Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '12

 
Kategori
Deneme
 

Yaşam aralığı

Yaşam aralığı
 

İsterseniz Tanrı’ya karşı gelin; boynunuzu vururlar, günahkâr olursunuz, mutsuz olursunuz… Ama karşı gelmeniz de gerekiyorsa, ya da öyle istiyorsanız… Biraz inanın, biraz karşı gelin… Olmuyorsa, çareniz kalmadıysa inanıyormuş gibi yapın; çünkü bu dünyanın ayılarıyla uğraşmaktansa Tanrı’ya hesap vermek daha iyi. Ben görüyorum; öyle mutsuzsun, böyle hüzünlü. Ya inanacak ya inkâr edeceksin. İnanırsan belki mutluluk yok, inkâr edersen de eksik. O halde biraz inanacak, biraz inkâr edeceksin.

Aldanışlara da dikkat etmeli. Kendini mutlu sanmak, kısıtlı mutlulukla yetinmek ya da sözde bir takım yüce değerler uğruna dünyayı boş vermek. Valla ben Tanrı’nın yakınında ya da uzağında mutlu olunacağına inanmıyorum. İnsan ortada bir yerde durmalı. Nefis bazen şeytanı da özlüyor.

Boşuna bana hikâye okumayın kardeşim, ben hayatın sırrını öğrendim. İnsanı alın getirin, Tanrı ile şeytanın arasına koyun, dünyada ne kavga kalır ne bir şey. İsteyen o tarafa gitsin, isteyen bu tarafa. İsteyen de hem o tarafa gitsin hem bu tarafa.

Kolay olan da bu zaten. Nolmuş kravatımın ütüsü yoksa saçlarım taralı. Ayakkabım çamur ama bağcıkları bağlı. Namazı kaçırdım, meyhane kapanmış. Diş fırçalamak sıkıcı, ayda bir olsa nolur. Hayat çayır, biz camış gönül tembellik ister. Yapmak istemediğimiz şeyi yapmayacağımız bir dünyamız olmalı.

Ve hayat kolay olmalı; değilse zaten kaçarız. Bu bizim istediğimiz şey değil elbette. Yani dünyanın en alçak adamını en yüksekte görmek isteriz. İki guluf okuyup Tanrı’ya yakın olsunlar nolur ki. Ama işte realite bu kardeşim.

İnsanların çoğu ne sizin uğruna hayatını verdiğiniz kutlu dağlarda ne de gidenin cehennemlik olduğu karanlık vadilerde yaşarlar. İnsanların çoğu duvarında kutsal kitap asılı ama penceresi meyhaneye bakan kirli-temiz mekânlarda yaşarlar.

İnsanlar sadece bu yaşam aralığında rahattırlar. Çünkü yukarıdakileri “inanıyorum” ve aşağıdakileri de “inanmıyorum” diye kandırma şansları vardır. Kimse meyhanedeki adama namazın saatini sormaz. Ve yine kimse caminin önünde prezervatif satmaz.

 İnsanların çoğu idarecidir; biraz oradan, biraz buradan durumu idare ederler. Yukarıdan kaçmak isterler ama aşağıdan da korkmaktadırlar. Bir eli yukarıda olsun ama ayakları da suya değsin isterler.

Kurtuluş gayesiyle yukarıya götürmeye çalıştığınız (burada sözde iyiliği, doğruluğu temsil ediyor) kimselerin kurtulmadıklarını görüyoruz. İnsan köpek maması yiyerek bile mutlu olabilir, yani görünen durum ölçü değil. Ve aşağı gidenler (sözde yanlışı, kötüyü temsil ediyor) aradıklarını bulamadıklarını görüyoruz. Aslında aşağı gidenlerin gidemediği de bu sava eklenmeli. Ne yapsalar inanmadıkları Tanrı’nın ipine bağlılar. Başka bir dünya olsa ve onlar bu dünyayı terk edebilseler kurtulacaklar.

Camiye 10 kişi gidiyor ve meyhaneye de 10 kişi gidiyor, kalanı bizimle. Dünya kurulduğundan beri sanırım böyle. Dinler dâhil hiçbir sistem bu olguyu değiştiremiyor. Ama inatla bu kitleyi yukarı ve aşağı doğru çekmeye çalışıyoruz. Geliyorlar da biz istediğimiz zaman değil. Ve hepsi birden değil. İlla o kahrolası süreç işleyecek.

Az dindar, az kültürlü, az parası var ama canı çektikçe dalacak bahçeye. Van Goh izlemez, Skarlet okumaz, bezik bilmez ama yaşayacak. Hem de sıkılmadan. Nasıl olacaksa. Hava raporu, eşeğin kuyruğu, muhtarın karısı, eşek arısı bir şekilde 6 milyar dünyalıyı oyalayacak bir hayat olacak işte.

Dünya eğer sadece bu kitleden meydana gelseydi savaşlar olmazdı. Akıllı (uyanık) insanlar başımıza bela oldu. Elitlerin ve hakimlerin uğruna kan döktüğü (ki nasılsa başka şekilde ulaşamadığımız) “muhteşem hayatları” zaten hiç elde edemedik.

Yukarıdaki inandığı değerlerin ışıltısıyla mutlu uğruna kelleler kopsa da. Aşağıdaki yukarıdakinin verdiği rüşvet hayatla göbek çukurunda mesut, sonucu ölümcül olsa da.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..