Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '08

 
Kategori
İnançlar
 

Yaratılış 3

Yaratılış 3
 

Yaratılış kuleleri


Darwin'in, orijinal ve ilginç tesbitleri olabilir. Teorisi, tabiata ilgi duyulmasına, canlı türleri üzerinde araştırmalar yapılmasına öncülük edebilir. Onu takip eden ilim adamları, bilimin gelişimine, dünyanın ve hayatın anlaşılmasına büyük katkılar yapabilir. Bunları yadsıyamayız. Fakat elde edilen sonuçların hiç biri, canlıların ve insanın tesadüfi bir oluşla dünyaya geldiğinin, mutasyonlarla veya zorunlu şartlarla evrimleştiğinin isbatı olamaz.

Bitkilerden veya tek hücreli bakterilerden elde edilen deney sonuçlarıyla, kompleks hayvanlara giden bir yol aramanın, günümüz bilimiyle uyuşmayacağını düşünüyorum. Basit organizmaların yapısını meydana getiren hücrenin, diğer canlılarla benzeşmesine bakarak, bunlardan her çeşit hayvanın türediği sonucunu çıkarmak, bilimsel bir tesbit olmasa gerektir.

Araştırmaların bu mantıkla götürülmesinin nedenini anladığımı sanıyorum. Çünkü bilimsel nazariye, bütün canlıların tek hücreden ürediği üzerine oturuyor. Bundan dolayı ortaya çıkan her sonucun, mutlaka bu teoriyi desteklemesi gerekiyor. Zincirin halkalarını şöyle veya böyle birleştirdiğimizde hayatın başlangıcını bulmuş, Darwin ve dostlarını da mutlu etmiş olacağız.

Bazı araştırma sonuçlarının bu teoriyi desteklemesi için çaba sarfedildiği inkar edilemez. Belki bu yüzden, bilim insanlarının özgürlüğü kısıtlanmakta, bir çok gerçek hasıraltı edilmektedir. Belki bilim de siyaset gibi, bazı gereksiz ve sahte amaçların aleti haline getirilmektedir. Bunları biliyor muyuz? Hayır. Sadece ilerici, aydın ve elit takılma adına, tuttuğumuz taraf adına iddialara inanıyor, savunuyoruz.

Bir patatesi dörde bölüp toprağa gömdüğünüzde, her parçadan bir patates fidesi elde edebilirsiniz. Bir ağacın dalından ikinci bir ağaç yetiştirebilirsiniz. Fakat, insanı bölerek ya da bir parçasını alarak, yeni insan meydana getiremezsiniz. Bir bakteriyi laboratuar şartlarında üretip çoğaltabilirsiniz. Ama aynı yöntemle kuzu, buzağı ve bebek yapamazsınız. Demek ki arada bazı farklar var.

Canlı varlıkların özelliklerini, genlerine kodlanmış bilgilerden aldıklarını biliyoruz. Hücre yapılarının, benzeştiğini de biliyoruz. Bu benzerliğe rağmen canlılar, farklı şekillerde dünyaya gelmektedirler. Nedeni ise tür, cins ve özellik bilgilerini taşıyan DNA larının (3) şifrelenme biçiminden kaynaklanmaktadır.

Cansız maddeler nasıl farklı atomlardan meydana geldiyse, canlı varlıklar da, DNA larına değişik bilgiler yüklenmiş hücrelerden oluşmuştur. Bunu, inancı önemsiz kılarak evrimi yüceltmek için, genlerimizin solucanla aynı olduğunu anlatıp havalara girenler için söylüyorum. Taş ta, altın da atomlardan oluşmuştur. Ama taş, altın değildir.

Ana maddesi silisyum ve germanyum olan transistor, radyodan televizyona, telefondan bilgisayara, uydu cihazından tıbbi aletlere kadar her yerde kullanılmaktadır. O, bazan bir hesap makinası, bazan bir cep telefonu, bazan da bir bilgisayar olmaktadır. Ama bütün bunlar, silisyum ve germanyumun evrimiyle meydana gelmemektedir. Planlanarak üretilmektedir. İşte hücre (deki DNA) da tıpkı bunun gibi, temel bir elemandır. Bilinçli olarak kodlanmış bilgiler barındırmaktadır ve canlı; türünü, şeklini, biçimini, boynuzunu, hortumunu buradan almaktadır.

Böyle düşündüğümüzde, yüksek dallara yetişme arzusu yüzünden zürafanın boynu uzarken, aynı şeyi yapan filin neden burnu uzamıştır, sorusuna cevap aramaya gerek kalmayacaktır. Buna harcanacak zaman ise, daha faydalı araştırmalar için kullanılabilecektir.

Dünyadaki alt ve üst yapının, sanayii ve teknolojinin gelişmişliği, insanoğlunun zekasının ölçüsüdür. Birlikte hayata başladığı hiç bir canlı, onun bu dehasının milyonda birine bile ulaşamamıştır.

İşte onun farklılığı buradadır. O, merak edendir, araştırandır; bulandır, bazan da kaybedendir. Bir türlü yenemediği tecessüsü yüzünden, geleceğini karartabilendir. Allah Hz. Adem'e, eşiyle birlikte Cennet'e yerleşmesi (4) ve orada yaşaması için izin vermiştir. Bir meyve dışında da her tür yiyeceği serbest kılmıştır. Ama o, içindeki merakla, kendisine saygı duymayan şeytanın (5) ifsadını birleştirip yasak ağaca uzanarak, rahatına tekme atmayı başarabilmiştir. (6)

İşte insan, bu karmaşık ve çelişkili haliyle yeryüzüne inmiştir. O, hem hayatı mükemmelleştirecek kadar erdemli ve akıllı, hem de sahip olduğu değerleri umursamayacak kadar nankör ve cahildir.

Yeryüzündeki mücadelesi ona çok şey kazandırmıştır. Bilgi, deneyim ve tecrübe sahibi olmuştur. Hayatı daha güzel, daha yaşanabilir kılmak için çalışmanın, iyi ve yararlı olana yönelmenin önemini öğrenmiştir. Bütün bunlara rağmen nedense, kendisini üstün yeteneklerle donatan Rabbinden (7) ziyade, kötülüklere çağıran şeytanı (8) hoşnut etmeye çalışmaktadır. ...devamı var.

(3)- DNA: Deoksiribo Nükleik Asit; Canlı organizmaların kimlik bilgilerinin merkezi.
(4)- "Ey Adem! Eşin ve sen cennette kal, orada olandan istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz" dedik." (Bakara 35)
(5)- "Meleklere, "Adem'e secde edin" demiştik, İblis müstesna hepsi secde ettiler, o ise kaçındı, büyüklük tasladı ve inkar edenlerden oldu." (Bakara 34)
(6)- "Şeytan oradan ikisinin de ayağını kaydırttı, onları bulundukları yerden çıkardı, onlara "Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz" dedik.(Bakara 36)
(7)- "Bilmez misin, göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnızca Allah'ındır. Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır." (Bakara 107)
(8)- "Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır." (Zuhruf 62)

Resim: omugguncel.blogspot.com/2007_06_25_archive.html

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..