Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '09

 
Kategori
İnançlar
 

Yarın hesap isterler....

Yarın hesap isterler....
 

Hayat bir gemiye benzer. Koca denizin üzerinde bazen müşterisiz kalkar, bazen tıklım tıklım dolu olur. Hangi limana varacağımız da belli değildir.Gah bu limana yelken açar, gah o limana yelken açarız. Nice fırtınalara tutulur da " Ya rahman medet " diye ağlarız. Kimisi; gemisi battı batacak korkusu ile yalvarır hüdaya, kimisi de ummana düşüp denizin acımasız kolların da can vermekten korktuğu için, medet umar hüdasından.

Ama eninde sonunda her gemi, sonsuzluk limanına yelkenleri açar. Bu yolcuklukta sadece müşteri değil, bir çokta yük yükleriz. Deniz yolculuğun da aç kalmak var, hergün balıkta yenmez ya... Yükleriz yükleri...

Babadan kalmış mirası, her liman da yaptığımız kazançlar. Ailemizin resimlerini, sevdiklerimizi, dost bildiklerimizi. Çalıp çırpıp topladıklarımızı, kırdıklarımızı, yıktıklarımızı vs vs.. Yükleriz de yükleriz... Birgün o sonsuzluk limanına vardığımız da, yaka paça tutarlar bizi indirirler gemiden.

"Behey kaptan, ne yük taşıyorsun" diye hesap sorarlar. Bekçiler girer, her yeri didik didik ararlar. Yüklediğin yükler için, teker teker hesap isterler.

"Söyle bakalım kaptan, bu yükü nerden aldın... Bu mal kimindir?... Kimden izin aldında taşıyorsun... Bu kız, bu oğlan, bu sevgili, bu kalp, bu gül, bu kedi kimindir? Nereden aldın, kimden izin istedin, kimin hakkı idi...!"

Ağlarsın, sızlarsın.. Yalvarırsın "Ya rahman medet" diye, ama sonsuzluk limanın da yalvarışların boştur. Vay o güne ki, yüklediğimiz yüklerin hesabını bizden soracaklar, vay bizlere ki veremediğimiz cevap için tek tek rezil rüsvay olacağız. Seni yaka paça tutup, o sonsuzluk aleminin padişahına götürürler. Padişahın karşısında dilin tutulur, dizlerinden derman kesilir, gözlerinin ferdi kaybolur korkudan. Yıkılır kalırsın.

Padişah ferman eyler bekçilerine: " Kaldırın şunu!!". Ve nihayet bekçilerin yazdığı defter padişaha verilir. Tek tek okunur padişahın önün de yüklediğin yüklerin değerleri, kimden aldığın, kimin malını kime yüklediğin..

Padişah döner sana " Niye yaptın" diye sorar, " biz sana yeterince aş, ekmek, güzellik vermedikmi? Bir eş, ve sana yaşlandığın da bakacak olan çocuklar vermedikmi? Susadığın da gökten derya, aç kaldığın da yerden ekmek bitirmedikmi? Söyle bakalım ey vefasız , niye yaptın?".....

Dilini tutarsın, ellerinle susturmak için, ama ne fayda. Sen bir yandan susayım derken, sonsuzluk aleminin sihiri senin tüm bedenine dil vermiş olur. Elin başlar haykırmaya " Ey padişah, bu adamdan şikayetçiyim. Beni günah işlerde kullandı, şunu bunu yaptırdı bana."

Ayakların söylenir "Padişahım, kötü yolda yürümeye mecbur tuttu beni, yasak olduğunu bildiği halde elin kadını ile zina yapmak için beni kullandı.."
Dilin: "Bana yalan söyletti, küfür etti, seni inkar etmesine beni alet etti".
Kulakların: " Padişahım, cahil sözler dinletti bana, kov gıybet dinlemek için can attı..Şikayetçiyim"...

Ve nihayet Kalbin dile gelir " Ya padişah, beni senin yolundan alıkoymak için elinden geleni yaptı. Seni ben durmadan zikir ederken, ve kendisine " Hu, Hu, Hu, Hu" diye seslenirken, o beni dinlemeyip nefsine uydu. Her türlü pisliği kabul etti. Bende sonun da usandım, artık seslenmeyi bıraktım.. Şimdi karşındayız, sen adalet sahibi bir padişahsın, ne dersen kabulümüzdür!" diye ağlar.

Padişah bugün sinirlidir, ferman verir " Nefsi çıksın karşıma..!"..

O vücut şehrine zalim bir kumandan gibi hüküm süren Nefs, o gün iki büklüm olmuş, çıkar padişahın karşısına !

Padişah sert sözler ile " Behey serseri, senmi emrettin bunları yapmasını, konuş!" diye emreder.

Nefs o gün korkudan başlar titremeye ve " Haşa..ben bu adamın yaptıklarına katılmıyorum. Senin padişah olduğunu asla inkar etmedim, kendisi ama inkar etmekde diretti. Benim bu adam ile hiç bir ilişiğim yoktur. Kimdir bu, ben tanımam..."

Sen bu arada yerin dibine girmiş, o daima güvendiğin vücut şehrinin bekçileri bile senin aleyhinde konuştuğunu görünce , hıçkırıklara boğuluyorsundur. O sırada senden önce , sonsuzluk limanına varmış olan dostlarını, aileni görüyor olursun. Onlara yalvarırsın " Anne kurtar beniiii, anneeeee.... Baba yardım et...".
Annen döner "ben kendi canımın derdindeyim, kendini kendin kurtar " diye feryat eder. Baban ise çoktan ananı bırakmış, kaçmak için bir delik aramaktadır.
Güvenebileceğin hiç bir kimse yok olduğunu anlarsın. Artık padişah ile başbaşa kalmışsındır.

Padişah döner muhafızlarına seslenir "Alın bunu, gözüm görmesin. Ettikleri, yaptıkları beni tiksindirmeye başlamıştır. Zindana atın...".

A şaşkın, gel beni dinle, yazık etme kendine. Yarın hesap günü, bu sorgu sualde rezil olma! Rezil rüsvay olmanın ne gereği var, az da olsa dizginle nefsini, yarın nefsin bile senin aleyhine şahitlik edeceğini unutma.

Vay o güne ki, kimse kimseye bir yarar sağlayamayacaktır.

Sonsuzluk aleminin padişahından, beni Adem kabilesine fermandır. Tez okunup gereği yapıla!

1. Hayır, öyle değil!

2. Öyle değil! Kendisini ısrarla kınayan benliğe de yemin ederim.

3. İnsan, kendisinin kemiklerini asla bir araya toplamayacağımızı mı sanıyor?

4. Hayır, sandığı gibi değil! Biz onun parmak uçlarını da tam bir biçimde düzenlemeye gücü yetenleriz.

5. Fakat insan kendi önünde rezillik sergilemeyi ister.

6. "Kıyamet günü nerede/ne zaman?" diye sorar.

7. Göz şimşek çaktığında,

8. Ay tutulduğunda,

9. Ve Güneş'le Ay biraraya getirildiğinde,

10. Der ki insan o gün: "Kaçılacak yer nerede?"

11. Hayır, yok sığınacak yer!

12. Varılıp durulacak yer Rabbinin huzurudur o gün.

13. Haber verilir insana o gün önden gönderdiği de arkaya bıraktığı da.

14. Gerçek şu ki insan, öz benliği üzerine yönelmiş kesikin ve derin bir bakıştır;

15. Dökse de ortaya tüm mazeretlerini.

16. Onu aceleye getiresin diye dilini onunla hareketlendirme!

17. Onu toplamak ve okumak bize düşer.

18. O halde, biz onu okuduğumuzda, sen onun okunuşunu izle.

19. Sonra onu açıklamak da bizim işimiz olacaktır.

20. Hayır, hayır! Siz hemencecik geleni seversiniz.

21. Ve sonradan geleceği terk edersiniz.

22. Yüzler vardır o gün parıltılı,

23. Rabbine doğru bakan.

24. Ve yüzler vardır o gün, asık/buruk,

25. Kendisine, bel kıracak bir hesap yöneleceğini sezinler.

26. İş, onların sandığı gibi değil! Can, köprücüklere dayandığında,

27. "Kim var okuyup üfleyecek?" denilir!

28. Sezinlemiştir ki odur ayrılık.

29. Dolaşmıştır el-ayak/kol-bacak.

30. Rabbine doğrudur o gün sevkiyat.

31. Ne tasdik etti ne yakardı/ne sadaka verdi ne salat kıldı.

32. Tam aksine, yalanladı, gerisin geri döndü.

33. Sonra da çalım sata sata ailesine gitti.

34. Çok uygundur sana bu bela, çok uygun!

35. Evet, çok uygundur sana bu bela, çok uygun!

36. İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor?

37. O, dökülen meniden bir sperm değil miydi?

38. Sonra o, bir çiğnem et oldu da Allah onu yarattı, ardından düzgün bir şekle ulaştırdı.

39. Nihayet ondan iki çifti, erkeği ve dişiyi vücuda getirdi.

40. Peki bunu yapan, ölüyü diriltmeye güç yetiremez mi?
(kıyamet suresi)

Mustafa Çelebi

 
Toplam blog
: 103
: 2332
Kayıt tarihi
: 31.10.09
 
 

1974 Almanya- Krefeld doğumluyum. Aslen Malatyalıyım. Lise mezunuyum ve Web tasarımı ile uğraşıyo..