- Kategori
- Kişisel Gelişim
Yarım kalmışlıklar
Yarım kalmışlıklar, en çok yaralar insanı. Son kez bakış dünyaya. Sonra, sevdiklerini kendileriyle başbaşa bırakıp, çekip gitmek dünyadan. Belki elinde değil ama gene de bencilce gidiş. Masanda yarım fincanın, sandalyedeki minderde ağırlığının bıraktığı çukurluk. Kalleş nefes. Son izlerini toplatıyor insana. Minicik ayağının izi vardı aşı karnende, acı gülümsemenin izi var şimdi çehrende.
Halbuki ne hayallarin vardı. Çıtır çıtır sonbahar yapraklarının arasında, kıpkırmızı şemsiyenle yürüyecektin daha.
Müstakil evin bile olacaktı. Havuzlu, fıskiyeli.
Evladınsız bir dakikaya bile tahammülün yoktu.
Gün ise bu kadar umursamaz işte. Ezan aynı ezan, kuş aynı kuş, insanların esnemeleri aynı.
Kabarık ve gösterişli yeleleriyle, aslan gene av üstünde.
Efes antik kentinde, 1920'lerde resmi çekilmiş, üzerinde kadın ve üzüm figürü olan üçgen mermer kalıntısı hala aynı 2008'lerde. Beklenmeyen bir şey değildi belki. Ama, bu kalıntının 1920'lerdeki resmini görünce hala dimdik ayakta, nedense şok geçirdim yine de. İnsan içinse, böyle bir şans maalesef yok.
Uzun yaşamın sırrı diye bir şey yok. Sadece yarım kalmışlık var. O da sevdikleri olan insanlar için.
Zamanın efendisi, biçerdöver gibi.
Yaşarken dövüyor, ölürken biçiyor.
Buğday tanelerine ise, sadece bir mevsimlik saltanat sonunda teslim olmak kalıyor.