Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '09

 
Kategori
Felsefe
 

Yaratılışçılar yalansız ve iftirasız yazamaz mı?

Yaratılışçılar yalansız ve iftirasız yazamaz mı?
 

“Darwin, bilimsel namus ve ahlâkın bir heykeli sayılmaya değer." A. Adnan ADIVAR


Önce genelden başlayalım :
Yaratılışçıların tüm iddialarını bir genelleme düzeyinde iki noktaya indirgemek mümkündür : Bunlardan birincisi, özellikle tek Tanrılı birer din olan Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in bir dogmaya dönüştürdüğü “Adem ve Havva” mitosu / masalıdır. İkincisi ise, Darwin’in, Evrim kuramıyla, insanın evrimleşme yoluyla maymundan geldiğini ileri sürdüğüne ilişkin iddiadır.

Yaratışçıların temel tezlerinden biri olan ve Darwin’e atfedilen böylesi bir önerme, kendilerinin bir uydurmasıdır ve yoktur. Çünkü Darwin, “insan, maymunun evrimleşmesi sonucu meydana gelmiştir” gibi ya da benzeri bir hüküm vermemiştir. Dolayısıyla, bu zevat-ı muhteremler, “yaratılış görüşü”nün temel direklerinden birini daha ilk hareket noktasından itibaren, alenen çarpıtma, yalan ve iftira üzerine kurmuşlardır. Tüm yaratılışçılar da sözlü ya da yazılı olarak bu uydurmayı yineleyip dururlar.

Öte yandan aynı yaratılışçıların, her şeyi yaratan, kazaya ve kadere hükmeden, yarattıklarından dilediklerini doğru yola ileten, istemediklerini ise kalplerini mühürleyip doğru yoldan ırak tutan bir Tanrı / Allah inancına sahip olduğu söylenir. Bu Tanrı’nın yalandan, iftiradan sakınmayı buyurduğu da iddia edilir. Keza yalan söyleyeni, iftira atıp kara çalanı cezalandıracağı da...

Bu noktada; eğer böyle bir Tanrı varsa ve önce bunları yapan yaratılışçıların yakasına yapışmıyor, onları çarpmıyor, elden ayaktan düşürmüyorsa, yalandan ve yalancıdan, iftira ve iftiracıdan, çarpıtma ve çarpıtmadan / çarpıtandan medet umuyor demektir. Bunlardan medet umacak denli acz içindeki bir Tanrı hiçbir şeye kadir değildir. Dahası var olduğu iddia edilen bu Tanrı ya asla mükemmel bir varlık değildir ya da ayan beyan yoktur. Ya da mükemmellik atfedilen Tanrı’yla yaratılışçıların Tanrı’sı bir ve aynı değildir. Ki o zaman, her halükarda bir değil, birden çok Tanrı vardır.

Hal böyleyse, bunların içinde, yaratılışçıların kendisine vecd içinde secde ettikleri Tanrı’nın da yalandan, iftiradan uzak durmayı buyurması, bunları yapanları cezalandırması da söz konusu değildir. “Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş” misali… Böyle Tanrı’ya böyle kul… Bu durumda bu Tanrı’nın her türlü eksiklikten arî ve mükemmel bir varlık tasavvurunun ürünü olmadığını söylemek gerekir. Aksine bu Tanrı’nın, takım tutar gibi taraf tuttuğunu, yarattığı söylenen tüm insanlar karşısında adil olmadığını, bir gün mübah saydığını bir başka gün günah sayacak denli çelişki ve tenakuz içerisinde olduğunu da…

Şimdi sıra özelde

Radikal’in “Tartışı-yorum” bölümünde yer alan, “Darwin Evrim kuramıyla hangi Tanrı anlayışını yıkıyor?” ve “Felsefeciler hangi Tanrı’nın varlığını kanıtla(ma)yacak?” başlığını taşıyan yazılara ilişkin site içinde ve site dışında, sözüm ona ‘eleştiri – yorum’ ya da doğrudan karşı yazı (ki bu ilk başlık için geçerli) yazan bazı yaratılışçılar hala ağızları burunları, kolları bacakları ‘çarpılmadan’ yaşamlarını sürdürüyorlarsa, yukarıdaki önermelerin hükmü yalnız bugün değil, her daim geçerlidir. Çünkü başlıkları anılan yazıların ikisi için de çarpıtmalar yapılmıştır.

Birincisine dair bağımsız yazı kaleme alan ünlü bir İslamist yaratılışçı hoca, yazısının daha ilk paragrafına çarpıtmayla başlamış. “Atalay Girgin yanılıyor : …” başlığını taşıyan bu yazıyı, hızını alamayıp İngilizce’ye de çevirtip “Atalay Girgin is mistaken : …” diyerek bir dizi sitede yayınlamaktan geri durmamıştır. Burada yer alan bir dizi önerme ve benzer kalıp görüşler ‘eleştiri-yorum’ kisvesiyle Radikal’deki yazının altına eklenmiş olsa da söz konusu yazı site dışında yayınlandığı için ona yanıt vermenin platformu Radikal “Tartışı-yorum” bölümü değil. Başka bir yer ve başka bir zaman…

Ancak “Felsefeciler hangi Tanrı’nın varlığını kanıtla(ma)yacak?” başlıklı yazı için yapılan ‘eleştiri-yorum’lardaki çarpıtma, yalan ve iftira için geçerli değil bu. Söz konusu yazıyı, yaratılışçılığı savunmaya evrimi yadsımaya çalışan bir zevat-ı muhterem okumuş ve anladığı kadarıyla da, harim-i ismetine saldırı saymış2. Hem harîminin hem de ismetinin tehdit altında olduğu yanılsaması ve saplantısının hiddeti, öfkesi ve tahammülsüzlüğünün etkisiyle kendini kaybetmiş. Ve bu halet-i ruhiyesiyle bilgisayarın klavyesine sarılıp, ne yediyse onları çıkarmaya yeltenmiş. Ama nafile… Çünkü yazıya ve yazana ilişkin çıkardıklarının önemli bir bölümü mesnetsiz ve uydurma. Bunun nedeni ise ya okuduklarını bütünsel olarak kavrayıp anlamlandıramamak ya da gözü dönmüşlükle malûl bir kasıt. Bir bölümü ise söylem üretebilmek, kendisine gerekçe yaratabilmek için, anlayamadığı haliyle yazıyı cendereye almaya dönük etiketleme girişimi. Bir kısmı da dolgu malzemesinden ibaret. İşte etiketlemenin, yalanın, çarpıtma ve iftiranın örnekleri :

Yalan ve iftira sahibini vurur

1- Yazının pozitivist olduğunu ve pozitivizmi yeniden servis etmeye dönük olduğunu söylüyor. Pozitivist etiketini yapıştırıveriyor. Ama buna dair ne yazıdan ne de diğer yazılarımdan en küçük dayanak yok. Bir okur, yazının pozitivizm olarak değerlendirilemeyeceği uyarısında bulunuyor. Ne var ki, buna rağmen imam bildiğini okuyor.

2- Yazının kendini tekzip argümanı yarattığını söylüyor ve ekliyor “Yazının ya başlangıçtaki teorik kurgusu ya da sonuç kısmı yalan”. Dayanak ne? Yok. Ama ya başlangıçta ya da sonuç kısmında, yani hangisi olduğundan emin değil; ancak ikisinden birinde mutlaka yalan söylediğimi iddia edecek kadar kendini kaybetmiş ya da kasıtlı olmalı. İnsanlıktan, erdemden, etikten nasibi olan birisi, nasıl olur da utanmadan, yüzü kızarmadan hem de yazının göndermelerini kontrol bile etmeden birine iftira atabilir? Ne var ki zevat, kendi bilinç halini dışavuruyor ve yalan söylediğim yalanını uyduruveriyor; itham edip iftira atıyor.

3- “On parmağında on marifet” var, yalnızca yalan söylemiyor. Fazla zekiliğinden olsa gerek, yazıdan, “Din “masal”mış, evrim teorisi değişmez sorgulanamaz bir yasaymış, yaratılış teorisi de safsataymış” dediğim ya da diyeceğim sonucunu çıkarıveriyor, çarpıtmayla, iftirayla. El insaf diyesim geliyor, ama her akademik sıfat taşıyanın gereğinden fazla önemsenmemesi, gözlerinde büyütülmemesi gerektiğini derslerde öğrencilerime söylediğimi anımsayıp gerisini yazmıyorum. İnsanları değerli ya da önemli kılan, taşıdıkları dinsel, etnik, mesleki, akademik sıfatlar değildir. Aksine bu sıfatlara değer katan, onları önemli kılan insandır. Yalnızca anımsatıyorum :

a) Yazımda “Din masal”dır deseydim eğer, hiç kuşkusu olmasın ki kimsenin, “Evet” derdim, bu şundan şundan dolayı böyledir. b) “Evrim teorisi değişmez, sorgulanamaz bir yasaymış”. Kim demiş bunu? Yazının neresinde geçiyor? Mantık dersi gördünüz mü ya da açıp da bir mantık kitabı okumadınız mı, ey zevat-ı muhterem? Bir felsefe öğretmeni olarak, böylesi bir önermeyi yazmak bir yana, kazara telaffuz etsem, 15-16 yaşındaki öğrencilerim karşısında bile yüzüm kızarır, utanırım. Ya siz nasıl oluyor da bu denli desteksiz, mesnetsiz atıflarda bulunup sonra da öğrencilerinizin karşısına çıkabiliyorsunuz? c) “Yaratılış teorisi de safsata”dır demişim. Tıpkı (a) maddesinde yazdığım gibi, söylesem “Evet” derdim hiç erinip gocunmadan. Oysa ben “Yaratılış görüşü bilimdışıdır”, dedim. Uzatmayacağım, ama küçük bir mantık dersi, anlayana, hem de ücretsiz, : Her safsata bilimdışıdır. Ama her bilimdışı olan safsata değildir.

Sonuç olarak; her yazı yazan şu ya da bu ölçüde ediptir. Her edipten edepli olması beklenir. Edebini evde unutan ya da bayramda seyranda, kendisi gibi olanlara karşı anımsayıp kuşanan için edep ilinekten öte bir değer taşımaz. Dahası edebini unuttuğu, edebini takınamadığı her kişi karşısında kendini, bilinçli ya da bilinçsizce onun insafına teslim eyler. Bundan dolayı, eğer varsa Tanrı / Allah, kendisi için bunca çarpıtmayı yapan, iftirayı atan, dua edip kul köle olduğunu söyleyen böyleleri için, cennetten önce edep, sonra da akıllarını ve dillerini çarpıtma, yalan ve iftiradan ıraklık ihsan eylesin… Buna da kadir değilse zaten hükmü nedir ki…



* Felsefe Öğretmeni; http://atalaygirgin.blogspot.com

1 Bu yazı yaklaşık on sayfalık, aynı başlığı taşıyan bir yazının bir bölümüdür. İlgilenenler yazının tümünü, http://atalaygirgin.blogspot.com adresindeki “Felsefenin Işığında / Felsefece” adlı sitemden okuyabilirler.

2 Bu kişinin adını anmıyorum. Çünkü bunun olabilmesi için, öncelikle söz konusu kişinin, göz göre göre yaptığı çarpıtma, iftira ve “yalan” yazdığım yalanına ilişkin özür dilemesi gerekirdi. Eğer isterse, bunları neden yaptığının gerekçelerini de anlatabilirdi. Bence mahzuru yoktu. Ama bu erdemli ve etik tutarlılığa sahip olanların yapabileceği bir iştir zaten.

 
Toplam blog
: 55
: 1448
Kayıt tarihi
: 26.04.08
 
 

Felsefe öğretmeniyim. İzmir'de görev yapıyorum. Edebiyat, felsefe, eğitim ve politikaya ilişkin yazı..