Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '17

 
Kategori
Öykü
 

Yaşam öyküsü

Yaşam öyküsü
 

Yorgun Kalemim


Biz hepimiz yarım yaşadık umudu!

Yolculuk yavaş yavaş gurbete yaklaşırken; Umutlarımı tuhaf bir duygu kapladı. Anlamadığım bir his dalgası içinde karışık düşünceler içindeydim. Vedalardan hoşlanmayan bir huyum vardı. Nedense hoşça kal sözcükleri çok zor dökülürdü dudaklarımdan…

Gitmezdi gidemezdi. Terk edemezdi alışkanlıklarım.. Hiç kimseyi geride bırakamazdım. Bir dolu anıları bavul, bavul taşırdım yüreğimde. Her birinin ayrı bir değeri vardı. Oysa yaşam hep keskin virajları ile dolu olmasına rağmen; hala ait olduğum yerlerin kırıntılarını içimde hissederim. ‘’ Bitti ‘’ sözcüğünü zor kabullenirdim, kabuklanan yaralarımı kanatırdı hemen…

İşte yıllar sonra soğuk bir akşamüstü köyümden asla ayrılmam dediğim ve terk ettikten sonra 44 yıl uğramadığım Lemos’da; Dünyaya geldiğim köyden, gurbete doğru yol alan yaşam öyküsü, umut karelerimi tek tek gözlerimin önünden fotoğraflar şeklinde geçerken; hala yolculuk sersemliği diye adlandırdığım, aslında geçmiş anılarımı garip buruk bir sarsıntısını duyar gibiydim.. Zor geçiyordu gurbette yaşam.. Ama yüreğimdeki anıların ayrılıklar kadar sarsıntılı olmadığı da bir gerçekti…

‘’Lemos’lu Osman’ın oğlu Ahmet ‘’ yıllar boyunca bu ismi kimin koyduğunu düşünmüşüm. Öyle ki doğduğum köyün ismiyle babamın ismini yan yana koyup söylemişler. Halbuki amcamın adı da Ahmet’ti dedem de küçük oğluna bu ismi vermişti.. Hala hafızamdan silinmedi, Ananemin Şükrü dayıma özlemini hatırlıyorum… Ananemin gözleri görmüyordu, ömrünün son günleriydi ve hastaydı yatak da Annemi ara sıra karşısına alıp, bak kızım diye başlayan feryadının içinde oğlu Şükrü dayımdan bahsediyordu.. Küçük yaşta o da köyünden ayrılıp gurbete gitmiş Ananem oğlunun özlemiyle geçirmişti son günlerini, güzel duyguların olduğu kadar hasret acısı yıllarca bitmeyen bir acıya dönüşmüş; içinde fırtınalar yaşadığı tüm zamanları kapsayıp masumca sözlerin, bu denli öfke nöbetlerine dönüşebileceğini kim bilebilirdi ki. Küçücük dünyasında oğluna olan özlem duygusuna karışan acı ve sevgi kızgınlık ve kırgınlığı bunca sene nasıl da taşımıştı Ana yüreğinde. Yaşı ilerlese de, kalbini bunca acıya rağmen güçlü tutmasını bilmişti. İşte bu özelliğine de annem çok benzemişti…

Babam Annemi küçük yaşta Uğurlu köyünde çeşmeye su doldurmaya gittiği bir akşam vakti kaçırmıştı. Hiç unutmuyordu o günü hatırlıyor, anlatıyordu. Uzun bir yaşam öyküsünde üç kız üç erkek çocukları dünyaya gelmiş, deyim yerinde ise çocuklarına saçlarını süpürge etmiş yaşamının son günlerini evlatlarının özlemiyle evinde geçirdi.. Zaman, zaman annesiyle kendi aralarında konuştukları inşallah kaderin bana benzemez kızım cümlelerinden yankılanan ve hala izleri silinmeyen tozlu anılara dönüştüğünü dün gibi anımsıyorum. Unutmak istediğim sandık sepet dolusu biriktirdiğim ne çok duygum var diye düşünürken; otobüsü kullanan şoför ’ün kalın ve genizden gelen sesiyle irkildim. Arkadaşlar yol asfaltlanıyor. Yan yoldan gidiyoruz. Yolumuz biraz uzayacak..

Olsun varsın uzasın. Hiç acelem yok. Herkes telaşlıyken bile ben hep sakinimdir. Hayat mı beni sindiriyor.. Ben mi hayatı özümlüyorum.. Garip bir durum bu.. Yaşamla sarmaş dolaş yaşıyoruz işte…

‘’ Yaşamak güzel’’… Hayatın hakkını verecek kadar güzeldi. Saatlerce izlerdim annemi büyük bir hayranlıkla. Gözümü kırpmadan sohbetinin hiçbir karesini kaçırmadan.. Çocukluğumun belki de tek eğlencesiydi annemle haşır, neşir olmak. Ara sıra yaz akşamlarında tarladaki evimizin bahçesinde açık havada sohbet eder dolunaya birlikte bakardık.. Benim annem daha güzel diye övünürdüm. Bilirdim yüreğinde depremler olurdu Annemin. Çoğu zaman yanında konuşacak birileri olmazdı. Konuşamazdı. Susardı. Gözyaşlarını içine, içine akıtmayı yalnızlık öğretmişti. İçi sular seller, dışı kurak bir yazdı. Bir türlü mutlu olamamıştı olmamıştı, olmadı... Geceleri yaşlanmış ellerini havaya kaldırarak’’ Allah’ım ‘’diye başlayan ve tüm çocuklarıma hayırlısını ver diye devam eden dualarında hep bizler için huzur dilerdi…

Hele bayram günleri daha bir garip olurdu.. Bizler için bayramlar sevinçti… Güzellikti. Sevdiklerimizle birlikte olmak, el öpmek sevgi sözcükleri duymaktı. Annem için ise özlemdi. Kapısına mektup getirecek postacıyı beklemekti… Severdi ailenin bir arada olmasını, sohbetleri, kalabalık ailelere özlem duyardı.. Baba ve çocukları bayram yemeğinde olmalıydı.. Bayram sonrası yalnız kalmasıyla daha bir hüzünlenirdi.. Belki de bu yüzden yıllarca hiçbir özel günü olmamıştı. Hediye almasını ve vermesini severdi. Bunca yıl; çocuklarından uzak hasret içinde yaşamış... Yalnızlığını hatırlayıp arada bir yollara düşüp; İstanbul’a gelip çocuklarıyla olmayı çok istiyordu.

Akıllı yavrum diyen sözleri yüreğime bir nakış gibi işlemişti.

Annem çantasından küçük bir ayna çıkararak hızlıca yüzüne baktı. Yıllar hasret derken bayağı bayağı yorulduğunu fark etti.. Seksen yaşına geldiğini ve yolun sonuna geldiğini birden irkilerek fark etti. Zaman nasılda geçiyordu. Her şey daha dün gibiydi. İlk torunu olduğunda Anneme haber vermiştim. Nasılda çok sevinmişti oysa yollar uzaktı gelmeyeceğini biliyordum. Hayatı boyunca annem hiçbir torununun doğumunda bulunamamıştı. Kızı ona hep unutmak istediği geçmişini hatırlatıyordu. Annemin, Babama ve ablama tahammülü yoktu.. Annem yine de içi sızlayarak hep babama saygılı olmaya çalışırdı, yıllar geçtikçe kadınca duygularla babamı kırmamayı öğrenmişti. Hayat insana neler öğretmiyordu ki..

Annem aynaya baktıkça ne kadarda annesine benzediğini düşünürdü.. Masum mavi rengi gözleri, beyaz omuzlarına dökülen saçları ve duru sesiyle; annesinin seksenli yaşlardaki halini anımsardı.

Annesinin sözlerini hatırladı birden.. Aman tanrım nasılda güzelsin der gibi.. Otuzlu yılların başında ne giyse yakışan.. Rahmetli Ananemin sözleri sanki bir yerlerde eridi gitti.

Gözleri yağmurla yarış yaparken, yine Annemin dönüş zamanı geldiğinde; çocuklarına son bir kez baktı. Vücudu gergin fakat kabulleniciydi. Veda’yı elleri değil gözleri yaptı. Arkasını dönüp yavaş yavaş onu bekleyen cenaze arabasına binerken; ağlamadı… ağlayamadı.. Anneciğim hem güzel hem akıllıydı. Nurlar içinde yat Annem…

Her anne çocuğunu dünyaya getirirken; kendi kaderinden bir damla koyarmış.. işte bu yüzden çocukları doğduğu zaman anneler ağlarmış.. Sakın ağlama rahat uyu sen Anneciğim.. HERKES HER ŞEYİ YARIM YAŞIYOR..YAŞAMAK ZORUNDA KALIYOR… Bizler bu ‘’YAŞAM ÖYKÜSÜNDE’’ güzel bir çocukluk yaşadık sayende Anne...

Yorgun Kalemim

 
Toplam blog
: 464
: 208
Kayıt tarihi
: 02.11.16
 
 

Merhaba Sevgili Okurlarım; Kendimden bahsetmek istiyorum. 1954 yılında Karamanın Esentepe köyünde..