Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Aralık '08

 
Kategori
Eğitim
 

Yarım asır sonra buluşma 1

Tam yarım asır önce, 1958 yılının böyle bir sonbahar gününde, bilgi ve aydınlığın peşinde, Gönen’in yoksul, bozkır havasını soluyorak başlamıştı birlikteliğimiz… Bu yüzden yaşantımızın sıradan bir kesiti değildi Gönen… Köklerimizin yaşam bağı, ana damarlarımızın beslendiği toprak, biçimlendiğimiz atmosfer ve sonraki yaşamımız için temel dayanak olarak, en özel, en önemli, en duygulu, en içsel, acıların ve yoksulluğun sevgi ve umuda dönüştüğü en insani, en aydınlık ve umudun güneş kadar parlak olduğu, bambaşka bir âlem, belki farklı bir gezegendi Gönen.

Bu yüzden 14-16 Kasım buluşması bir sihir, bir gizem ve buruk bir sevinçle, özlemin iç içe geçtiği farklı bir nostaljiyi, farklı bir enerjiyi, içimizde yıllardır fark etmeden büyüttüğümüz vuslat duygularını açığa çıkardı. Benim gibi ilk kez katılanlara, 1992 yılından bu yana yapıla gelen bu toplantılardan haberdar olamamanın ve katılamamanın hüznünü ve burukluğunu yaşattı.

Mustafa Deniz ve Süleyman Coşar’ın çabalarıyla düzenlenen buluşmada, çok duygusal anlar yaşandı. Mezuniyetten sonra hiç görüşmeyenler, birbirlerini tanıyamadı. Oysa herkes birbirini adı, soyadı, numarasıyla biliyor ve hatıralar elli yıl öncesinin tazeliğiyle belleklerde yaşıyordu.

Ama fotoğrafları çok eskitmişti yıllar. Fotoğraflar silik, fotoğraflar solgundu. Pürüzsüz, yuvarlak çocuk yüzler, yılların çetele tahtası gibi, kıvrım, kıvrım çizgilerle kırışmıştı. Kırk yıl önce kaşlara dek inen siyah, sarı, kahve saçlarsa, ot bitmez tepeler gibi ya kaybolmuşlar, azalmışlar ya da alınlardan uzaklaşmışlardı. Fakat renk olarak saçlar, hepsi de tek renkte, beyazda birleşmişti sanki.

Bu yüzden herkesin kendini tanıtmak zorunda kalması, bir şaşkınlığı tuhaflığı, bir pişmanlığı içinde taşımakla birlikte, yine de kavuşma sevincini bastıramıyordu.

Önceki yıllarda toplantıya katılanlar ve geçmişte çeşitli nedenlerle görüşme olanağı bulanlar birbirlerini tanıyordu. Fakat onların kavuşma sevinci de bizden daha az değildi.

İstanbul Barosu Avukatlarından Ziya Ünsal bu durumu şöyle dile getiriyordu. “Yıl boyunca bu kavuşma anını bekliyorum. Bir ay kala da zihnen hazırlanmaya başlıyorum. Düşüncesi bile sıkıntılı, stresli anlarıma ilaç gibi geliyor” diyordu.

Anıların arasına, Hüseyin Er’in türküler ve oyun havalarıyla katmaya çalıştığı kavuşma coşkusu, Erdal Özdemir’in Udunda şarkılarla altmışlı yıllara nostaljik bir yolculuğa dönüşürken, sanki herkes kendini, geçmişini ve Gönen’i yeniden keşfediyordu.

Ben de bu toplantının hayaliyle bir şeyler yazmak için oturduğumda, Gönen’in yaşantımdaki yerini derinliğini ve değerini yeniden keşfettim diyebilirim. İşte o şiirlerimden birisi ve çıkıp okudum onu.

GÖNEN’DE

Yoğruldu, aydınlık Anadolu rüyalarıyla hamurum
Gönen teknesinde idealist beyinlerle, temiz ellerde
Köy Enstitülerinin ruhuyla biçimlendi çamurum.
Orada Anadolu’ya fırlatılacak bir ok gibi kuruldum
Doruk noktasında arkadaşlığın, dostluğun.

Ne kışlar yaşattın Gönen, sobasız soğuk yatakhanelerde!
Gurbeti katık edip çocuk yüreğime
Ne baharlar yaşattın Gönen, buruk ve tatlı sevinçlerle!
Gösterip pembeyi, vaat ederek yeşili ilk gençliğime
Acemi çocuk aşklarında, yürüttün ileriye.

Ve on beşimde, çocukluğun bitimine
Yemekhane yolunda akasya çiçeklerinden
Gizemli bir akıştı, ilk aşk beynime.
Ah ne kadar da benzerdi aşk acısı, batarken çocuk kalbime
İki yatakhane arasındaki, dikenli gladiçya çitine.

Gönen: çocukluğum, ilk gençliğim, arkadaşlarım, okulum…
Yemekhane yatakhane; dershane idare
Bağ bahçe atölye, koşuşturup durduğum.
Çocuktum sana geldiğimde, genç bir öğretmen oldum
Sende yaşadım Anadolu’yu, seninle başladı Anadolu yolculuğum.

Kavuşma, gecenin ilerleyen saatlerine doğru bir duygu seli gibi akıp giderken, kimileri de birbirine o çocukluk yıllarının sözcükleriyle takılıyor, şakalaşıyordu. Öğrencilik yıllarımızda köylerimizden getirdiğimiz kırsal kesimlerin kendine özgü, biraz güdük kalmış sözcükleri ve özdeyişlerinden oluşan, yarı argo, yarı espri, Gönence diyebileceğimiz bir dil vardı aramızda. İşte Mustafa Deniz tam bir Öz Gönence üstadı gibi, takılmalar ve sataşmalarla, bizi öğrencilik günlerinin Gönen’ine götürmeye çalışıyordu bir bakıma. Bir yandan da anılar ve duygular dile getiriliyordu.

Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Himmet Umunç: Gönen ruhu ve Gönen’liliğe değinerek şunları söyledi.

“Gönen bizim öğrenim ve kültür yuvamız. Kişiliklerimiz orada oluşmaya başladı; aydınlığı ve uygarlığı orada gördük öğrendik. Her birimiz köylerimizden seçilerek oraya geldik. Bilimsel düşünceyi, uygarlığı ve ideallerimizi Gönen’de kazandık ve bu değerleri hep tavizsiz taşıdık. Gönen demek özgür düşünmek, bilimsel düşünmek, Atatürk ve cumhuriyet değerlerine sahip çıkmak ve bunu yılmadan savunmak demektir.

Gönen’li olarak ülkemizin insanlarına, çocuklarına ve kültürüne, olumlu katkılarda bulunabilmek için yıllarca çalıştık, çalışıyoruz ve sonuna dek de çalışacağız. Ben bunca yıldır, yüksek öğretimin her kademesinden geçtim ve her kademesinde yurt içinde ve yurt dışında görev yaptım; ama Gönen’den aldığım değerleri, idealizmi ve yurtseverliği hiçbir zaman kaybetmedim. Yaptığım her işte ve yaşantımda Gönen değerleri geçerliydi. Bence Gönen ruhu ve Gönen’lilik üstün bir erdemdir” diye anlatıyor, anlatıyordu. Ve bu anlatılanlarda, Gönen’in bizi birleştiren, özdeşleştiren üzerimizde ortak bir damga, ortak bir payda olduğu anlaşılıyordu.

Özümsedik Atatürk’ü, akıl ve bilimdi orada besinimiz.
Gönen’de şekillendik, Anadolu olduk her birimiz
Bir erkekler topluluğunda, karşı cinsi hiç görmeden
Aşk şarkıları dinleyip, sevgi şiirleri bestelediğimiz
Unutulmaz anılarla, doyumsuz bir gençlik yaşadık
Gönen senin, küçücük kırsal yüreğinde biz.

Yani herkesin söyleyecek o kadar çok sözü vardı ki, elli yılda her şey o kadar çok birikmişti ki ve bir o kadar da her şey değişmişti ki, buna ne dil, ne yazı, ne de zaman yeterli olabilirdi. Fırsat buldukça herkes bir şeyler söyledi.

Örneğin: Gönen mezunlarını bir araya getirme ve senede bir kez bir yerde buluşturma fikrini ilk kez ortaya atan ve bu toplantıların yapılmasında önemli rol üstlenen Hüseyin Akdede’ de Öğretmen okullarının önemine değinen konuşmasında şunları söyledi.

“Günümüzde köy enstitülerinin ve öğretmen okullarının değeri daha iyi anlaşılmaktadır. Öğretmen okullarından giden, başarılı öğrencilerin üniversiteye yönlendirildiği yüksek öğretmen okulu çıkışlı, zeki, çalışkan ve sağlam karakterli köy çocukları son elli yıllık dönemde üniversitelerin çekirdek kadrolarını oluşturmaktaydı. Şimdi bunların son temsilcilerinin de emekliye ayrılmaya başlamasıyla, üniversiteler en azından kaynak ve yaşama bakış açısından önemli bir eksiklikle karşı karşıya kalacak, bazı değerler artık savunmasız kalacaktır.

Ülkemizde öğretmen okulları gerçeğini ve bırakın eğitim dünyasına katkılarını, iş çevrelerinin bile ne denli kavramış olduğunu, ilişkide bulunduğum pek çok iş adamının ağzından duymak beni hep mutlu etmiştir. Örneğin: bundan bir süre önce Tefken Holding Yönetim Kurulu Başkanı Feyyaz Berker’in Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan bir açıklamasında, bunu çok net biçimde görmek mümkündür.

Feyyaz Berker bu açıklamasında, Köy Enstitüsü ve öğretmen okulu çıkışlıların meziyetlerine değinerek, holdingimde bu okullarda eğitim almış kişileri çalıştırmak isterim. Bana göre bu okullardan eğitim almış kişilerin sayıları hızla azalmaktadır. Bunlar gayet düzgün ve hiç bozulmamış, özverili kişiliklerini devam ettirmektedirler. Bunları örnek almak doğru bir davranıştır” diye beyanatta bulunmuştur.

Bu düşünceler de göstermektedir ki; köy enstitüsü ve bunları izleyen ilköğretmen okulu mezunlarının, öğretmenliğin dışında da, bir muhasebeci bir bölümün yöneticisi, belli bir alanda yatırım araştırmacısı, pazar araştırmacısı olarak da başarılı olacağına inanılmaktadır. Çünkü öğretmen okulu çıkışlı bir kişi, her ne kadar ekonomist vs. değilse de, olaylara akıl ve bilim penceresinden, doğa ve insan penceresinden, etik ve evrensel değerler pencereden bakacağı için, özel alan bilgileri bunların yanında ayrıntı kalmaktadır. Bunlar yokluğu varlığa, acıyı sevince, hüznü coşkuya çevirme yeteneğine sahip kişilerdir. Kendi varlıkları, bu yeteneklerinin kanıtı gibidir. 20.11.2008 Antalya

NOT: kenthaber.com daki köşemde yayınlamış olduğum bu yazıya, profesör Dr. Himmet Umunç’un yorumu aşağıdadır.

Prof.Dr.Himmet Umunç IP: 85.99.167.xxx Tarih : 14.12.2008 21:09:12

Isparta Gönen İlköğretmen Okulu mezunlarının (çoğunlukla 1960'lı devreler)14-16 Kasım 2008 tarihlerinde Antalya Göynük'teki geleneksel buluşması üzerine, bir Gönenli olarak sevgili arkadaşım Nazmi'nin yazısını büyük bir ilgi ile okudum. Gözlemleri, şiirsel anlatımı, Gönenlilik ruhunu betimleyen sözleri ve alıntıları beni çok duygulandırdı. Sağ duyu sahibi, akılcı düşünen, Ulu Önderimizin öncülüğünde Cumhuriyetimizle kazandığımız değerlere ödünsüz sahip çıkan her Türk vatandaşı bilmektedir ki köy enstitüleri, onların devamı öğretmen okulları ve yüksek öğretmen okulları, ülkemizin ve toplumumuzun yükselmesinde, çağdaşlaşmasında ve aydınlanmasında büyük özveri ile görev alan gerçek öğretmenleri ve geleceğin bilim adamı olacak gençleri yetiştirmişlerdir. 1970'lerden sonra bu kutsal kurumlar yozlaştırılmış ve kapatılmıştır. Bu gün ülkemizin içine düştüğü çıkmazların ve sarsıntıların temelinde, bu kurumların ortadan kalkması sonucu çağdaş eğitim ve düşünce sürecinden sapmış olmamız gerçeği vardır. Bizim kuşağımız ve bizden önceki kuşaklara mensup ağabeylerimiz ve ablalarımız, bu acı gerçeğin sızısını her zaman elemle duyarlar ve o yetişme yıllarını giderek artan bir özlemle hatırlarlar. İşte Isparta Gönen İlköğretmen Okulu (ve öncesi Köy Enstitüsü), ülkemizin ve toplumumuzun o yıllardaki çağdaşlaşma sürecine, yetiştirdiği yetenekli ve başarılı mezunları ile eğitim alanında katkıda bulunmuş, Cumhuriyetimizin seçkin kurumlarından biri olmuştur. Sevgili arkadaşım Nazmi'nin bu güzel yazısı ile Gönenliler olarak bir kez daha o yıllara gittik ve değerlerimizden hiç ödün vermediğimizi bir kez daha gördük. Kendisini bu güzel, anlamlı ve duygulu yazısı için kutluyorum. Saygılarımla, Prof.Dr. Himmet Umunç Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi ve Başkanı Beytepe, Ankara 06532

 
Toplam blog
: 81
: 702
Kayıt tarihi
: 21.11.08
 
 

Nazmi Öner 1946 yılında Burdur’un Bucak İlçesine bağlı Seydiköy’de doğdu. Seydiköy İlkokulu v..