Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '15

 
Kategori
Güncel
 

Yaşamanın pahalı ölümün ucuz olduğu yer

Yaşamanın pahalı ölümün ucuz olduğu yer
 

Gazeteci Nuh Köklü


Bir insanın diğer bir insanın canını alması bu kadar kolay mı? İnsan hayatı bu kadar ucuz mu? Her zaman kendi kendimize sorduğumuz bu soruları. Hiçbir manası olmayan, akılların alamayacağı bırakın “İncir çekirdeğini doldurmayan sebep” ortada sebep olacak bir olay dahi sayılmayacak “işyeri camına kartopu isabet” etmesi gibi komik bir nedenden dolayı meslektaşımız gazeteci Nuh Köklü esnaf tarafından canice katledildiği olayın ardından bir kez daha sorduk.

Gazeteci arkadaşımız Nuh Köklü cinayeti, bu ve benzeri basitçe, üzerinde durulmayacak, hatta gülüp geçilecek bir hadise karşısında işlenilen ne ilk, tedbirler alınmasa ne de son cinayet olacaktır.

Can almak, Aile içi şiddet, çocuk istismarı, Kadına şiddet, polisteki şiddet eğilimi, çocuklarda şiddet eğilimi gibi birçok makale yazarak sizlerle paylaştım. Her birinde de şiddet eğilimi ve şiddetin uygulanmasının altında yatanları bilgi dağarcığımız ve dilimizin döndüğünce anlatmaya çalıştım.

İnsanların birbirini öldürmesi insanlık tarihi kadar eskidir. Hz. Âdem’in oğlu Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesi ile başlar. Oysaki insanın canını almak kolay, ancak can vermek mümkün değildir

Yüce Allah CC. “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür.” (Maide suresi:32) ve “Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa suresi:93) buyuruyor.

Peygamberimiz (sav) de: “ Her Müslüman’ın diğer Müslüman’a canı, malı ve ırzı haramdır.”( Müslim, Birr.32) buyurmuş, Veda hutbesinde de bütün insanlığa hitap ederek: “ Bugününüz, bu ay ve bu belde nasıl kutsal ise canlarınız, mallarınız ve namuslarınız da öyle kutsaldır. Her türlü tecavüzden korunmuştur. (Yani toplum sorumluluğu ve hukukun güvencesi altındadır.”(Buhari, İlim.37 ) buyurarak, insanın can ve mal güvenliğinin dokunulmazlığını belirtmiştir.

Ne yazık ki; “Asrısaadet” döneminden sonra Müslümanlar her geçen asırda İslam’ın getirdiklerini kendilerine göre şekillendirerek İslam’ın özünden uzaklaşmışlardır..

Giderek sevgi, saygı ve hoşgörüden uzaklaşan, bencilleşen bireylerin zamanla öfke, kin ve nefret duyguları ön plana çıkar olmuş.

Kültür yozlaşması ve sosyo- psikolojik nedenler;

İnsanlar sokakta, parkta, toplu taşıma araçlarında, çeşitli mekânlarda vs hayatın içerisinde adeta fünyesi çekilmiş patlamaya hazır bir bomba gibi dolaşıyor.  Yolda giderken yanlışlıkla dokundun, toplu taşımada ayağa bastın, trafikte yol vermedin, niye bana öyle baktın gibi daha birçok eften püften sebeplerle kavgalar çıkıyor, cinayetler işleniyor. Daha iki hafta önce Adana’da “niye bana yan baktın” diye 20 yaşında bir genç bıçaklanarak öldürüldü.

İnsanları suç’a iten nedenlerin başında her ne kadar ekonomik nedenler öne çıkarılmaya çalışılsa da; Aslında ağır basan nedenlerin başında sosyo-kültürel ve sosyo- psikolojik etkenler öne çıkmaktadır

Türk toplumu son atmış yıldır batılaşma sevdası ile batı kültür emperyalizminin kıskacına girmiştir. Türk toplumu kendisine insan hak ve hürriyetlerini gözeten, adaletli, medeni, ahlaklı, erdem ve fazilet sahibi olmaya kılavuz olarak gönderilen gerçek İslam’dan uzaklaşarak sözde bir takım din adamlarının kendi çıkarlarına göre ortaya koyduğu din anlayışına sevk edilmesi, yönelmesi neticesinde. Kendi ahlak anlayışı, örf, adet, gelenek ve kültüründen uzaklaşmaya başlamıştır.

Öyleki; Okullar, İşyerleri, Cafe’ler, Parklar, Bahçeler hatta Camii avlularında yapılan sohbetler ve kişilerin davranış biçimleri gözlediğimizde kültür yozlaşmasını açıkça görüyoruz. Bir de bunlara İnternet, görsel ve yazılı basın’ın toplum üzerindeki olumsuz yönlendirici etkisi de ilave edilince, yeni ve sağlıklı bir nesil yetiştirilmesi nereyse imkânsızlaşıyor.

Şiddet eğilimi her kesimde;

Çocuklardan başlayarak, kadınlarda, erkeklerde, eğitimcilerde, güvenlik güçlerinde toplumun her kesiminde şiddet eğilimi her geçen gün artıyor.

Bunda eğitim eksikliğine her zaman vurgu yapıyoruz. Eğitim derken sadece en az lise ve üniversite bitirmek eğitimli olmak anlamına gelmemelidir. Zira nice üniversite mezunu şiddet eğilimli,  şiddet uygulayan, şiddete maruz kalan, cinayet işleyen insan var. En basitinden daha geçtiğimiz gün TBMM milletvekilleri yani millete önderlik edecek insanlar kavga ederek birbirlerini yaraladılar. Geçmişte de yine TBMM’de bir milletvekili öldürülmüştü.

Bugün ülkemizde ben onlara “eğitimli” yerine “okul bitirmiş” diyorum. Çeşitli meslek dallarında hatta rütbeli asker, görevi vatandaşın mal ve can güvenliğini sağlamakla yükümlü polisler de sıkça şiddet eğilimi görüyoruz.

Erk’in sorumlulukları;

Bir ülkede toplumsal, kültürel ve ahlaki çöküş önlenemez bir hale gelmiş, üstüne bir de terör eklenmiş ise, halkın emniyet ve güvenliğini sağlamakta yeterlilik gösterilemiyorsa. O ülkeyi yönetenlerin başını ellerinin arasına alıp iyice düşünmesinin zamanı gelmiş ve geçmektedir.

Öncelikli hedef bireyi şiddete ve suç işlemeye yönlendiren sebeplerin ortadan kaldırılması olmalıdır. Bu konuda başta ülkeyi yönetenler olmak üzere sirayetle her kurum ve birey üzerine düşen görevi yerine ivedilikle getirmelidir. Halk arasında yaygın olan “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığı “ sana ne, boş ver, karışma, uğraşma” gibi sözler ve telkinler den vazgeçmeli, halk sorumluluğu konusunda bilinçlendirilmelidir.

Çözüme giden yol;

Ülkeyi yönetenlerin asli görevi, milletinin, eğitim, sağlık hizmetleri ve güvenliğini sağlamaktır. Her türlü toplumsal olayların altında yatan ilk etken eğitimdir. Bu nedenle Devlet milletinin her ferdinin kültürel, ilmi, dini, itikadı ve ahlaki eğitimini sağlamakla yükümlüdür. Sağlıklı toplumların yetişmesi için sağlıklı düşünen ve hareket eden bireyler mutlak yetiştirmeli, ancak bu şekilde toplumsal ve bireysel olayların önüne geçirilebilinir.

Bunun için, Öncelikle;

İnsan hak ve hürriyetlerine dayalı bir HUKUK DEVLETİ’nin sağlanması,

Milli iradenin önüdeki engellerin kalktığı DEMOKRASİ’nin yerleşmesi,

Din düşmanlığı gibi din istismarının da bittiği LAİKLİK anlayışının ihdası,

Fakirlik ve çaresizliğin tarihe gömüldüğü, herkesin sosyal adalet şemsiyesi altına alındığı KERİM DEVLET’in hayata geçirilmesi,

Bilim, hikmet ve erdemle donatılan, sorun üretmeyen çözüm üreten, BİLGE DEVLET VE BİLİM TOPLUMU’nu oluşturmak, gerekir.

İbrahim Halil SİPAHİ

19,02,2015/ adana

 
Toplam blog
: 100
: 1366
Kayıt tarihi
: 12.08.14
 
 

Adana'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Adana'da Yüksek öğrenimini Konya Selçuk Üniversitesi Eğiti..