Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '07

 
Kategori
Siyaset
 

Yargı sistemimiz mükemmel olur mu?

Yargı sistemimiz mükemmel olur mu?
 

Her seferinde, her gelen hükümet anayasanın değişmesi gerektiğini söyler de iktidarda olduğu süreç içerisinde hiçbir şey yapmaz. Türkiye’de o kadar çok şey var ki, ağır aksak ilerleyen, sırtımızda kambur olan, anayasal sistemimizi zorlayan, anayasal sistemimizin açıklarından faydalanarak, gayri ahlaki ve gayri-resmi, gayri hukuki işler çevirip köşeyi dönen, işini yaptıran, zenginliğine zenginlik katan, mevkisini mevki koyan, başkalarının sırtından geçinen ama her seferinde insanlıktan, demokrasiden, sosyal devletten, bahseden o kadar çok insan var ki toplumumuzda, bu bir o kadar da aslında uyum problemini ortaya çıkartıyor. Ama her şeyden önemlisi, yaptıkları suç unsuru görüldüğünde de, ilk durak mahkemelerimiz oluyor. Mahkemeler suç ile suç işleyeni yargı çatısı altında irdeleyip, suçsuzu ya da suçluyu bulma görevini üstlenmiştir. Netice itibari ile hukuki bir iş yapıyor olsalar da işin aslında bir de insani boyutu var tabiî ki. Suç işleyen suçludur anlayışından ziyade, bakalım kanunlarımız buna ne diyor anlayışı ile olaya yaklaşılıp, olayları irdeleyip, avukatların da savunması ile, çoğu zaman suçlu suçsuz, suçsuzlar da cezaevlerini boylayabiliyorlar.

Bu sistem, ülkemizde sıklıkla yaşanabiliyor ama bugün en medeni, en gelişmiş hukuk sistemi olan ülkelerde bile yaşanmıyor değil. Mesela, geçtiğimiz aylarda, bir suçtan dolayı 14 yıl hapiste yatan birinin suçsuz olduğu anlaşılıp, özgür olmasına karar verilmiş. Ya, hapiste, dört duvar arasında geçip gidiveren o koskoca 14 yılın hesabı kimden sorulacak? Bu tür ülkelerde, özellikle Amerika özür dileyerek durumu idare edebiliyor ama bizim ülkemizde böyle bir durum olunca ne yapılıyor örnekleri araştırmak lazım. Ama şurası kesin ki, suçsuz yere hapse atılan bir kişi, ilgili kuruma dava açıp, yıllarca sürecek bir mahkememe sürecinde boğulmak istemeyeceğinden ve nasıl olsa dava yıllarca sürüp, sonunda zaman aşımına uğrayıp da sonunda takipsizlik kararı çıkacağından, artık davaları uluslararası boyutlara taşıyorlar. İnsan hakları mahkesine yapılan başvurular, kısa zamanda neticeleniyor. Hele ki, davayı açan bir Türk ve dava açılan kurum Türkiye kurumu ise… İnanmıyorsanız, arşivlere bir bakın.

Bu tür durumlar eleştirilebilinir. Bu tür durumlarda bence hukuk karşısında suçtur ve ilgili kurum, kuruluş ya da bunu yönetenler de yargılanabilmeli ama mahkemelerimizin karar mekanizmasını eleştirmek de ayrı bir suç unsuru olur mu onu bilmiyorum.

Bakın size başka bir örnek daha vereyim. Bugünkü gazetelerde okumuşsunuzdur belki, gazeteci –yazar Hrant Dink ile ilgili davanın ne istikamette oldu haberini. Uzatmayalım söyleyelim. Bir silahlı saldırıya kurban giden ve hayatını kaybeden Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, öldürülmeden ya da katledilmeden önce hakkında açılan birçok dava ile boğuşuyormuş. Bunu okuyunca öğreniyoruz. Bu davalardan en önemlileri ve en belirginleri de, “Türklüğü aşağılamak” ve “adli yargıyı etkilemeye teşebbüs” suçundan açılan davalar. Bunlardan öğrendiğimiz kadarı ile henüz beraat etmiş. Ama yine “Türklüğü aşağılamak suçundan açılan bir başka dava devam ediyormuş ve dava 17 Temmuz 2007’ye ertelenmiş. Bu tarihte ne olacağı belli değil ama beraat kararı çıkar diye düşünüyorum. Yoksa ölmüş adamı mahkum etmek komedi olur, öyle değil mi ?

Hukuk sistemimiz, mevcut diğer sistemlerimiz gibi, yamalı bohça. Aslında, bu yamalar anayasa sistemimizin yamalı olmasından ileri geliyor. Bugün hala, “bu anayasa seksen anayasasıdır” diye atıp tutanlar, meclis çoğunluğu ellerinde olunca bile bu sistemi değiştiremediler. Neden? Bunun cevabı çok yönlüdür ama temel teşkil etmesi açısından bir kaç cevap vereyim. Birincisi; bu anayasal ve hukuk sisteminden nemalananlar var, işlerine öyle geliyor. Dolayısı ile değişsin istemiyor. İkincisi; radikal kararlar alınması gerektiğinden, hükümetler bu yükü taşıyamıyor yada yanlı kararlar alıyorlar. Dolayısı ile, kanun değişiklikleri önce Çankaya’dan, sonra da Anayasa mahkemesinden dönüyor. Üçüncüsü; bu tamamı ile bilenler işi olduğundan, bilmeyenler işin içine girmesiyle, sistem ilerleyemiyor ve ortak uzlaşma sağlanamıyor. Örnek mi, bugün Anayasa Komisyonu’na, oradaki toplantı seanslarına bakın, orda kararların kaça kaç kararla alındığına bakın, orada komisyonu oluşturan üyelerin geçmişine ve yeterliliklerine bakın ne demek istediğimi anlarsınız.

Anayasa denilen şey, bir sistemin orta göbeğinin çarkıdır. Siz o çarkı çıkartırsanız ya da bir dişin kırarsanız, ülkede kaos oluşur ya da, birileri meydanı boş bularak, gerek siyasi, gerek ekonomik, gerekse sosyal anarşi oluşur. Bir ülke rejiminin ve siyasi, hukuki, sosyal, ekonomik, askeri vs. sistemin iyi işlemesini istiyorsanız, bu dişlileri iyi oturtmanız gerekir. Dolayısı ile, bu çarkı iyi işletmeniz ve iyi sonuç almanızı sağlar. Mükemmel bir yargı sistemi, mükemmel bir hukuk sistemi ile özdeştir.

Mükemmel bir hukuk sistemi ile yamanarak, kopyalayarak olmaz. Bu ülke gerçeklerinin göz önünde bulundurulması neticesinde radikal değişiklikler yaparak olur. Nasıl mı olur ? Anayasa değişikliğini vekillere değil de, gerçek hukukçulardan oluşan bir komisyona bırakın bakalım, nasıl oluyor objektif, bağımsız ve bu ülkeye has bir anayasa !.. Aksi taktirde, develetin her kurumu, her bireyi tarafından hafife alınır.

Sonra da birileri gelir ve nasıl olsa bu bir kitap, yada bunu biz yaptık deyip, birilerinin kafasına atıverir.

../..

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..