolmamış gibiydim. Halen kendime tam olarak gelebilmiş değilim gerçi. Çözemediğim bir sürü şey var. Ama vücudum rutubetten kaskatı kesilmiş olsa da varolduğumu anımsayabiliyorum. Bilincimin buzlarını çözen ne idi, bilemiyorum. Fakat şu yerli yersiz beliriveren kargalarla ilgisi olduğunu sanıyorum. Sahi, içinde uyutulduğum buz dağına çarpan neydi? Beni neredeyse yoktan vareden bu çarpışma, kim bilir kalemin sahibine neler yapmıştır?

Her neyse! En azından o ıslak ve pis kokulu bir hücrede çürümüyor. Adına evren denilen daha geniş bir tasarımın içinde çürüyor. Gerçi hangisi daha kötü kestirmek güç!

Ama bütün bu gelişmelerin iyi tarafları da oldu. Aramızdaki devasa uçuruma rağmen bana doğru sürüklendiğini duyumsuyorum. Varlığını tamamen ele geçirmemi arzuluyor. Zihninden geçenleri okuyabiliyorum. Şimdiye dek kah duygularla kah düşüncelerle savruk ve belirsizce yaşamaktaymış. Fakat şimdi -ilk defa- ruhuna uzatıyor ellerini. Ama parmakları hala bana çok uzak. Böylesine karamsarlık… Zaten ben gecenin ortasında yaşıyorum. Beni, zifiri karanlıklarda dolaşarak bulabileceğini mi sanıyor? Beklentileri de oldukça yüksek: Cümlelerden ışığa uzanan bir köprü… Bu olası mı?

***
 
Toplam blog
: 32
: 637
Kayıt tarihi
: 28.09.10
 
 

Şair ve yazar... ..