Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '11

 
Kategori
Deneme
 

Yaşam mundarı

Yaşam mundarı
 

benden


Yaşadığımız hayatın ne kadarı bizim severek yürüdüğümüz bir yoldur? Kaçımız ardımızdan gelenleri de mutlu edebilecek bir hayat yolu açmış olarak ölebiliyoruz? 

Günlük yaşam işlevimiz genelde çok mekanik, çok yüzeysel bir medeniyet bencili olarak geçmektedir. Yaşantımızın en genç ve sağlıklı dönemlerini medeniyet vitrinindeki oyuncaklara sahip olabilmek için harcamaktayız. En acıklısı da ölüm burnumuzdan tutup çekmeye başladığında tüm sahip olmak için didindiğimiz maddesel varlığımız bize çok anlamsız gelebilir. Dilerim kimse boşuna yaşamışlık hissine kapılarak ölmez. Bunun tek yolu sahip olduklarımızı mutluluk yapmak için kullanmak ve sadece mutlu etmek ve olmak için paylaşarak eskitmek üzere sahip olmayı yaşantımızın ana ilkesi yapmaktır. 

Ben öleceğim ve arkamdan bütün bu eşyalar ağlayacak mı? Mirasçılar her şeyi talan edecek; belki de aralarında kavga bile çıkacak. Hayatımı ambar bekçiliği yaparak harcadığımı o zaman mı anlayacağım? Yazık olacak bana, vallahi yazık olacak! Yaşantım geri dönüşümsüz bir çöp torbası gibi arkamdan baka kalacak. Derler ki hiçbir zaman başlamak için geç değildir. Doğrudur, çünkü ölümün kolunda saat yoktur. 

Mutlu edici bir paylaşım varlığımızı başka insanların kullanımına sunabilmekten daha ileri bir anlayıştır. Varlığımızı insanlarla birlikte doğayı da mutlu edecek biçimde paylaşımlı bir kullanıma açabilmeliyiz. Bu bağlamda en lüks eve veya en lüks arabaya sahip olmayı değil de, temel yaşam koşullarına yeterli ve doğayla uyumlu var olabilene sahip olmayı hedeflemeliyiz. Hatta uzun zaman diliminde insan mutluluğunu yok edebilir endişesi varsa her hangi bir medeniyet ürününe hiç sahip olmamayı ve onu paylaşmayı da reddetmeyi kendimize ilke edinebilmeliyiz. En azından zorda kalmadıkça bu tür ürünleri ne kullanmalı ne paylaşmalıyız. Örneğin bir gökdelende daire sahibi olmayı istemek yerine bahçeli ve çatısı güneş enerjisini elektriğe dönüştürebilen bir eve sahip olmayı arzulamalıyız. Hem de daha az parayla… Aynı biçimde büyük motorlu hızlı bir fosil yakıtlı araba yerine yavaş fakat elektrikli arabayı tercih etmeliyiz. Yeşil enerji kullanımını teşvik eden siyasetlere destek vermeliyiz… Mutlu edici paylaşım bilgeliği sıradan insana sorumluluk yükleyen can sıkıcı bir şeydir. Televizyonun karşısına geçer, bacaklarımı uzatır pizzamı ve cipsimi yiyerek mutluluk yapmayı yeğlerim diyenler de hiç olmazsa evlenip çocuk yapmayacak kadar akıllı olsalar bari… 

İnsan ömrü gündelik tüketim maddesi yapan bu mekanik ve yüzeysel yaşamı çeviren dişlilerin aşınması gibi boşuna tükenebiliyor. Kendimize zorunlu kıldığımız medeniyet ürünlerini satın alabilmek için para kazanma işleri dışında yaptıklarımız da genelde kendimizden kaçmanın bir bahanesi veya daha çok kazanmak için bir dinlence molasından ibaret olmaktadır. Bu dinlence molasında yapmaya çalıştığımız da para kazanmak için yaptıklarımızdan aşağı kalır bir medeniyet bencilliği değildir. Dinlenmek ve endişelerimizi unutmak için kendimizi alkole, argo şamataya, cinsel oyunlara, futbol kavgasına, tıkınasıya yemeye ve inanç umuduna vurmaktayız. Hayatın acıları ve korkularıyla yüzleşmemek için aralıksız abur cubur üretir ve tüketir olmaktayız. Birçoğumuz tüketim bağımlısıyız. Ancak en acınası bağımlılık medeniyet bağımlılığıdır. Medeni olma derdiyle kimimiz işine, kimimiz servetine; kimi karısına, kimi kocasına ve çocuklarına; kimimiz tanrımıza, kimimiz liderimize, kimimiz şeyhimize, kimimiz de bilgisiz inanca bağımlıyız. En berbat olanı da aynadaki kristal görüntümüze bağımlıyızdır… 

Yarattığımız bencil dünyayı güvende tutmak için silahlara ve savaşlara bağımlı kalıyoruz. Kirli, gürültülü, havasız şehirlere gün geçtikçe daha da bağımlı hale düşüyoruz. Doğanın sunduklarını hoyratça bir açgözlülükle bu şehirleri yaşatmak için tüketiyoruz. Kendimizden, çatışmalarımızdan, korkularımızdan kaçış için tüketim bağımlısı oluyoruz. Oysa insan geçmişinin bağımlılık üreten hatalı bilgisinden kurtulmadıkça kendi gerçeğini özgürleştirebilir mi? 

Biz dışsal görüntü özgürlüğünü düşüncelerimizde yüceltirken, içsel özgürlüğümüzü hiçe saydık. Bağımlılıklarımızdan sıyrılıp içimizi dışımızla bir edip saydamlaşamadık. Öz benliğimizle bir yabancı gibi yaşamaktayız. Çocuklarımız bir gün, “ bize aktarmak istediğiniz yaşam kültürleriniz dünyayı kokuşmuş bir çöplüğe dönüştürüyor” diyerek bizim yaşam biçimlerimizi reddetmedikçe geleceğimizi aldattığımızın farkına varamayacağız galiba. 

İnsan kendini reddetmeden bu dünyada doğal döngüyle uyumlu hiç bir köklü dönüşüm gerçekleştiremez. Şimdiye kadar hiçbir ideoloji, hiçbir din, hiçbir felsefe, hiçbir eğitim insanı içsel saydamlığa götüremedi. Şiddet eğiliminden kurtaramadı. İnsan bütün fikirleri, bütün ideolojileri kendi bencil aklına uydurarak, yine kendi çıkarı için kullandı. Rejimler değişti, ideolojiler değişti ama insanın yok edici özü değişmedi. Değişim gibi görünen her şey suyun yüzeyini yalayıp dalgalandıran rüzgârdan öteye gidemedi. Galiba medeniyet sandığımız şey doğayla uyumsuz ilerletilişi bakımından yaşamı mundar eden bir insan hatasından ibaret. 

Maddesel korku sınırlarımızı güvenceye almak endişesiyle kendimizi medeni yaptığını sandığımız sahipliğe bağımlı olmaya koşullanırken doğmaktan başka kendimiz olamadığımız bir yaşamı ölüme teslim etmekten utanmalıyız… Ne mutlu yaşamı mundar etmeden ölebilene… 

Muharrem Soyek
** 

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..