Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '07

 
Kategori
Felsefe
 

Yaşamın, eylemselliği ve teorisi arasındaki farklılık

Yaşamın, eylemselliği ve teorisi arasındaki farklılık
 

Genel anlamda yazma ediminin hangi nedensellerden oluştuğuna dair düşüncelerimi, "yazmak-okumak, konuşmak-dinlemek" isimli bolg yazımda ifade etmiştim. Bu kez kendime ait yazma gerekçe ve nedenselliklerimi belirtmek isteğini duydum.

Evet yazmak, kısa anlamı ile "insanın kendini, düşünce-inanç bütünlüklerini, kendinden uzak olanlara bilgisi, becerisi oranında anlatma isteğinin" belgelenmiş eylem biçimidir...

Burada, "senin anlatmak istediğn ne?" sorusuna cevap bulabilmeyi istiyorum. Aklımda beliren gerekçe; objektifliği ve gerçekliği tartışılmayacak bilgiler toplamının, insanlar arasında dolaşımının ve edinilmesinin bir sorunsal nitelik haline geldiğini görüp düşünmemdir.

Franz Kafka'nın şöyle bir deyişi var ki, fazlasıyla aklımı yorar ve sonuç getirir.
*"Yalanlar dünyasında yalan, karşıtı doğruyla ortadan kaldırılamaz, o ancak bir gerçek dünyasıyla yok edilebilir."

Şeylere ve olgulara ait düşüncelerimi oluşturmak ve kurgulamak için kullandığım düşünsel-sözler içerisindeki yeri önemlidir. Deyişin içeriğine bakacak olursak, iki görecelilik, bir genel geçerlilik olduğunu görebiliriz.

İtiraz edenleriniz olabilir ama, "yalan ve doğru" görecelidir. Nedeni ise, söylenenin "yalan" değil, "kabulu istenilen" şey olmasıdır ve biçimini söyleyen belirler, degişkendir. Bu alanda yalanlanan bir şey, başka bir alanda doğrulanabilir ya da öyle kabul edilebilir. "Doğru" kavramı için de bu görecelilik geçerlidir. "Doğru" hiç bir zaman "tek" olamamıştır ve değildir. Sadece, bize kabul ettirilmek istenilen Metafizik bir kuraldır, doğrunun tekliği ve iyiliği. Kendinize ait herhangi bir doğrunuzu ele alın, o sizin doğrunuzdur ve en yakınınızda olanların bile aynı konuda başka kişisel doğruları bulunur. Değişkenliği subjektif anlam taşıdığı için "doğru" görecelidir.

Gerçeklik dediğimiz olgu ise genel geçerlilik içerir, "olduğu için" görünür ve fiziksel bir duyu ile algılandığı için, hiç bir şey ve hiç kimse anlamını kendine göre değiştiremez.

Bir çocuk doğduğunda onun "gerçekliğini" algılayan ilk varlık annesidir, olanı yaşamıştır. "Doğru" ise, babasının çocuğu istemesi ve kabul etmesidir. "Yalan" olan da, doğan çocuğun onların ikisinin yarattığı bir canlı olmadığının söylenmesidir. Kurgusal düşünüş olarak baktığımızda; içinde yaşadığımız sosyo-ekonomik toplum biçiminde, önümüzde ve yaşantımızda bir çok sorunla içiçe bulunmaktayız. Ve birileri bize "yalan" söylüyor, sorun yok diyebiliyor! Yani doğmuş olan bir sürü "çocuğumuz" var ve bunların yaratığı, ekonomik-sosyal-siyasal-kültürel içerikleri bulunan, günlük yaşamımızı zora sokan, geriye götüren gerçek sorunların içindeyiz.
Hepimiz buradayız! "Gülistan bahçesinde" olduğumuza nasıl inanabildiğimizi bulmak pek zor değil!

Her birey, içinde bulunduğumuz sosyal-toplumun bütünlüğüne ve işleyişine kendi penceresinden bakarak sorgulamalar yapıp, sonuçlar çıkarsamakta ve kendi konumlarının açısal genişliğine dayanarak düşünce ürtebilmekte, geliştirebilmekte. Bu aşamada verdikleri sonuçsal ifade edimlerini, yalnızca kendi "doğruları" belirleme şansına sahip bulunur. "Doğrular" neler olarak sergilenip, söyleniyor birlikte yaşayarak görüyoruz.

"Olması istenilenler" ile "olanlar" bu zamanlarda ki kadar bir birine uygun gelişir halde ise, ortada, görülmesi ve kabul edilmesi istenmeyen "gerçeklerin varlığı" söz konusudur.

Kendimize soralım;"isteklerin gerçekliği" ile "yaşamın gerçekliği" arasındaki uçurumun ayırdına varmaya, etik bir cesaretimiz var mı?

Geçmiş zamanlardan beri insanlar, kendilerine söylenen "yalanların" karşısına, "inandıkları doğruları" koyma tavrını seçmişlerdir. Yalanı söyleyenler de "kendi doğruları" sonucunda "yalanı" seçmişlerdir.

Yaşamsal etik gerçeklik anlamında; "gerçeklerin görülmesinin zorunluluğunu kabullenmek" insanlığın değer yargılarını ve insanı "yücelten" , bir edim olacaktır.
Yapabilmenin zorluğu her birey için farklı boyut içerdiğinden, birileri bunu yapmak istemeyebilir de.

"Ben" olarak yazılarımda yapabilmeyi istediğim şeyin; salt gerçekliğin, (ben de dahil) hepimiz tarafından, Objektif anlamda görülebilmesinin yollarını bulabilmek, var olan gerçeklikleri sergileyebilmek amacı taşıdığını söyleyebilirim.
İkincil olarak yazma gerekçemi oluşturan isteğin; kendimi, bulunduğum çevresel şartların dışında, düşünce-duygu bileşkesi anlamında ifade edebilmek amacı taşıdığını biliyorum. Kişisel ve genel anlamda yalnız halleri pasifize etmenin, benim için en kolay yolu; olguları simgesel-anlatımlara çevirerek, anlayacak birilerinin olduğu-bulunduğu bu alanda, sergilemekten geçiyor.

Çünkü, yazmak gerçekliktir, belgedir, red edilemez. Genel ya da kişisel, her ikisi için de yazmak benim açımdan, en azından kendime sunabileceğim belge demektir.
İnsan, "Ben bunu söylemedim" diyebilir, fakat "yazmadım"diyemez.
İşte bu "ol nedenle" her insanın; kendine karşı dürüst olduğunu ve gerçekleri kendinden saklamadığını "kendine" gösterebilmesi için; yazdıklarına ve yazacaklarına ne anlamlar yüklediğinin veya yükleyeyeceğinin, ciddi biçimde farkında olması bir gereklilik ve şarttır.

Yazmak, bir anlamda reel eylemsizliği seçmektir. Düşünce ve inanışlarına uygulama alanları yaratabilmede (her hangi bir nedenle)birey açısından yaşanılan sorunlar (ki nitelikleri hiç önemli değil), bireyin kendine ait olgularının içinde kendisi için "genel doğrusal" anlam taşıyanlarını, farklı bireylere kabul ettirerek eş-değer uygulama alanlarını, o bireylerin birlikteliğiyle yaratabilme isteğinin sonucudur, yazmayı istemek!

Bu yaptığım kişisel saptama benim için de geçerlilik taşımaktadır!
Franz Kafka'nın aynı kitabındaki başka bir ön görü-deyişi belirterek yazıyı bitirmek istiyorum;

**"Bizim için iki tür gerçek var; Bilgi ağacı ve yaşam ağacı. Etkin ilkenin gerçeği ve durağan ilkenin gerçeği. İlkinde, İyi kendini Kötü'den ayırır; ikincisi İyi'nin kendisinden başka bir şey değildir. İlk gerçek bize gerçekten verilir, ikincisi ise sadece sezgisel olarak. Üzücü olan budur işte. Neşeli olan ise, birinci gerçek yaşanılan ana aittir, ikincisi sonsuzluğa, ilk gerçeğin ikincisinin ışığında silinip gitmesinin nedeni budur."

(*) (**):Franz Kafka
Mavi Oktav Defterleri.

Fotoğraf:Atlas Dergisi

 
Toplam blog
: 61
: 762
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Sosyoloji, psikoloji, kültürel alanlar ve ilişkiler, insan ilişkileri ve ekonomi-politik ilgi ala..