Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

Yargı Bugünki Halinden Daha mı Korkunç Olur Sanıyorsunuz?

Yargı Bugünki Halinden Daha mı Korkunç Olur Sanıyorsunuz?
 

Gazi Mahallesine yıllar önce giderdim. Henüz daha 1990’lı yılların başıydı ve o yıllarda Gazi Mahallesi yaşanılası güç koşulların hüküm sürdüğü bir diyardı. Yolları çamurlu, evleri kondu misali, kaldırımsız, alt yapısız adeta bir mahrumiyet bölgesini andıran görüntüsü vardı Gazi Mahallesinin. Sokaklarında yoksulluk kol geziyordu Gazi Mahallesinin. Ayakları yalın, üstlerinde, başlarında yamalı kıyafetli çocuklar o sokaklarda etrafa boş gözlerle bakardı. Bakımsızlık diz boyuydu. En nihayetinde dar gelirli olmanın ne demek olduğunu anlamak için Gazi Mahallesinde bir tur atmak yetiyordu. Yani ötekileşmenin sembolüydü Gazi Mahallesi sakinleri.

Antalya’ya tümü ile yerleşmemin üzerinden daha birkaç ay geçmemiştiki Gazi Mahallesi olayları patlak vermiş ve birçok insan bu olaylardan ötürü yaşamını kaybetmişti. Bir kontrgerilla eylemi olarak ülke tarihimizdeki yüz kızartıcı olaylardan birisi olarak tarihteki yerini aldı Gazi Mahallesi olayları. Ve o gün televizyon ekranlarına yansıyan ve gözümün önünden hiç gitmeyen şeylerden birisi oldu güvenlik güçlerinin halkın üzerine yağdırmış olduğu kurşunlar.

Aradan geçmiş koca bir onaltı yıl ve Gazi Mahallesi olaylarının failleri, meçhullere yelken açmış durumda. Kimdi o kahvehaneyi kurşunlayanlar? Neden durup dururken böyle bir eylem yapılmıştı? Pek tabiki nedenleri üzerine söylenecek çok şey var ama Yüce Türk Yargısı Gazi Mahallesi olaylarını öyle bir sürüncemeye soktuki, davanın takip edilemez hale geldiğini çok çok iyi biliyorum.

Gazi Mahallesi olaylarına ilişkin Yüce Türk Yargısının nasılda sınıfta kaldığını, nasılda yanlı tutumlar sergilediğini görmek için bilmemki kaç gözlük takmamız gerekiyor?

Yıl 1996 ve Evrensel Gazetesinin genç muhabiri Gazeteci Metin Göktepe…

O gencecik çocuğu bu ülkenin güvenliğinden sorumlu olanları öldürdü ve o Yüce Türk Yargısı’da Metin Göktepe’nin katillerini bir bir korumaya aldı. Dava sürecini hatırlayın. Metin Göktepe davası İstanbul dışında başka kentlerde görüldü. Metin Göktepe’nin o yaşlı anası mahkemelerin yapıldığı kentlere onca yoksulluklar içinde koştura koştura gitmeye çalışıyor, o yaşlı hali ile ayakta durmaya, oğlunu öldürenlerden yargı kanalı ile hesap sormaya çalışıyordu. Sonucu malumdur. Yüce Türk Adaleti insanın kanını donduracak tuhaf bir karar vermişti ve bu karar vicdanlarımızda hiçbir zaman durmayacak bir kanın akmasına neden olmuştu.

Konuya iki örnekle girdim ama bu örnekleri daha alt satırlarda çoğaltacağım.

Son günlerde CHP’nin arkasına takılmış olan kimi çok sevdiğim arkadaşlarım referandum günü “Evet” oyu kullanacağımdan endişe duyarak şahsımı yakın markaja almaya başladılar. Güya muhteremler beni ikna etmeye çaba gösteriyorlar. Şayet referandumda “Evet” oyu fazla çıkarsa, AKP’nin yargıyı eline dolayıp, keyfe keder işler çevireceğinden endişe duyuyorlarmış. İkna etmek için kullandıkları yegâne argüman bu minvalde.

Efendim yargı siyasallaşacakmış.

Ne engin ve ufuk açıcı bir tümce. Benimde çok umurumda olacaktı yargının siyasallaşması. Sanki yargı bu güne kadar siyasal kararlar vermiyormuşçasına konuşuyorlar. Bu arkadaşların bu ülke tarihinden ya haberleri yoktu, yada herkesi saf sanırken, kendilerinin ne denli saf olduğunun farkında bile değillerdi. Ve artık bu çevrelerin Süheyl Batum misali argümanları şahsıma hayli sıkıntı veriyor. Az buçuk yüzlerini arkalarına çevirip baksalar, o siyasallaşmasından endişe duydukları yargının bu güne kadar nasıl kararlar verdiğini ve hele hele bu ülkenin devrimcilerini nasıl yediğini bir bir görecekler ama, kafa bir defa AKP’ye kilitlenmişse, bütün melanetlerin baş müsebbibi olarak AKP’yi görüyorlarsa bu düşünce dünyasından sıyrılmaları hayli zordur.

Yüce Türk Yargısının Sivas olaylarından sonra nasıl bir yargılama sürecini hayata geçirdiğini cümle alem görmedi mi? Sadece Sivas olaylarındaki yargı kararına bakmak bile yeterlidir.

Sadece yargının sözüm ona potları Sivas olayları ile sınırlı değilki.

Kaç yıldır devam ediyor Hrant Dink davası?

Katilleri ortada ama dava bir karınca adımı kadar yol alamadı. Hrant Dink cinayetinin davası kamuoyu önünde cereyan etmesine rağmen ve birçok aydın ve sivil toplum kuruluşları davayı yakın takibe almasına rağmen davanın nasıl sulandırılmaya çalışıldığı ortadayken, efendim Yüce Türk Yargısı siyasallaşacakmış.

Örtki ölem.

16 Mart katliamı davasının bu yargı sistemi içerisinde nasıl zaman aşımına uğratıldığından haberi olmayanlar, geçtiğimiz yıl zaman aşımına uğramış olan davanın nasıl bu noktalara geldiğine bir baksınlar. Baksınlar ve durum vaziyeti bütün bir çıplaklığı ile görsünler. Ya 12 Eylül öncesinin ülkücü tetikçisi Haluk Kırcı’nın nasıl yargılandığından haberiniz var mı? Bence bir incelemek bile yeterlidir Bahçelievler katliamının sanığı Haluk Kırcı’nın davalarını ve bu davalardan çıkan kararları. Çok değil, daha birkaç hafta önce DİSK eski başkanı Kemal Türkler cinayetinin davası zaman aşımı nedeni ile bertaraf edilmedi mi? Kemal Türkler’in kızı feryadlara gark olmamış mıydı? Dile kolay, 30 küsur yıldır sürmekte olan bir dava neticelenemiyor ve dava zaman aşımından dolayı düşüyor. İşte kimi kendisini aydın gören arkadaşlarımız, bu yargı sisteminin AKP’nin eline geçmesinden endişe duyuyorlar. Bu yargı sisteminin onca insanın katiline şevkatli kollarını nasıl açtığından haberleri bile yok. Onca katliam sanığının nasılda üçer beşer yılla kurtulduğunu, onca davaların nasılda sürüncemede kalarak, zaman aşımı edebiyatı ile düşürüldüğü Yüce Türk Yargısının hassasiyetlerini yansıtmaktadır.

Efendiler, bu yargı sistemi 17 yaşındaki bir çocuğun yaşını büyüterek idam etmiş bir yargı sistemidir. Hatırlatmak isterim. Erdal Eren’in idamı hafızalarımızdadır halen ve 12 Eylül yargısının bir sembolüdür. Kimse dönemin bir darbe dönemi olduğundan bahsetmesin. Bu ülkenin yargıçları, savcıları aynı dönemde nasılda darbecilerin ellerini eteklerini öpüyorlardı. Hatırlayınız.

Salman Kaya…

Hani SHP’nin eski milletvekliydi. 1994 yılı 1 Mayısına katıldığı gerekçesi ile DAL’a (Derin Araştırmalar Merkezi) bağlı polislerce nasıl dövülmüştü. Kameraların karşısında olup bitmişti bu olay ve memleketin mümtaz yargısı o dönemde başını kuma gömüvermişti. Kaldıki iktidarın ortaklarından birisi Sosyal Demokrat Halkçı Partiydi. Ve bir yetkili Salman Kaya’nın polislerce feci şekilde şiddete maruz kalmasına ses dahi çıkarmamıştı.

Başka mı?...

Henüz daha gözyaşlarımız dinmedi Engin Çeber için. Gözaltına alınıp, cesedi ailesine teslim edildi. Yargılama sürecinin ne durumda olduğundan az buçuk haberiniz var mı? Göz göre göre bir genç gözaltına alınıp, işkence ile öldürüldü. Birkaç kişiye verilen müebbet hapis sonrasında dava sonuçlandı. Belkide Engin Çeber davası en ciddi cezaların verildiği dava oldu. Zira bu davaya delil oluşturan onca video kaydı internet sitelerine düşmemiş olsa davanın akıbetide diğerleri gibi olacaktı. Engin Çeber’e nasıl işkence yapıldığını cümle alem internet sitelerinden izledi.

Gültekin Avcı ismini duydunuz mu? Genç bir savcı idi Gültekin Avcı ve dilini fazlaca uzatmıştı bu ülkenin yargı sistemine ve askeri vesayetine. Başına gelmedik kalmadı bu genç savcının. Askerlerin de sivil mahkemelerde yargılanabilmesi gerektiğini söylediği için hakkında açılan ve hakimler ve savcılar yüksek kurulu'nca yürütülen soruşturma kapsamında, akli dengesinin yerinde olup olmadığının tespiti için hastaneden rapor istenmiş bir hukukçudur Gültekin Avcı. Gültekin Avcı şu anda avukatlık dahi yapamıyor.

Ya Adli Tıp Kurumu!...

Adli Tıp Kurumunun içler acısı hal vaziyeti ortada. Daha yakın zamana kadar ne dümenler çevirdiği ortada değil miydi Adli Tıp Kurumunun? Adli Tıp Kurumun rezalete teşne olmuş raporlarından hareketle kaç insanın hayatı allak bullak oldu? Ve bu topraklar ne zamanki Hüseyin Üzmez vakası ile tanıştı, işte o zaman Adli Tıp Kurumunun mümtaz rezaletleri ortalık yerlere dökülüp saçıldı.

İlk akla gelen bu örneklerden hareketle, “efendim yargı AKP’nin eline geçerse” diye kaygılanan sol çevrelerin bu durumdan hiç rahatsız olmalarına gerek yok. Yargı acaba şimdikinden daha mı korkunç olacak sanıyorsunuz? Ben hiç sanmıyorum.

En nihayetinde bu ülke sivilleşmediği sürece, bu ülke yargı vesayetinden kurtulmadığı sürece, bu memlekette kimsenin yüzünün gülmeyeceği bir gerçek. En azından salt bu nedenlerden ötürü bile Anayasa değişikliğine “Evet” demek en akılcı olan yaklaşımlardan birisidir.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..