Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Temmuz '19

 
Kategori
Öykü
 

Yaşam (2)

Genç adam yeniledi:

“Niye Hülya?”

İşte bu sorunun cevabını net biliyordu. Çünkü Hülya onun gönül rahatlığıyla sevebildiği tek kadındı.

Yirmili yaşlarda Hülya’dan ayrıldıktan sonra çalıştığı işte çok para kazanmanın da etkisiyle hayatınıa sayısız kadın girmişti. İsimleri değişiyor, tavırları hiç değişmiyordu kadınların. Kadınlar ne kadar güzel ve akıllı ise, karakterleri o kadar bozuk oluyordu. Kadınlar parayı, lüksü ve gücü seviyor ve her seferinde elde ettiklerinin daha fazlasını hak ettiklerini söylüyorlardı. Örneğin bir kadın ne kadar güzel, yetenekli ve gelişmiş ise en iyi erkeğe layık buluyordu kendini. Arabanın, evin en iyisi, yaşamda satın alınabileceklerin en iyisi, erkeğin en yakışıklısı, zekisi ve en çok para kazananı, tüm bunlar o kadının değişmez hakkı oluyordu. İstek ve arzuları sınırsızdı. Sahip oldukları hep az, olamadıkları hep çok oluyordu. Sanki doygunluk hissine hiçbir zaman sahip olamayacaklarmış gibi geliyordu Yaşam’a bu kadınlar. Oysa ekonomide bir teorem vardı; bir yerden sonra doygunluk hissi uyanmalıydı insanda. Ne var ki kadınların isteklerinde sınır yok gibiydi. Sanki tüm üretilen markalar, kendi kadınını arıyordu. Kadınlar markaları, markalar da kadınları seviyordu. Birbirlerini tüketip duruyorlardı. Yaşam, her keresinde yola çıktığı o kadını bulma seferinden, yine yeniden yenilgiyle dönüyordu. Acaba o tek kadın, öyle bir kadın yok muydu?

Ve yıllar bu arayışla tükendi ve Yaşam orta yaşlı bir erkeğe dönüştü. Hülya’dan gelen mektuplar kesildikten sonra yaşamında tek başına kalmıştı. Ve bir sabah yandığında bir anda Hülya’sı aklına düştü. En son yaptıkları telefon görüşmels aklına geldi. Hülya ağlıyordu. ODTÜ Ekonomi’de üçüncü sınıfı okuyordu. Güzel, zeki ve başarılı bir öğrenciydi ama sesi neşesiz ve umutsuz geliyordu.

“Yaşam niye benden kaçıyorsun? Benim sevgimin sonsuz olduğunun fakında değil misin yoksa?”.

O anda, bir histerik nöbet anında, Yaşam şöyle konuşmuştu:

“Hülya seni sevmiyorum, neden anlamak istemiyorsun? Yıllardır sana mektup yazmıyorum. Sevgi söylemlerine cevap vermiyorum. Gençsin, güzelsin, cinsel sağlıklısın ama canım niye kendine böyle eziyet ediyorsun, bende ısrar ediyorsun, anlamıyorum... Git kendine harika bir genç bul!”.

Hülya’nın gözü söndü, yüreği küçüldü, yüzü ifadesizleşti ve sadece “Peki” diyebildi. Ve sonsuzluğa kayboldu.

Yaşam birkaç yıl sonra kendine geldiğinde Hülya’sını çok aradı ama bulamadı. Ölmüş olabileceği düşüncesini bile aklına getirip Nüfus’tan yaşayıp, yaşamadığını kontrol ettirdi. Hülya, sanki o gün orada o an ölmüştü ve artık yoktu. Peki derken kendinden vazgeçip yok olmuştu. Belki dininden, vatandaşlığından, belki de mevcudiyetinden de vazgeçmişti.

Bir daha Hülya’sından haber alamadı Yaşam. Hülya’sı ile beraber yaşamı da son bulmuştu...

(devam edecek)

 

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..