Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '19

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yaşam

Yaşam denilen yol, gerek tasavvuf konusunda gerekse diğer tüm konularda aklımızı yerli yerince kullanabilme yetimizdir. İnsanın; toplumda öne çıkması, daha sağlıklı bir aurayla görülmesi, sıradanlıktan sıyrılabilmesi doğrudan beynini kullanma şekliyle ilintilidir. O'nu (beyni) çok iyi değerlendirdiğimizde bu özellikler açığa çıkacaktır. Şu gerçeği kabul etmeliyiz ki yaşam ve gerçek ayrı yollardır. Yaşamsız bilgi hiçbir şey ifade etmez. Adeta insanın üzerinde sırıtır. Nitekim Kur’an bu hassas noktaya şöyle değinmektedir:

‘Kendilerine Tevrat yükletilip sonra onu taşıyamayanların misali, büyük kitaplar taşıyan eşeğin misali gibidir! Allâh’ın işaretlerini yalanlayan toplumun durumu ne kötüdür! Allâh zâlimler topluluğunu hakikate erdirmez.’ (CUMU'A 5).

Beyin dediğimiz yapı, her gün maruz kaldığı milyonlarca gereksiz çöp bilgiyi bilinçaltına atar. Bu bilgilerden sadece gerekli olanları bilince çıkartarak günlük kullanıma sokar. Buna bir örnek olarak 25. kare tekniği ile yapılan bilinçaltı reklamlarını verebiliriz. Bildiğiniz gibi gözümüz saniyede en fazla 24 kare resim algılayarak bunu beyne iletiyor. 25. kare bilinçaltı tarafından algılansa bile bilinçli olarak göremiyoruz. Böylelikle bu karelerde istenilen mesajlar verilerek (film arasında Cola al, patlamış mısır al vb.) seyirci manipüle ediliyor.

Beyin bu gereksiz bilgilere rahatça katlanabilirken, bedendeki fazlalığı (şişmanlığı) kabul edemiyor, bu sebeple içine kapanık bir ruh haline bürünüyor. Hal böyle olunca yaşamında beyniyle değerlendirdiği her ne varsa hakkıyla yerine getiremiyor. Bu ve benzeri durumlar ise yaşamımızın boşluk içinde akıp gitmesine neden oluyor.

Ancak bütün bunların yanı sıra Allah, insana bir hastalık ya da bir rahatsızlık vermeyi murad etmişse, iman sapmasıyla ya da bedeniyle ilgili konularda daha da büyük sıkıntılar oluşuyor. Ve bu birimde çok daha majör takıntılara sebep oluyor. Buna örnek verecek olursak, kadın şişmanladığı zaman diyor ki eşim artık beni beğenmeyecek, dolayısıyla benimle ilgilenmeyecek, o zaman da beni gözü görmeyecek. Böylece kendini hakikatten koparan zanlar ve vehimler üretmeye başlıyor. Bu defa da beyin, bu vesveseler neticesinde asıl kimliğinden kopacak hale geliyor.

Esasen insanın bir tek görevi var; o da Allah'ın kimliğini anlamak ve değerlendirmek, o nedenle yokluğunu kabul etmek. Ancak yukarıda işaret ettiğimiz sebep silsileleri yüzünden insan asıl amacından uzaklaşıyor.

Beyni kullanmaktan kastettiğimiz nedir sizce? Yaşanan günle beraber o gün gibi tükenip giden bir şey mi? Yoksa, Hakikat yaşamını derinliğiyle idrak edip, bedenselliğe düşmeden, kendimize ve etrafımıza faydalı olması mı? Odaklanılması gereken önemli nokta burası!

Bazı dostlar birbirlerine aşkım, canım, balım, bebeğim, sevgilim vb. gibi sıfatlarla hitap ediyor. Sonrasında methiyeler düzdüğü insanı unutup gidiyor, küsüyor. Sizce o insanların aşkım, canım hitabı gerçekçi mi? Aşk veya sevgi böyle bir şey mi, bu kadar ucuz mu? İnsanın duygularına kapılıp kendini ölçüp biçmeden bu tür vasıfları yaşıyormuşçasına kullanması doğru mu? Muhabbet bir yerde bitiyor.

Aslında o yaklaşımlar o kişiye değil, gerçek planda algılayamadığı Allah'a yani "TEK" olanadır. Peki bizler niçin bahsi geçen değerleri yanlış kullanıp hatta onlara sahip çıkarak, hala o değerler üzerinde konuşup, muhabbet edip, tartışıp, üzülüp, kahrolup sorunlar yaratmaya devam ediyoruz, ya da hiç umursamaz tavırlar içine giriyoruz?

Aslında bir konuyu kendi başımıza idrak edemiyorsak, bilen biriyle konuşmalı ve onu tam anlamıyla algılamaya çalışıp ona yönelmeliyiz. Ve bunun akabinde inandığımız insan konuştuğunda, onu dinlerken ‘Evet doğru olan, esas olan buymuş, benim değerlerim de ne kadar da noksanlık varmış’ diyebilmektir. İman dediğimiz şey, senin hakikatine yönelmen ise, o iman seni muhakkak istediğin noktaya yani yaşama taşıyacaktır.

Konuyu örneklemek gerekirse Resulullah bir hadisinde;

- Ağaçlara aşı yapsak da yapmasak da ağaçlar meyve "hurma" vermeye devam edecektir, diyor.

Çünkü kendi varoluş programında (paket programında) o şekilde açığa çıkacaktır. Ancak bir yıl sonra bir bakıyorlar ki ne meyve ne de başka bir şey var.

Sonra da Resullullah’a (inandığımız iman ettiğimiz kişiye);

- Sen aşı yapma dedin yapmadık, sonra ağaç meyve vermedi diye serzenişlerde bulunuyorlar.

İşte imanımızı yitirdiğimiz bu noktada Hz. Muhammed'i bırakıp kendi kafamızdaki, hayalimizdeki düşüncelere yönlenip, o çarkta çoğu şeyimizi yani yaşamı kaybetmeye başlıyoruz. Unutmayalım, çokluk bilgisi hakikat yaşamının ihtimallerini azaltır, adeta sıfırlar.

O nedenle, yukarıda da vurguladığımız gibi dostlarımızla, ilim sohbetlerinde, her şeyi bildiğimizi varsayarak düşüncelerimizi paylaşırken, menfaatlerimize zarar geldiğini gördüğümüzde hemen birini suçlama yolunu seçmeyelim. Sıkıntının negatif enerjisini, suçu başkasına yükleyerek üzerinizden atmaya çalışmayın. Bu boşa bir uğraş olacaktır. Kendinizi hakkıyla değerlendiremediğiniz için sorunlarınızın bitmediğini kabullenin. Eğer ki bilgi yanında yaşamı da önemsiyorsak bizleri nelerin tıkadığını veya engellediğini iyi düşünmeliyiz!

Ahmed F. Yüksel

 

Bodrum-Milas  22.08.2019

 facebook.com/ahmedfevzi.yuksel
instagram.com/sufafy
twitter.com/sufafy

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..