Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '10

 
Kategori
Deneme
 

Yaşam dediğin...

Yaşam dediğin...
 

...


… aslında ne kadar boş değil mi bu kavgalarımız, yaşadıklarımız?

Bir hayata uyanırsın, kentlerde, kasabalarda, köylerde… Yaşar, yeni insanlar tanırsın. İlk gençlikte her şey çok güzel olacak, en sevdiğin müzik hayatının fon müziği olup, dostların gerçek dost, düşmanların delikanlı olacak, varmak istediğin yollar yakın, uzaklarınsa sen istediğin sürece uzak olacak sanırsın. Oysa insanları tanıdığında içini belirsizlikler kaplar. O insanlarda kendini de görürsün, aslında. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilemezsin. Kim iyi, kim kötü? Belli değil! Gün gelir adaletin olmadığını görürsün… Sonra? Sonra yazıklar olsun bana, sana, hepimize, diye haykırmak istersin.

Ardından bir şeyler yapmak lazım; bu belirsiz, adaletsiz dünyada, insanlaşabilme sürecini hisseder, geldiğin gibi gitmemek için çabalarsın…

Yaşamı avuçlarının içine alır, sıkı sıkıya bağlanırsın, onca gördüklerine rağmen. Cennet cehennemin içinde gizlidir. Yaşam gibi değil mi?

Yaşam; çivisi çıkmış dünyada, baskılara, acımasızlığa, zulme göğüs gererek, sana verilmiş kısacık anı; sonsuza dek sürecekmiş gibi sandığımız, çocukluk, gençlik dönemlerinin ardından gelen olgunluk döneminde bilincinde uyanan bir hesaplaşma sürecidir.

Kendinle barışık mısın peki? Kendi kendine hesabını veremediğin şeyler var mı? Vicdanın rahat mı?

İnişler, çıkışlar, umutlar, hayaller, hayal kırıklıkları, acılar, keşkeler, pişmanlıklar, başarılar, kayıplar, kazançlar, bütün bu tezatlıkların uyum içinde harmanlandığı bir süreçtir yaşam.

En muazzam, en tuhaf, en üzücü, en korkutucu, en endişeli sürprizleri hızla adrese teslim eden kargo şirketinin elemanı gibidir, yaşam. Ama yaşam başınıza gelenler değil, sizin algıladıklarınızdır. Bardağı hangi tarafından gördüğünüzdür. Bazıları tüm bunlar kendi başlarına geliyormuş gibi algılarlar, yaşamak için neden bulamayıp, sızlanmayı zevk edinirler. Bazılarınınsa insanlarla arası bozuktur. Aslında bu, kendisiyle barışık olmadığından kaynaklanır. Kendisiyle kavgasını dışarıya yansıtır. Yaşamın hiçbir halinden zevk almaz. Kimbilir, belki yaşamdan çok büyük şeyler beklediğindendir. Belki kıskançlığındandır, kıskançlık duygusunu törpüleyemediği içindir.

Oysa yaşam, yağmurun yağmasından duyduğun mutluluk, güneşin ve rüzgarın yüzünde dans ettiğini hissetmen, yıldızlı gecelerde kollarını gökyüzüne uzatıp, seçtiğin yıldızı eline alabilme isteğidir.Ya da kırmızı ışıkta beklerken birden yeşil ışığın yanmasıdır. Yolda yürürken tanımadığın birine sebepsiz gülümsemektir. Kışın ayazını, yazın sıcağını tüm hücrelerinde hissetmektir, yaşam. Bazense çekilen acılar, yenilen kazıklar ve senin başkalarına attığın kazıklardır…

Yaptıklarının farkına varabilmek, olumsuzluklarını törpüleyip, olumlu yanlarını öne çıkarabilmektir, aslolan.

Ne kötülük, ne iyilik, ne zekâ, ne aptallık insanlara eşit ölçüde verilmiştir. Bütün bunlara rağmen kendine karşı neler hissettiğindir. Güven, mutluluk, şefkat, vicdan…

Aslolan sevilmek değil, sevmektir. Sevdiklerine destek olmak, nefretin yerine sevgiyi koymak. Önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmek. Kendini olduğun gibi görmektir. Ne eksik ne de fazla… Hayatını başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir. İnsanın kendine saygısı olabilmesi için duruş sahibi olmasıdır. Zor ya da kolay… Çabalamak önemlidir.

Bazen sevmek, bazen nefret etmektir. Büyük usta Nazım’ın da dediği gibi “nerede ve nasıl olursak olalım, hiç ölünmeyecek” durumunu tüm hücrelerimizle özümsemiş; dokunarak, hissederek sürdürmektir yaşamı. Kimi zaman çiçek narinliğinde, kimi zamansa amansız bir savaştır.

PEKİ YAŞAMDA ÇALIŞMAK?

İnsanlığımızı unutma derecesine getirecek kadar çalışmaya değer mi? Hiç sanmıyorum. İnsanlıktan çıkaracak kadar çalışma ne uğruna olabilir ki? Para, mevkii, ün, şöhret, lüks yaşam… Bunların hepsi gelip geçici şeylerdir, gerçekten birgün kaybederseniz, -ki çoğu zaman bunlardan biri kaybedilir,- insan aklını da yitirebilir.

Bence önemli olan hayattan zevk almak, hayata karşı akıllı olmaktır. Ve günah işlemekten korkmamak. Her işlediğimiz günah –hata- sayesinde kendimizi daha iyi tanımak. Günahı –hatayı- tekrarlamamak.

Yaşam defalarca düşüp defalarca kalkmaktır. Ve hayatın koşusuna başlamak için önce gerileyip, sonra koşmak, hızlanmak, uçmak, yükselmek ve pike yapan martı gibi dalmak! Sonra? Kaybolmak, onlarla, bunlarla…

Yaşam, zaman yatağında akan bir nehirdir. Asıllarının bulut olduğunu iddia eden insanlarla, buz olduğunu iddia eden insanları kaynaklarına sürükleyen bir nehir. Buzla bulutun kavgası, ne tuhaf değil mi? Sanki ikisi de su değilmiş gibi…

Bazen su gibi insan da büyük bir engelle karşılaşıp yaşam akışı durduğunda, elini ayağını ve yüreğini hüznün yosunları tutar. Arsız yosunlar zamanla, sinsi bir düşman gibi düşüncelere, hayallere kadar uzanıp, insanı hayal kuramaz hale getirir. Oysa bilinmelidir ki hayaller ve umutlar öldüğünde ruh da ölür. Yürek durduğunda ise beden…Yaşamın tüm olumsuzluklarına rağmen hayallerimizi terk etmeyelim. –Ki olumsuzluklardır bize hayalleri kurdurtan.

Bazen bir insan için, yaşam boş, anlamsız ve hızla geçmesini dilediği bir zaman dilimi olarak gelir. Bana mı sordular, dünyaya gelir misin? diye düşünür. Aynı insan, başka bir zaman diliminde ise yaşamının dolu dolu ve asla bitmesini istemediği bir rüya gibi gelir. Bazense bir sonraki aşama için bir sınav, diye düşünür. Bütün bu düşüncelere neden olansa, sanki sözleşmiş gibi –kötü- anlamsız olayların üst üste gelmesinden; fırtınalı yağmurun ardından çıkan gökkuşağı gibi, güzel ve renkli günlerin gelmesinden kaynaklanır. Bazense bir derviş gibi kendi içimize kapanıp, içsel yolculuğa çıkarız.

Bazen renk cümbüşü içindeki kısa film gibi geçer, yaşam. Bazense onlarca insan tarafından kırıldığımız ve onlarca insanın kalbini kırdığımız, olaylar dizisi… Aldatarak, aldanarak geçer. Ama olduğumuz ‘an’dır. Ne geçmiş, ne gelecek… Her şey değişebilir, -ki değişmelidir de…

Gün gelir tüm bu ‘an’lar yitip gider ve senin için zaman hükmünü yitirir. Hiçlik ülkesine yolculuğa çıkarsın.

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..