Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Şubat '11

 
Kategori
Güncel
 

Yasama, yürütme, yargı…

Yasama, yürütme, yargı…
 

Bilindiği gibi medeni toplumlar bu üç erki demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak kabul etmişlerdir. Bu o kadar öyledir ki, bu üç erkin sacayak misali bir rejimi ayakta tuttuğu kabul edilir. Bu üç erk de olabildiğince birbirinden bağımsız ama bireyin mutluluğu için el ele vermelidir. 

Bizde bu üç erk oldum olası çatışma halindedir. Sonuç da da günümüz yürütmesi önce sayısal üstünlüğüne dayanarak yasamayı kendine bağlamış, sonra bilinen operasyonlarla da yargıyı emri altına almıştır. Her ne kadar kendileri bu yönetime ileri demokrasi deseler de, dünya sözlüğünde bu yönetimin adı faşizmidir. 

Bizim tip siyasilerin büyük çoğunluğu 1960 darbesinden yakınır. Bu yakınmanın odak noktasına da son derece arabesk bir mantıkla Menderesin idamını yerleştirirler. Aynı arabesk mantığa sıkı sıkıya yaslanarak Menderes’i ve dönemini överler. İçlerinde hızını alamayıp Menderes’e demokrasi havarisi diyenler bile çıkmıştır. Kafasını, omuzlarının üzerinde saç yetiştirme saksısı olarak taşıyan bir kısımda inanır bunlara. Oysa O Menderes, siyasi hayatımızın kara bir lekesi olan tahkikat kurullarının mimarıdır. 

Bilinçli olarak o darbeyi beğenmeyenlerin asıl nedeni darbenin başarısız bir darbe olmasındandır. Yanlış okumadınız. 1960 darbesi başarısız bir darbedir. Biraz açalım. 

1950 de siyaseten, 1952 de askeri olarak ABD nin uydusu olduk. Tabii ki ABD bizde de diğer uydularında uyguladığı programları uyguladı. Kurallar az ve basitti. İçerde halkına ne yaparsan yap beni ilgilendirmez. Ama benim emirlerim harfiyen yerine getirilecek, çıkarlarım kesin kollanacak. Bu şartlarla sular seller gibi akan krediler Menderesin kendini bir şey sanmasına neden olmuş olmalı ki, Rusya ile yakınlaşma görüşmelerine -ABD nin muhalefetine rağmen – başladı. Tabii ki bilinen plan devreye kondu ve darbe için düğmeye basıldı. 

Plan, darbeyi NATO ya göbeğinden bağlı üst rütbe generallerin yapmasıydı. Bu sayede son kullanma tarihi dolan Menderes’ten kurtulunacak, yanlış yönetim neticesinde hızla güçlenen CHP muhalefetinin önü kesilecek, yönetime yine kendilerine göbeğinden bağlı bir iktidar getirilecekti. 

Oysa darbeyi öngörülen generalleri baypas edip alt rütbeli subaylar yaptı. Darbenin başarısızlığı ise tam da bu noktadaydı. Daha NATO ya gireli sekiz yıl olmuş ve bütün subaylar, üst rütbeliler gibi yıkanıp paklanamamıştı. İçlerinde hala Kemalizm ve demokrasi ateşi yanıyordu. İşte bu nedenle onların döneminde yapılan anayasa batının bile imrendiği mükemmel bir anayasaydı. Öyle mükemmeldi ki, o tarihten itibaren gerek sivil iktidarlar, gerek askeri darbeler o anayasayı budamak için ellerinden geleni yapacaklardı. 

Askeri kısım böyleydi ama emperyalizmin yenilgiye hiç niyeti yoktu. Sessiz ve hiç bir şey olmamış gibi çalışmalarını sürdürdü. Amerika’da yetişmiş Süleyman Demirel acilen sivriltilip başa getirildi. Tabii NATO da subaylarla daha alttan ilgilenmeye başladı. Ağızları yanmıştı ve bir daha aynı başarısızlık yaşanmamalıydı. Nitekim 1980 de darbe olunca haber sevinçle “bizim çocuklar başardı” şeklinde veriliyordu. Emperyalizm dersini iyi çalışmış bu sefer yanlış yapmamıştı. 

Demirel’in başa getirilme senaryosu bu sefer sadece isim Turgut Özal olarak değiştirilerek uygulanacaktı. 1960 darbesinden sonra idamlara ağıt yakanların bu darbeyi alkışlamaları bile emperyalizmin ne kadar iyi çalıştığının kanıtıydı. 

1961 Anayasası budanmış, birçok maddenin içi boşaltılmış, YÖK ve benzeri kurumlar demokrasinin içine çöreklenmişti. İşçi hakları öğrenci hakları gibi birçok haklar tırpanlanmıştı. Ve ne büyük bir trajedi dir ki, bu anayasa %92 ile referandumdan “evet” oyu alıyordu. Cehaletin sırtından semirenler bir daha kazanıyordu. 

1961 Anayasası ile birlikte demokrasi yolunda kör topal gitmeye başlayan, bu uğurda bedel ödemeye başlayan Türk halkının önü bir kez daha hem de çok sert olarak kesiliyordu. 

&&&& 

Aynı senaryonun bir başka versiyonunun sonucunda AKP iktidar yapılmıştı. Sovyet bloğu yıkılmış, artık Türkiye’nin Rus tehdidine karşı batıyı koruması için planlanmış kuvvetli ve büyük ordusuna ihtiyaç kalmamıştı. Derhal zayıflatılmalıydı. Hele hele Kuzey Irak konusunda direten bir orduya asla tahammül edilemezdi. Ama eş zamanlı olarak yargı ele geçirilmeliydi. Zira bağımsız bir yargının orduyu yıpratma politikalarına alet olması söz konusu bile olamazdı. 

Demokrasinin olmazsa olmaz sacayağının biri olan yasama zaten sayısal olarak yürütmenin emrine girmişti. Hızla anayasaya aykırı kanunlar yapmaya başladılar. Bunun iki nedeni vardı. Yapılan bu kanunlar sorunsuz olarak geçerse anayasa delinecek içi boşaltılacak sözde kalacaktı. Yok, muhalefet Anayasa mahkemesine götürür de oradan dönerse bu sefer de, “Muhalefet ve onun mahkemesi bize iş yapmıyor” diye halkın karşısında ağlanacaktı. Halk nasılsa içi boş eğitim politikaları ile yerinde saydırılmıştı. Yani hala aynı arabesk duygularla kandırılabilirdi. Bu duygular kullanılacaktı. Kullanıldı ve ileri demokrasiye geçilmek için gerekli olan yargının işgali de tamamlandı. 

Hangi hukuk kurallarına uyduğu belli olmayan keyfi tutuklamalar, delil üretmeler, yazarı çizeri sabah namazında derdest edip Silivri’ye yollamalar hep bu ileri demokrasinin ürünleri. 

Bakalım daha neler göreceğiz, tabii yaşarsak… 

İzmir 2011-02-25 

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..