Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '10

 
Kategori
Çevre Bilinci
 

Yaşam alanlarımızı çalıyorlar!

Yaşam alanlarımızı çalıyorlar!
 

Bir zamanlar gelen Turnalar (Foto:Zafer Tekin)


Yaşam alanı nedir, neresidir?

Yaşamı evimizden dışarıda pek çok yerde sürdürdüğümüzü biliriz de, oralarda hakkımız olduğunu, oraların yaşam alanımız olduğunu ne kadar biliriz? Ya evimiz dışındaki bu alanların, sadece biz insanların değil, diğer bütün varlıklarla birlikte ortak yaşam alanımız olduğunu ne kadar biliriz?

Dahası, evimiz dışındaki alanların, gerçek anlamda ortak yaşam alanı olduğunu ne kadar beynimize, yüreğimize kazıdık, içimize sindirdik?

Sahilde, ormanda, ağaçta, denizde, suda, gökte, havada hakkımız var. Caddede, sokakta, meydanda limanda, hakkımız var.

Var ama, sadece bizim değil, ağacın, çiçeğin, böceğin balığın, kurdun kuşun, toprağın, oksijenin, yağmurun falan, canlısı ve cansızı ile bir bütün olarak doğanın bütün unsurlarının birlikte var olma hakkı var.

Bunu içselleştiremediğimizden kendimizi bu dünyanın mutlak ve tek sahibi gibi algılama haddini bilmezliğimizle vazgeçmiyoruz. yaşam çevremizi tüketmekten.

Köşesinde Bekir Coşkun değinmiş bu konuya “Turnalar Gelmediler” diyerek. Okumanızı öneririm: http://www.haberturk.com/HTYazi.aspx?ID=7005

Milas sazlıklarını Turna (Flamingo) manzaralı villalara, golf sahasına feda etmişiz. Boğazı, ormanlarımızı, Kaz dağlarını, sahillerimizi, derelerimizi, yaylalarımızı feda ettiğimiz gibi…Dünyamızın önemli kuş göç yolu olan Istanbul Çamlıca, Sarıyer’i feda ettiğimiz gibi.

Feda eden bizleriz, yoksa oraların rantını yiyenler değil. Bu tüketişten çıkarı olanlar çok. Yaşam alanlarımızın elimizden çalınmasını asıl dert etmesi gereken de bizleriz, hırsızlar değil!

Rantçılar, durmaksızın kendi çıkarlarına uygun projeler üretirler. Rantçılar, bütün bu işlerin, güya halk için yapıldığı ve insanların yüksek yararının gözetildiği söylemiyle akılları karıştırırlar ki ne pahasına olursa olsun para kazanabilsinler.

Oysa, soru basittir.

Madem her köşesi, gösterişli gösterişsiz, alçak yüksek, dar geniş, tünelli üstgeçişli, şaşaalı mütevazi, güzel çirkin, devasa küçük, valhasıl türlü türlü betonlanmış yerleri gelişmişlik, uygarlık, zenginlik ve halka hizmet sayıyorsunuz; Madem kent yakınında, kent içinde yeşil alanları yok edip heryeri yollarla, meydanlarla, binalarla dolduruyorsunuz; Madem çocuklarınızın bile soluklanabileceği bir yeşil alana 4 saatte varmayı içinize sindiriyorsunuz; Madem ot, ağaç, çiçek, börtü böcek, mantar, kuş, sincabın falan yanıbaşınızda yaşaması sizin için önemsiz, hatta izin verilemezdir; Öyleyse hangi yüzle sebze, mevye, ekmek yiyor, su içiyor, nefes alıyorsunuz?

Haydi üretin bakalım taş yığınlarınızda kendi başınıza yiyeceğinizi, içeceğinizi, suyunuzu, havanızı!

Aklınızca, kaf dağlarından satın aldınız yiyeceğinizi, paranız da yetti diyelim, havayı nereden alacaksınız? Yanıbaşınızdakini tüketince güvendiğiniz kaf dağının ardında, toprak su hava kalacak mı sanırsınız?

Yaşam haklarını, yaşam alanlarını gasp ettiğiniz, öldürdüğünüz o sümüklüböcekler, solucanlar, otlar, kuşlar, arılar, hava, su, toprak ve sayamadığım canlı cansız diğerleri, bir bütün olarak, nefesinizi size bağışlıyorlar en başta. Sonra gölgelerini, serinlerini, meltemlerini, meyvelerini, tohumlarını, danelerini, odunlarını, kokularını, sularını; şırıltılarını; fısıltılarını; şakımalarını; …

Hatta güzelliklerinin seyirlerini bile size bağışlıyorlar…

Siz onlara, kentlerinizin içinde, yanıbaşınızda bir yaşam alanı bile bırakamıyorsunuz!

Üstelik bütün meyvelerini siz tüketecekken.

Üstelik o otları, ağaçları siz dikmemişken;

Üstelik onlar kadar yaşamış, görüp geçirmemişken;

Üstelik bir böceğe bile yuva olamamışken;

Doğa açısından bir talancı, yağmacı olarak yeryüzü cennetlerini taşlaştırırken yok ettiğiniz onca otun, böceğin birini bile kendiniz yaratamamışken…

Hoşunuza gitmeyecek ama, kusura bakmayın ademoğulları!

Onların size hiç ihtiyacı yok, siz olmadan daha iyi yaşarlar hatta.

Asıl onlara sizin, yani bütün insanların, ihtiyacı var.

Asıl biz muhtacız onlara!

Bu evren sadece bizim değil!

Yaşamı yok etmeyin!

Yaşam alanlarına sahip çıkacak, ağacını, toprağını, çimenini, suyunu, havasını, böceğini, kuşunu, kurdunu, sincabını, kayasını, kovuğunu, patikadan yolunu; Okulunun bahçesini, hastanesini, deresini, kıyısını, ormanını, limanını satmayacak, sattırmayacak; Kendini tanrı sanmayıp evrendeki diğer bütün canlı cansız varlıkların var olma hakkına saygılı olacak bilinci, direnci ve örgütlenmeyi getirecek bir yıl olması umuduyla 2010’a merhaba.

Teşekkür: Turna fotoğrafını kullanmama izin veren Sn. Zafer Tekin'e teşekkür ederim.

 
Toplam blog
: 41
: 1621
Kayıt tarihi
: 29.05.07
 
 

Doğaya, sanata, spora, bilime ve ülkeme bağlı; doğruya, gerçeğe, akla yönelik; uluslara saygılıyı..