Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '06

 
Kategori
Gelenekler
 

Yasalar ve yasaklar

Bir ülke düşünün ki, silah taşımak yasak ama yetişkin erkek nüfusunun yüzde şu kadarı silahlıdır. Bir ülke düşünün ki, enflasyonla kıyasıya kavga halindedir ama üreticinin elinden çıkan bir ürün tüketiciye ulaşıncaya kadar on beş kat pahalanır.

Bu örnekleri yüzlere kadar çoğaltmamız mümkün. Hatta idam cezası yasak olan bu ülkede her gün şu, ya da bu ad altında idam cezası uygulanagelmektedir. Bu sözümü biraz açayım mı? Ne demektir idam? Suçlu bulunan kişinin hayatının “izalesi” değil mi?

Bir zaman önce bu “karar” devlet eliyle veriliyordu ve bu “infaz” devlet eliyle yapılıyordu. Avrupa Birliği adı verilen ucubenin zoruyla devletimiz bu hakkından vaz geçti. Gerektiği hallerde idam cezası vermek bir hak değil de görev idiyse, bu görevinden çekildi.

Devletin yerini okumaz yazmaz, okusa da okuduğunu anlamaz bir takım “baba” lar aldı. Burada sözünü ettiğim babalar ne yazık ki, gerçekten idam kurbanının babası oluyorlar. Bir toplum düşünün bir dilim ekmeği yerde görse onu öpüp başına koyuyor. Aynı toplumun bireyleri bakınız nasıl bir “melanet” i işleyebiliyorlar.

Arkadaşın yetişkin kızı var. Bu kızı davar peşine, ahıra, dama her hizmete koşuyor. Günün birinde samanlıkta ineğin yiyeceğini alırken bir karabasan onu perişan ediyor.

“Kızım ne oldu sana?”

“Baba şu kişi bana şöyle eyledi?”

Dünyanın en ilkel toplumunda bile o baba ne yapar? Gider o adamı alnının ortasından vurur. Daha kötüsünü yapar, o kötü yaratığı bin parçaya böler. Bizim “töre” ci öyle yapmıyor. Ya ne yapıyor? Kendi kızını, öldürüp dereye atıyor. Allah bilir eve dönerken de yere düşmüş bir parça ekmeği alıp başına götürdükten sonra bir kenara koyuyor.

Çocuğunu kendisi öldüremezse küçük çocuğuna öldürtüyor. Daha daha insanlık dışı olaylara tanık oluyoruz. Kızına kötülük edilen aileye “Aman sakın kan davası başlatmayın, alın siz de bizim şu kızımıza kötülük edin,” demeye gelir tavırlar oluyor.

Bu arada siz de farkındasınız, erkeğe bir şey olmuyor.

Hani zaman zaman yayın organlarında “Şunun tarifi yapılmalı, bunun sınırları çizilmeli,” gibi çıkışlara rastlıyoruz ya, ben diyorum ki, “Her şeyden önce insan’ın bir tarifi yapılmalı. Kime insan diyeceğiz, kimi insandan saymayacağız bu belirlenmeli.”

Bu önerime kimsenin sıcak bakmayacağını biliyorum. Ben de zaten öylesine söyledim. Ben de biliyorum ki, öyle bir uygulamaya gidilecek olursa Türkiye nüfusunun en azından bir sıfırını kaybederiz. Yazık değil mi bir sıfıra.. Biz buralara kolay mı geldik?

Ama yine de bir çare bulunmalı. Belki şöyle de yapılabilir.. “Töre töre..” diyorlar. Bu töre’nin ibi dibi araştırılmalı. Kim koymuş, ne zaman koymuş, ne zamana kadar uyulması akla uygunmuş. Eğer ilk çağlardan beri uygulanageliyorsa, o zaman bir çare düşünülmeli.

Sözgelimi şöyle bir yenileme aklıma geliyor: “Bu gibi olaylarda beş bin yıldır kadın öldürülüyor. Bundan böyle beş bin yıl boyunca erkek öldürülecek.” Töreyi böylece yenilemek acaba nasıl olur, diye düşünüyorum.

Bir de kafamı kurcalayan bir ayrıntı var. Biz “namus” un da tam tarifini yapamamışız. Banka soymak, kapkaç yapmak, parasına göz diktiği ninesini öldürmek ve benzeri yüzlerce suç anılırken “Namus” un yanından yöresinden geçilmiyor.

Bir genç bayan kendisini korumakta başarılı olamamış. Hepimizin başına gelebilir. Orman yolunda ilerliyoruz. Karşımıza bir ayı çıktı. Hani masallardaki gibi, ayı bize “Yat yere, sırtını çiğnemek istiyorum,” dese nasıl davranırız?

“Hadi lan oradan mı?” deriz.. Yoksa ayının lafı bitmeden kendimizi yer mi atarız?

Bakınız, şimdi aklıma geldi, töre uğruna kızına kıyan baba’lar için böyle bir yöntem de uygun düşer. Ayısı bol bir ormana arkadaşı salıvereceksin. Nasıl sizin aklınıza başka öneriler geliyor mu?

 
Toplam blog
: 49
: 774
Kayıt tarihi
: 19.11.06
 
 

Ben uzun zamandır yazıyorum. Türkiye'den epey uzakta oturuyorum. Üç çocuğun babası ve pek çok çocuğu..