Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '07

 
Kategori
Mizah
 

Yarından sonra (Final)

Yarından sonra (Final)
 

Dünyanın üç günlük ömrü kalmıştı. Küresel ısınma yüzünden her yeri sular basacaktı. Kanada Üniversitesi'nden Ayça evimdeydi. Ayça'ya fena çarpılmıştım. Ama önce dünyayı kurtarmam gerekiyordu. Kendisini bile kurtarmaktan aciz benim dünyayı kurtaracak olmam ilginç bir durumdu tabii. Dünyayı kurtarabilmek için geçmişe gitmem gerekiyordu. Ayça'ya geçmişe gitmeyi teklif ettim.
"Benimle... Benimle geçmişe gelir misin?"
Ayça şaşırdı.
"Sen... Sen deli misin?"
"Hayır. En azından şimdilik. Zamanda yolculuğu daha önce de denedim. Bir kez daha denerim. Var mısın?"
...
Şile yakınlarındaki terkedilmiş çiftliğe gittik. Orada ahırda sakladığım icadımı çıkardım. Bu eski model spor arabadan bozma bir zaman makinası idi. Elbette Marti'nin arabasının bir benzeri. Marti biliyorsunuz Geleceğe Dönüş filmindeki kahraman.
...
Ayça ve ben araca bindik. Araca çok sayıda dinamit koydum. Lazım olacaktı. Zaman saatini 1907 yılına ayarladık. Ben motoru ateşledim. Araç bir anda dumanlar içinde kaldı... Yolculuk esnasında Ayça bana zevklerinden bahsetti. Haluk Levent hayranıydı. Türk filmlerine bayılıyordu. Yeşilçam filmlerini replik replik biliyordu. Müthiş bir hızla savrulduk ve araç durdu. Arabadan çıktık. Hala dumanlar içindeydik.
...
Çevresi çok sayıda telle çevrili bir tesisin yanındaydık. Bir sürü fabrika vardı. Hepsi zehir saçıyordu. Geceydi. Bütün tesisleri teker dolaştık. Bekçilerini uzaklaşırdık. Kimseye zarar vermeyecektik. Ve tüm tesisleri teker teker havaya uçurduk. Tekrar araca bindik ve zaman saatini 2007'ye ayarladık.
...
Bir anda ateşledim aracı. Dumanlar içinde fırladık. Araç durdu. İndik. Kolum kanıyordu. Arabanın kapısına sürtmüştüm. Hiçbir şey görülmüyordu. Sadece ak sakallı bir adam vardı.
"Galiba... Galiba biz öldük" dedim ben.
"Emin misin?" dedi Ayça.
"Evet" dedim. "Bu konuda tecrübeliyim. Daha önce de ölmüştüm ben. Saçmalama Ayça benimki sadece tahmin. Baksana ak sakallı bir adam var orada. Öbür dünyada olabiliriz."
Ayça çığlık attı.
"Neden sana inandım ki. Nasıl kurtulacağız şimdi buradan?"
"Susun" dedi ak sakallı adam.
"Siz ikiniz ne arıyorsunuz burada?"
Sırıttım. "Ben kiralık ev arıyorum. Bayan da muhtemelen kiralık katil arıyor. Beni öldürtmek için heh heh."
Ak sakallı adam ciddiydi.
"Beni tanıyor musunuz?"
Yaklaştım.
"Bir eviniz varsa belki oturmuşumdur kiracı olarak. Ben sizi hatırlamasam da siz beni mutlaka hatırlarsınız. Ben ev sahiplerime asla unutamayacakları anılar bırakırım da..."
Ayça ak sakallı adama yaklaştı.
"Bakın bu adam deli. Ben sadece ona uydum. Biz dünyayı kurtardık birlikte."
Ak sakallı adam bana döndü.
"Sen ne diyorsun?"
"Ben aslında dünyayı tek başıma kurtaracaktım. Damsız kurtarılmaz dediler. Bayanı o vesileyle aldım yanıma..."
Ayça etrafa bakındı.
"Neredeyiz? Neresi burası?"
Ak sakallı adam başını olumsuz salladı.
"Zaman kesitindesiniz. Bir geçiş noktası. Tam ortasına düştünüz. Buradan sadece biriniz çıkabilirsiniz."
"Nasıl?" dedim...
...
Tam o sırada Ayça... Böyle boğulur vaziyette yere düştü... Nefes alamıyordu.
"Ayça... Allahım..."
"Kemal... Ben..."
Ak sakallı adama döndüm...
"Neler oluyor? Ne yaptın ona?"
"O ölüyor" dedi ak sakallı adam...
"Ölüyor mu?"
"Evet... Sadece biriniz demiştim."
"O zaman o gitsin" diye bağırdım.
Ayça sessizce yatıyordu... Ölü gibiydi...
"Hayııırrr..."
Ak sakallı adam...
"Onu kurtarmak istiyor musun?" dedi.
"Evet" dedim.
"Bunun için herşeyi yaparım. Kira öderim. Fatura yatırırım. Apartman kurallarına uyarım. Takım elbise bile giyerim. Yeter ki o kurtulsun. Yaşasın..."
"Beni dinle evlat" dedi ak sakallı adam.
"Seni yaşadığın zamana göndereceğim. Sadece 24 saatin var. Bu kızı orada bulacaksın ve 24 saat içinde kendine aşık edeceksin. Yoksa kız ölür. Unutma kız seni hatırlamıyor olacak."
"Heeeey" dedim...
"Yapamam. Ben 40 yılda bile bir tek kızı bile kendime aşık edemedim 24 saat içinde bunu nasıl yapacağım?"
Dumanlar çoğaldı. Dumanlar içinde kendime geldim. Evdeydim... Kapı çalıyordu. Hayal mi görmüştüm... Kolum.. Kolum hala kanıyordu. Ayça'yı bulmalıydım. Sadece 24 saatim vardı. Ayça Kanada'dan gelmişti. Otelde kalıyor olabilirdi. Telaşla tüm otelleri tek tek aradım. Sonunda... Sonunda onu The Marmara'da buldum... Otele koştum. Resepsiyona sordum. Kahvaltı ettiğini söylediler. Cafeye gittim. Evet... Ayça bir masada tek başına kahve içiyor. Kitap okuyordu. Yaklaştım.
"Merhaba..."
Baktı... Tepki vermedi...
"Merhaba... Oturabilir miyim?"
Ayça sert baktı.
"Elbette hayır. Bakın bir sürü boş masa var."
"Benim size söylemek istediğim bir şeyler var."
"Benim yok" dedi Ayça. "Ben sadece kahvaltı yapmak ve rahatsız edilmemek istiyorum. Israr ederseniz güvenliği çağırırım."
Çaresiz yan masalardan birine oturdum. Bir şeyler yapmalıydım. Ayça bir süre sonra kalktı. Takip ettim. Bir taksiye bindi. Ben de taksiyle takip ettim. Ayça bir karate salonunun önünde indi. İçeri girdi. Ben de girdim ki bir de ne göreyim. Yaklaşık 20 karateci ayakta bana bakmaktalar. En arkada hocaları. Hocanın yanında da Ayça beni gösteriyor... Hoca bir anda bağırdı.
"Heeeeyyyyyyyyyyyy... Yokoso porso vayyyyyy hayyyyy daaayyy layynnn..." (Japoncası 'Allahını seven vursun" demek oluyormuş)
Efendim 20 kareteci tarafından 20 yerimden itina ile dövülmüştüm. Meğerse karate salonunun hocası bizim Ayça'nın bir akrabası imiş. Dayak sonrası yere serildiğimde Ayça yaklaştı.
"Bana bak. Sen ne sandın ki beni. İki laf edip bir genç kızı elde edeceğini uman gerizekalılardan nefret ederim."
"Yanlış anladın. Bak ben seni tanıyorum. Sen İkizler burcusun. Haluk Levent ve Şebnem Ferah seviyorsun. Sonra Yeşilçam filmlerini çok seviyorsun."
Ayça şaşırmıştı...
"Bunları nereden biliyorsun?"
"Sen anlattın bana..."
"Ben mi?"
"İzin verirsen anlatabilirim."
...
Ayça ile bir kafede oturmuştuk. Bana hala kuşkuyla bakıyordu.
"Bak eğer bütün bunlar benimle tanışmak için adi bir numaraysa fena olursun."
"Hayır... Bak ben öyle kızların peşine takılan falan bir tip değilim. Yani o karate salonundakiler tipimi değiştirmeselerdi tipimden de anlayabilirdin. Ben öyle biri değilim. Ben kızlarla değil zamanda yolculukla ilgiliyim."
"Peki benden ne istiyorsun?" dedi Ayça...
"Bana aşık olmanı."
Ayça sert bir tokat atarak uzaklaştı. Giderken de bağırdı.
"Bir daha karşıma çıkarsan senin kafanı kırarım."
...
Ayça kalkıp gitmişti. Akşam olmuştu. Çok kısa bir zamanım kalmıştı. O gece Ayça'yı kendime aşık etmeliydim. Çok beceriksizdim aşık etmek bir yana kız benden nefret ediyordu. Bir kız nasıl aşık edilebilirdiki. Düşündüm. Ve buldum...

...

Geceydi. Otelin önüydü. Ayça'yı kapıda bekliyordum. Bir arkadaştan arabasını ödünç almıştım. Söylememe gerek var mı bilmiyorum ama arabayı ödünç aldığımdan arkadaşın haberi yoktu. Dahası o arkadaş henüz arkadaş olduğumuzu da bilmiyordu. Özetle arabayı çalmıştım. Ayça otelden çıktı. Arkadan yaklaştım ve ağzını kapatarak onu kaçırdım arabaya attım. Bastım gaza. Ayça bağırıyordu.
"İmdaaaaat... Kız kaçırıyorlar. Adi, alçak bırak beni. Bıraaaaak.... Bak öldürürüm kendimi. Seni de öldürürüm. Bana dokunamazsın tamam mı?"
"Sana dokunmayacağım. Söz veriyorum. Dokunmayacağım."
Ayça'yı Beyoğlu'nun arka sokaklarından birine götürdüm. Arabadan indirdim. Yine ağzını kapattım. Terkedilmiş binaya soktum. Bir koltuğa oturttum. Heryer karanlıktı. Elimle emektar Hasan abiye işaret ettim. Ve 50 yıllık sinema makinesini döndürdü. Dev beyaz perdede film başladı. Bu Belgin Doruk ve Göksel Arsoy'un bir eski filmiydi. Ayça ağlamaya başladı. Ağladı... Filmi gözyaşlarıyla izledi... Film bittiğinde kapıyı açtım...
"Gidebilirsin" dedim...
Bana baktı...
"Ben sanmıştım ki... Yani sen beni bunun için mi kaçırdın?"
"Elbette. Planım buydu... Ben de eski filmleri severim..."
Dikkatli baktı bana. Gözlerime...
"Sen... Sana haksızlık ettim galiba..."
"Önemli değil..."
"Kimsin sen?"
"Fatura ödemekten nefret eden berbat bir kiracıyım. Bir sürü fantastik şeye inanırım. Kedi beslerim. Rock dinlerim ve gökyüzünü ne zaman görsem şaşırır kalırım. Kısaca ben bir hayalperestim... O kadar..."
Şimdi karanlık binadaki ışık sadece ikimize vuruyordu. Çok eski bir Yeşilçam filminin müziği çaldı. O anda Ayça hafifçe dudaklarımdan öptü. Çekildi... Çekildi ve gitti.
...
Saatime baktım... Dumanlar arasından ak sakallı adam belirdi...
"Onu kurtardın..." dedi...
...
Eve döndüm... Kapı çaldı... İnşallah ak sakallı adamdır diye açtım. Gelenler ev sahibim ve avukatıydı. Üç gün dolmuştu. Evi tahliye etmem gerekiyordu. Şimdi ben kendimi nasıl kurtaracaktım...

The End

 
Toplam blog
: 179
: 2576
Kayıt tarihi
: 21.01.07
 
 

Barışa ve kardeşliğe inanıyorum. Türkiye'nin yaşadığı tüm sorunların kardeşlikle çözümlenebileceğ..