Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '11

 
Kategori
Sosyoloji
 

Yaşamak için... IV.

Yaşamak için... IV.
 

At arabasını süren çiftçi uykuya dalınca başı boş kalan at otoyola çıkıyor.


Bu dizinin 3. bölümünü şöyle bitirmiştim: 

" ... Günümüz tıp bilimi yakın akraba arası evliliklerin ve ensestin, tedavisi olanaksız hastalıklarla gelecek kuşakların sağlıksız/dejenere/yoz kuşak olacağını kanıtlamış. Ama ilkel insan, bunu acı acı yaşayarak da olsa pratikte görmüş. Ve "tabu"lar ile yasaklamış! 

Oysa gelişmiş insan, yine acı acı yaşayarak, üstelik kendi yarattığı trafiğin kazalarını ya da nükleer santrallerin deprem ve tsunamiyle oluşan cehennemini önleyemiyor, aciz kalıyor. 

Bir yerde bir hata var ama nerede?

Aslında hatanın yeri belli. Ama düzeltilmesi ya da ortadan kaldırılması çok çok çok zor olduğu için; yüzüğünü karanlık bir samanlıkta kaybettiği halde, aydınlık olan samanlık dışında arayan Nasreddin Hoca gibi başka başka yerlere bakıyoruz. Tabiî bulamıyoruz! 

Bildiğimiz gibi, insanın insanla olan çelişkisi, çatışması, mücadelesi ve savaşları aslâ bitmiyor/sona ermiyor. Bir sonraki aşama olan; yalnızca doğa ile çelişme, çatışma ve savaşım aşamasına geçilemiyor.. İşte bu aşamaya bir geçilse, insanoğlu/kızı; tüm enerjisini doğayla yaptığı savaşına harcayacak ve kazanacak; bu tür kazaların, cehennemlerin olmadığı bir evren yaratacak. 

Bu çatışma (insan/lar x insan/lar), SINIFLI TOPLUM çağıyla nitelik değiştirdi. Sömürü çağı başlamıştı artık.. Yaklaşık 6500-7000 yıl öncesinden bu yana yaşıyor tüm dünya. İnsanların doğayla yaptıkları savaşımın yanı sıra kendi aralarında yaptıkları, zaman zaman alabildiğine acımasız, alabildiğine sinsi, alabildiğine kan dökülen savaşlar; bazen Tarihin tekerini hızla döndürürken bazen de olması gerekenden daha yavaş dönmesine neden oluyordu. Ancak, bunun muhasebesi hiç bir zaman yapılamayacaktır! 

Neyse.. Marks'ın deyimiyle "Tarihte ne olduysa öyle olması gerektiği, başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur" deyip geçelim. 

Yine geçen bölümde sözünü ettiğim "düşünce + araç + toplum üçlemesi" bu kez "ÜRETİM + BÖLÜŞÜM (Dağıtım + Değişim) + TÜKETİM" üçlemesi olarak karşımızdadır. Toplum biçimlerinin değişiminde ve gelişiminde bu üçlemenin yarattığı ivmeyi her zaman görürüz. Her birinin gelişimi bir diğerini tetikler. En sonunda toplumun kendisini değiştirir.. 

Burada önemli olan; her birimin kendi içinde eşit ve diğerleriyle dengeli olarak nicelik kazanmasıdır. Yani.. Örneğin, bir tarlada karasabanla çift sürülürken, yandakinde biçerdöverle ürün kaldırılıyorsa orada bir eşitsizlik ve sorun vardır.. Yine, asgari ücret alan sendikasız işçilerin tavan yaptığı bir ülkede küçük bir azınlık krallar gibi yaşıyorsa bir dengesizlik ve sorun vardır!.. 

Trafik kazalarında ya da nükleer santraller vb.deki sorunlarda da aynı gerçeği görmek için biraz dikkatli bakmak yeterlidir. Gerçi her bir olayı kendi içerisinde, genelleme yapmadan değerlendirmek gerekir ama.. Otoyolda at arabası gitmez! Giderse kaza olur. Bu kadar basit.. Yine süper depremlerin yaşandığı Japonya'da nükleer santral kurmak hangi akla hizmettir? 

Not: Resmin videosunun linki: http://www.eksihaber.com/bu-at-arabasinin-otoyolda-ne-isi-var-video/ 

 

 

 

 
Toplam blog
: 92
: 521
Kayıt tarihi
: 01.01.11
 
 

Milliyet Bloga taşınmam kolay olmadı.. Varlığını aşağı yukarı başlangıcından beri bildiğim bu dev..