Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mart '12

 
Kategori
Sosyoloji
 

YaŞama geriden veya yenik başlamak

Ey sevgili cenin arkadaşım, sen ve ben annelerimizin karnında....

Sen anlar mısın bilmiyorum ama, kendimden söz edeyim...

Daha yeni anlamıştı annem, beni karnında taşıdığını, sevindiğini ve yüzüncen gülücükler açtığını sezinledim... Daha kendisi de çocuktu ama anne olacaktı.... Paylaşamadı zavallıcık sevincini kimseciklerle, sadece usulca ve gizlice beni okşadığından başka... Açlık yokluk çekiyordu, bana vermesi gereken besinleri bile alamıyordu, onunla birlikte bende açlık hissediyordum...

 

Kışın soğukta onunla üşüyor, yazın sıcakta onunla birlikte terliyordum, yorgun, bitkin ve çaresiz.... Bazen evde, bazan tarlada yada herhangi bir yerde kafama tekmelerin indiğini ve canımın incidiğini hissediyordum. Annem bana zarar gelmesin diye, kolunu ve başını siper ediyordu...

 

Bilki, sen annenle sakin sessiz müzik dinlerken, büyüyüp, öğrenip, gelişirken, ben yaşamak için çabalıyordum.... Ağıtlarla başladı ve ağıtlarla sürdü yaşamım....

Herşeye rağmen direndim ve sana doğum gününde yetiştim.... Geç kalmamak için elimden geleni yaptım...

 

Sen hastahanede, tertemiz koşullarda, ben köyde, bir ahır köşesinde dünyaya geldik... Senin adını “Işık”, benim adımı “Umut” koydular.... Ve yarışımız yine başladı...

 

Sevgili bebek arkadaş,...

Sen annenin sütünün yanında markalı mamalarla beslenirken, bana annemin sütü bile çok görüldü... Sen en güzel bezlerde ve geniş yatağında yatarken, bana toprak ve sıkı kundak reva görüldü. Ben soğuktan titrerken, sen sıcacık yatağında ninniler dinliyordun... Ve sen ilk “baba” dediğinde, ben hala açlıktan ve hastalıktan perişan,  ağlıyordum... Sen ayakalandığında ben emekliyordum... Sözüm var sana yetişeceğim....

 

Çocuktuk artık.... Gerçi sana boydan yetişemedim, ama okula aynı anda başladık... Burada sevincim sonsuzdu, ama kısa sürede, bu sevincin hayal kırıklığına dönüşeceğini henüz bilmiyordum... Çünki seni de kendim gibi sanıyordum...

Önce giysilerin takıldı gözüme, sonra çantan daha sonra da, o çantanın içinden çıkarıp masaya koyduğun eşyaların... Hiçbiri benimkilere benzemiyordu, zaten benimde fazla birşeyim yoktu kıyaslayacak... İmrendim, kıskandım... Daha sonra kanıksadım, önemsemedim...

Öğretmen sınıfa girdiğinde asıl farklılığımız belirginleşti... Öğretmen senin dilinde bizi selamladı... Senin dilin benim ana dilim değildi... Şaşırdım, anlamadım, yanıtlayamadım... Benim gibi olanlar da şaşkındı, senin gibi olanlarda, ama öğretmenimiz bunun farkındaydı...

Bunu da, ilk konuşmasındaki, senin dilini bilmeyen bizlere verdiği “çok çalışma” öğüdünü de daha sonra anlayacaktık...Ve senin gibiler okuma yazma öğrenirken, benim gibiler senin dilini öğrenmek için yine arkandan geliyorduk, yani yine yarışa geriden başladık...

 

Buda yetmedi, tam yetiştik, berlikte yaşamın merdivenlerini çıkacağız derken, inancımızın da farklı olduğu ortaya çıktı.. Sana ve bana öğretilen “din dersi” nin içinde benim inancıma göre hiçbir şey yoktu... Senin ailenden öğrendiğin şeyler yinelenirken, benim ailemin inancına hakaretler ediliyordu.  Benim de bunu doğru olarak öğrenip senin yaptıklarını yapmam isteniyordu.. Yaşam merdiveni başında bana atılan bir çelme gibiydi ve yine geriden başlamak zorundaydım.

Anne karnında ve bebeklikte fazla anlayamadım, ama çocuklukta, bazı şeylerin doğru gitmediğini anlar gibi oldum. Sana ve herşeye inat yarıştan kopmamak için kendime söz verdim... Seni geçemezsem bile başabaş yarışabilceğimi düşündüm... Direndim, çabaladım...

 

Sanırım bunu, sen sadece kıskançlık olarak algıladın. Ama başkaları bunun farkındaydılar, onun için de yeni yeni engeller koyuyorladı önüme... Her engelinde kendilerince bir açıklaması ve haklı nedenleri vardı... Sınav, dersane, paralı eğitim bunların başında geliyordu... Sınıf farkını algıladım bunların sayasinde, sen algıladın mı bilmiyorum...

Bu konulan engellerin bir kısımını aşamadığım için, yine senin bir adım arkanda kalmıştım, ama azimliydim, sana yetişecektim...

 

Askere de birlikte gittik, tam yarış bitti, orada eşitiz diyecektim ki, yine ayırdılar bizi... Sen vatansever, ben vatan haini  muamalesine tabii kaldık... Sen bir elin yağda, bir elin balda bitirirken, ben sürgünler yedim... Ve sen teskereyi de benden önce alarak, yine öne geçtin...

 

Yetişkin olduk, aynı üniversiteleri bitirmemişte olsak, değişik üniversitelerden mezun olmuştuk... İş aramaya aynı koşullarda başladık... Sana açılan kapılar bana kapanmaya başladı... Çünki “senin sarı, turuncu, kırmızı fişlerin” yoktu... Benim vardı ve gideceğim yere benden önce varıyorlardı...

 

Sen ülkenin sevgili evladı, bizler üvey evlat işlemi görünce, seni, sana o olanakları hazırlayanlarla başbaşa bırakıp, şansımızı ülke dışında zorladık... Ne mi oldu?

 

Hani ilkokula birlikte başlamıştık ve ben senin dilini öğrenmek zorunda kalmıştım ya... İşte şimdide öyle oldu... Kendimi ilkokula başlamış hissettim, önce geldiğim yerin dilini öğrendim, sonra adetlerini, daha sonra da sosyal yaşamalarına beni alsınlar diye daha fazla çaba...

 

Buda yetmedi, burada yalnız da değiliz, hem bizden, hem sizden hemde buranın yerlileleri... Dilimi unuttum, bizdekileri  ben anlamıyorum, dilinizi öğrendim, sizdekiler beni dinlemiyor... Hem bizdekiler, hem sizdekiler bunların dilini öğrendik, onlarda bizim rengimize bakıp(çünki birbirimize çok benziyoruz), hiçbirimizi adam yerine koymuyorlar...

 

Sevgili “IŞIK”, büyüdük, olgunlaştık, geliştik....

Sen orada yüksekte, ışık vermen gerekirken, karanlığa boğdun çevreni...  Ne sen anladın, ne  cevrendekiler... Ne de sana o şansı yaratanlar, ama bizler biliyorduk...

Bende değiştim, yarışmıyorum artık seninle... Senin karanlığınla yarışmaktansa, bana “umut” adını verenlere umut olmayı tercih ettim....

 

İnsanların, kendi ellerinde olmadan yaşamı boyunca engellenmesi ve eşit koşullarda yarışlarına olanak sağlanmaması “insanlık, demokrasi ve insan hakları” adına yapılıyorsa vay halimize... Ve vay o demokrasiye, vay insanlığımıza...

Asıl işi karanlık saçmak olan sahte ışıkların aldatmacalarına, yalanlarına kanmadan, onların varlık nedeni olan güçlerden de hesap sorulması gerekir...

Sınıf bilinci olmayan insanların, kararlı ve doğru duruş göstereceklerine de inanmıyorum...  Bizden sonrakilerin, “ yaşama bir adım geride başlamamaları” için, “özgürlük, demokrasi ve insan hakları adına” herkesin daha bilinçli haraket etmesi ve dayanışma ruhuyla örgütlenmesi gerekir.

Ancak böyle çıkar KARANKLIKLAR AYDINLIĞA....

 

Yaşama geriden başlayanlara (yada başlamak zorunda olanlara)“umut” olmak dileğiyle...

 

İsmail Özşahin,  Gl. 02.03.2012

 

 
Toplam blog
: 9
: 275
Kayıt tarihi
: 05.01.12
 
 

Eğitimci Egitim Yüksek Okulu Nigde / Egitim Yüksek Enstitüsü / Sailer Institut Köln C..