Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '10

 
Kategori
Güncel
 

Yargıç aynı ise, yargı nasıl değişir?

Yargıç aynı ise, yargı nasıl değişir?
 

Yargı ananın silüeti var kendisi yok!


Artık, "yüksek yargı mensubu, onursal, doç, prof" gibi sıfatlarla anılan bazı emekli ve muvazzaf hukuçular zihnimdeki itibarlarını yitirmiş bulunuyor. Zaten bunların Süheyl Batum, Sabih Kanadoğlu, İbrahim Kaboğlu, Doç. Ümit Kocasakal ekolünde yer alanlarından çoktan ümidimi kesmiştim.

Kalibresine çok güvendiğim Sami Selçuk'un bile, durduk yerde ve her şey kabak gibi meydandayken, yüksek yargıyı haklı çıkarmaya kalkması yani, "hakimler yasaları uyguluyor" demesi, bana resmen havlu attırdı. İçimden "Beyefendi; kim, hangi yasaları uyguluyor!" diye haykırmak geldi.

Evet, hangi yüksek yargı kurumu, bildiğimiz bazı kararlarını yasalara göre vermiştir? Anayasa Mahkemesi mi? O zaman birisi bana bu mahkemenin, Anayasa değişkliklerini esastan denetleyip iptal edebileceğine, meclis toplantı yeter sayısının 367 olduğuna, başörtüsü yasağının haklılığına dair bir kanun maddesi göstersin!

Danıştay mı? Danıştay, "bir kadın öğretmenin sokakta bile başörtüsü takamayacağına ve katsayı iptaline" dair kararlarını, hangi somut yasa maddelerine dayandırdırmıştır, lütfen biri bana anlatsın.

Yoksa, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi mi? Osman Kaçmaz'ın başında bulunduğu Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, "verdiği kararlarla" hep aynı noktayı dövüp durması yasal bir sonuç mudur, yoksa bir zihniyet çatışması mıdır? İktidara ve iktidarın tararuflarına karşı olanlar neden hep Sincan'ı tercih etmektedir?

Sincan mahkemesi, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan yargılansın; bazı kişilerin dinlenip dinlenmediğini tesbit için TİB te arama yapılsın; görülmesi yasak olan bölümlere polis zoruyla girilsin gibi hukukiliği sırıtan, talebe uygun karalar vermektedir...

Gelelim konunun başka bir veçhesine. Erzincan Savcısı İlhan Cihaner'in odası aranıyor. Bir taraftan da kameralar her şeyi kaydediyor. Görevli savcı ile zanlı savcı tartışırken telefon çalıyor. Arayan, HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek. Cihaner telefonu açıyor, "Buyrun Başkanım! ... Size akşam anlatmıştım ... " diyor.

Halbuki 1. Sınıf Hakim Kadir Özbek habercilere, kendisini Cihaner'in aradığını söylemişti. Anlaşılıyor ki, yüksek yargıç olmak, yanlış beyanda bulunmayı engeleyemiyor. Makam yükselse de ruhsal yapı, karakter ve hayat anlayışı aynı kalıyor.

Erzurum Cumhuriyet Savcısı Rasim Karakullukçu, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'in evinde arama yapıyor. Bu sırada telefon çalıyor. Arayan, HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek! Karakullukçu'dan ad, soyad, sicil numarası gibi masum isteklerde bulunuyor. Ardından HSYK toplanıyor, Cihaneri tutuklayan Erzurum savcıları görevden alınıyor.

Demek ki, yüksek yargıç olmak duygusal veya ideolojik bakışı değiştiremiyor. Kişiyi, olgular ve olaylar karşısında vicdanıyla başbaşa bırakamıyor. Sevilen ya da fikri yakınlık duyulan kimseleri kayırmaya mani olamıyor.

Toparlarsak, "yargıç" adı verilen kişiler de diğerleri gibi duyguları, inançları, inançsızlıkları, ideolojileri, sempatileri, empatileri ve kızgınlıkları olan insanlardır. Taraf tutma, hissi karar verme ihtimalleri her zaman vardır.

Yargı mensupları, "melekût aleminden inmiş mübarek varlıklar" değildir. Bunlar, hukuk fakültesini kazanıp, bitirebilen genç insanların "devlet görevi" üstlenenleridir. Esasen kendilerinin, herhangi bir üniversite mezunundan farkları yoktur.

Mesele, bu kadar sıradan ve basittir. Üstün sıfatlarla nitelenmesine rağmen Sabih Kanadoğlu da bu kategoride bir şahsiyettir.

Bu yönüyla bakıldığında, adil yargıç olmanın handikapları vardır. Yani insanın karakteristik yapısı, "hak" kavramıyla uyuşmayan kararlar vermeye müsaittir. İşte yazılı hukuk, bunun için vardır veya olmalıdır.

Yargıç kişi, ancak bu sayede varlığını kuşatan hissiyatını aradan çıkarabilir ve kararını meri kanunlara göre verme zorunluluğu duyabilir. Aksi durumda, bir üst mahkemece cezalandırılacağını bilir. Fakat burada, yazılı hukuktaki somut ifadelerin bağlayıcılığını herkesin kabul etmesi lâzımdır. Tevil ve tefsir yoluyla, alâkasız içtihatlar oluşturmak hukuku yozlaştırır. Nitekim yozlaştırmıştır da...

Yukarıda örneklemeye çalıştığım bazı yüksek mahkeme kararlarının yazılı hukuk metinleriyle uyuşmadığı aşikârdır. Kanunsuz ceza olamayacağını herkesten önce bilmesi gereken üst yargı mensupları bu tavırlarıyla, görkemli cübbelerindeki saygınlığı, kararlarına yansıtamamaktadırlar.

Yüksek yargının tutarsız ve hukuksuz tasarrufları, sıradan vatandaşlar tarafından bile hissedilmektedir. Hukuk adamları, toplum nezdindeki kredilerini giderek tüketmektedir. Millet artık, "Bu hukuka aykırıdır, hukuk böyle diyor" gibi düz ve mesnetsiz sözlere kulak asmıyor. Yasal dayanak ve buna uyan gerekçe istiyor. İşte, yargı mensubunun önemi de lâf ifrazatında değil, burada ortaya çıkıyor.

Bazı partileri kapatabilen ve mevcut iktidar söz konusu olduğunda son derece rahat davranabilen yüksek yargıçların buna rağmen, "siyasi kuşatılmışlıktan ve politik baskıdan" şikayet etmeleri ne kadar doğrudur bilmiyorum. Çünkü son yedi yıldır bu iddiayı haklı çıkaracak bir emare görmedim.

Bana sorarsanız yüksek yargının üzerinde, "adil ve tarafsız (hatta taraflı) karar alma noktasında" kesinlikle siyasal bir baskı yoktur. Peki sıkıntı nedir? Sıkıntı, Adalet Bakanı ve müsteşarı yüzünden, "kişilere ve ideolojilere özel" tasarrufların arzu edilen şekliyle yerine getirememesidir. Daha açıkçası, "al gülüm ver gülüm" şeklindeki saadet zincirinin bu ikili tarafından sekteye uğratılmasıdır.

Bakan/müsteşar saf dışı kalsa, yani HSYK bakansız ve müsteşarsız toplanıp karar alabilecek hale geliverse, her şey çok güzel olacaktır. Ülkemiz, o saat yargı cenneti haline gelecektir! İşte, var denilen siyasal baskı da burada başlıyor. Çünkü iktidar onlara, (en azından şimdilik) bu hayallerini gerçekleştirme fırsatı vermiyor.

Bu yüzdendir ki, her şeyden önce yüksek yargının, kendi ideolojisinin esaretinden ve siyaset dışı mihrakların baskısından kurtulması gerekiyor.

Aslına bakarsanız, tarafsızlık ve adil muamele konusunda en iyiler dolmuş söförleridir. Onlar bu konuda, yargıçlardan çok daha ileridedirler. Müşterilerinin partisine, fikrine, ideolojisine, milliyetine, dinine, mezhebine ve konuşlandığı tarafa bakmıyorlar. Kim ve ne olursa olsun kişiyi, binmek istediği yerde bindiriyor, inmek istediği yerde de indiriyorlar.

Keşke hukuk makanizmamız da hiç olmazsa, bu kadarcık bari adil işleyebilse...

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..