Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Aralık '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Yarısı...

Yarısı...
 

Yıllar önce küçük bir kızken şehir tiyatrosunda bir oyun seyretmiştim, beğenimi kazanan bu oyunun konusu da hayli ilginçti, uzun zaman etkisinde kalmıştım, hatta oyunun final sahnesinden dolayı da gazetelere haber olup günlerce yazılmıştı, o dönemlere göre biraz sıra dışı bir sahneydi, başrol oynayan kadın ve erkek öpüşerek sonlandırıyorlardı oyunu… Yanılmıyorsam oyuncular Toron Karacaoğlu ve Jeyan Mahfi Tözüm’dü…

YARISI idi oyunun adı… Tanrı kadın ve erkeği bütün bir elmanın iki yarısı şeklinde farklı mekanlarda gönderirmiş dünyaya…Bu iki karşı cins zaman içinde karşılaşıp birleşirlerse mutluluk olurmuş…Oyundaki kadın ve erkek de farklı elma yarılarıyla evlenip yuva kuruyorlar. Aynı elma yarıları olmadıkları için de mutsuz olup noktalıyorlar evliliklerini. Bütün bir elma yarısı olan bu kadın ve erkek yıllar sonra bir şekilde karşılaşıyorlar ve oyundaki gelişmelerle birlikte mutlu sonla kavuşuyorlar birbirlerine…

Şimdilerde buna sanırım ruh ikizi deniyor, ruh ikizimi arıyorum, buldum, bulamadım, ruh ikizi olmadığımız için uyuşamadık gibi terimlerle dile getiriliyor… Terimler değişse de içerikler aynı durumu anlatıyor…

Tüm dünya insanları için geçerli bir durum bu, ruh ikizini bulup mutlu olan, bulamayıp hüsrana uğrayan insanlarla dolu yeryüzü. Ama ülkemizde sanki daha bir fazla mutsuzluklar… Görücü usulü evlilikler, kız yabancıya gitmesin ya da miras aile arasında kalsın bölünmesin diye yapılan akraba evlilikleri, zengin bir kısmet çıktığında sevgiye bakılmaksızın istikbali garanti diye yapılan evlilikler… Sonuç olarak mutsuz geçen bir yaşam, ya kaderim bu deyip katlanılır ya da ayrılıkla sonlanır. Özellikle Anadolu’da kadınlar daha mağdur durumda oluyorlar, gelecek garantisi olmadığı için bir de çoluk çocuk varsa katlanıyorlar çaresiz…

Diyeceksiniz ki bu durum eskidendi artık herkesin gözü açıldı, televizyonun basının etkisiyle Anadolu’da dahi durum değişti… Haklı olabilirsiniz yukarıda çizdiğim tablo günümüz için bir genelleme olmayabilir, artık herkes gönlünün istediğine varıyor diyebilirsiniz… Ben burada farklı bir konuya değinmek istiyorum, bunlar kendi tespitlerim bilmem ne düşünürsünüz…

Gerek her türlü basın yayın organlarından duyduklarım, gerekse işim gereği sürekli değişen part time çalışan kişilerle sohbetlerimden öğrendiklerimle vardığım kanı şu oldu; insanlar inanılmaz derecede doyumsuz oldular… Hiçbir şeyden mutlu olmayan ya da bugün mutluyum derken yarın hiç sebep yokken artık bitti deyip de kestirip atan, ilişkiyi çok çabuk tüketen bir toplum olduk çıktık… Ben yürümeyen bir evliliği veya ilişkiyi asla zorla yürütmek taraftarı değilim, fikir çatışmasından dolayı anlaşamayıp ayrılmak farklı bir olay… Demek istediğim bu değil çok dejenere olmuş ilişkiler, herkes bir yeniliktir tutturmuş gidiyor, yeni heyecanlar, yeni aşklar yaşamak istiyor insanlar, öyle kısa sürüyor ki evlilikler ve ilişkiler şaşırıp kalıyorum hele ki ortada çocuk da olunca olan o çocuğa oluyor…

Sadece bitmekle kalsa iyi, bitmeyen evlilikler de var, dejenere bir şekilde sürdürülen… Öyle şeyler duyuyorum ki şaşırıp kalıyorum. Kadın erkek fark etmeksizin gencecik yeni evliler bile aldatıyorlar birbirlerini, nerede kaldı aşkları, sevgileri, saygıları? Onların gözüyle bakmaya çalışıyorum olaya, yok anlam veremiyorum bir türlü, niye evlendiniz o zaman, heyecanın bitmesi mi sorun, bu kadar çabuk bitmesi normal gözükmese de ayrılın o zaman, sonra ne yaparsanız yapın hayat sizin ama hem kadın hem erkek için de hoş değil aldatmak. İlişkiyi tüketmek yerine, canlı tutmaya çaba gösterilse başarılı olunur sanırım, nereye kadar sürer, böyle sürekli heyecan peşinde mi koşacak günümüz insanı? Çevremde yeni bir çift evlendiğinde artık endişeyle bakıyorum geleceklerine, acaba ne kadar sürecek diye, eskiden böyle düşünmezdim hiç… Benim çocukluk ve gençlik dönemlerimi düşünüyorum genellikle aldatan erkek olurdu, ama şimdi aynı oranda belki de daha fazla kadın var kocasını aldatan, öyle normal geliyor ki onlara, canı heyecan yaşamak istiyor ya bitti olay, haklı görüyor kendini, ne günlere geldik böyle?...

Aslında normal olan batı ülkelerindeki gibi en az iki yıl birlikte aynı evi paylaşmalı, iki taraf da birbirinin her türlü halini, davranışlarını gördükten sonra karar vermeli. Bu durum ülkemiz gelenek ve göreneklerine aykırı gibi gelse de, zaman içinde öyle değişimlere alışıyoruz ki buna da alışılır gibi geliyor…

Bana sorarsanız hiç evlenilmemeli diyorum bu olayları görüp, duydukça… Tamam evlilik çocuk sahibi olmak için şart bu doğru ama çocuk sahibi olmak niye, ben şu anda yirmili yaşlarda olsaydım asla bir çocuk doğurup da onun günahına girmezdim dünyanın sonu bu kadar yaklaşmışken, artık belirtileri öyle bariz bir şekilde görülmeye başladı ki, üstelik uzmanların tahmin ettiği tarihten daha öncesinde başladı ve hızla ilerleyecek gibi… Yazının sonu biraz karamsar oldu ama gerçekler böyle suç benim değil…

Uzun lafın kısası aşık mı oldunuz, onsuz hayat düşünemiyor musunuz, birlikte yaşayın…. Bir, üç, beş yıl her ne kadarsa, baktınız ki sıkıldınız birbirinizden ayrılın, evlenip ayrılmaktan daha kolay, çocuk da olmayınca sorun kalmaz böylece… Birbirini sevmeden katlanmak iki taraf için de eziyet olacağından ve ortada imza da olmadığından başka aşklara yelken açın, en doğrusu bu bence…

(Yazım aldatan kişilere ithaf edilmiştir… Sakın diğer kişiler üzerine alınmasın… Aslında evlilik, monoton bir hayata dönüştürülmezse çok güzel, bu da iki tarafın çabasıyla olur, tabii ki başarabilen kişiler olursa…)

 
Toplam blog
: 203
: 2037
Kayıt tarihi
: 23.10.06
 
 

İnsanların yapmaktan mutlu oldukları hobileri vardır. Benim de en severek yaptığım, hayatımda yen..