Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '11

 
Kategori
Güncel
 

Yaşamın içinden kareler

Yaşamın içinden kareler
 

Rutin işlerime başlamadan önce adetimdir, ilk önce mutfaktaki televizyonu açmak...
Amerika’nın himmeti ve desteğiyle kurdurulmuş terörist devlet İsrail’i güya boyun eğdirip, özür dileme kıvamına getirme çalışma ve gücümüz olmadığı halde yaptırım uygulama çalışmaları…

Yurdumda yıllardır hüküm süren karakışı ; boranı,  tufanı bertaraf etmek yerine Arap’ın baharıyla gerdeğe giren karizmatik damat edasıyla reysen(!) demokrasi , laiklik havariliğine soyunup, avaneleri ve arkasındaki gazeteci ordusuyla ülke ülke dolaşan Başbakınımın haberlerini veren gazeteciler, yayıncıların bıktıran yorumları…

Gerçek gündemlerin perdelenip yerine suni gündemlerin hızla değiştiği ve ısrarla izlediğim haber kanallarında ki karşıt fikirlerin çarpıştığı, araya canlı, heyecanlı muhabirlerin yüksek volumla haberleri geçtiği programa telefonla katılan etkili ve yetkili kişilerin sesini sık sık ''vaktimiz çok az kaldı 1-2 cümleyle toparlarsanız sevinirim'' diyerek kesen program yöneticisinden,  kakafoni yaratan,  bilgi kirliliğine neden olan oturumlardan sıkılıp televizyonu kapatmış,  birazda memleket havasını soluyayım diyerek Körfez Fm' i açmıştım. Reklam kuşağına denk gelmişim. Ses tonu ve diksiyonundan genç ve güzel olduğuna hükmettiğim spikerin aralıklarla dönen haberinde  'Annenin eli ' adlı kafenin ilimizde açılışının gününü, saatini, yerini bildiriyor, tüm ili açılışa davet ediyordu dinleyicilere... Ev yapımı pizzalar, etli-kıymalı pideler, talaş börekleri,  açmalar, poğaçalar, üzümlü- cevizli kurabiyeler, rulo ve franbuazlı pastalar,  bademli-havuçlu kekler,  mürdüm erikli pay, ay çöreği, sakızlı fırınlı sütlaç, kazandibi, krem de cafeler... Buna benzer şımartan tatlar... Birden karnımın çok aç olduğunu hissettim, ağzım sulandı, iştahım kabardı.  Dolaptaki soğuk,  sert, kıtır, layt krakerlere uzandım gayri ihtiyari...

Alışveriş için çarşıya çıktığımda epey mağaza dolaşmış; acıkmış, susamış bir haldeyken radyoda reklamı yapılırken ciğer yemiş kedi gibi yalandığım kafeye gidip annenin eli değmiş tatlardan yemek istedim. Adımlarımı sıklaştırıp kafeye ulaştım, siparişlerimi verip sabırsızca beklemeye başladım.

Tamda annemin yaptığı kurabiyelere, paskalya çöreklerine benziyordu beklediklerim.  Hemen hemen yıllar önceden alışkın olduğum tadı aldım, şımarıkça içine keşke vita yağı koysaydı anneciğimin yaptıklarıyla aynı yapmış gibi olurdu diyerek hayıflandım içimden. Karnım doyunca gözüm, gönlüm açılmıştı, hatta cd' den taşan neşeli, kıvrak, oynak parçalara bile eşlik ettim elimle. Kahvemi keyifle içerken, birde cigara tellendirdim dumanını savura, savura.  Anneciğimi hemen telefonla arayıp bol bol reklamını yaptım. Tatilde yanıma gelince mutlaka buraya getireceğime söz bile verdim.

O kadar hoşnut olmuştum ki muzip bir çocuk gibi birden 2-3 sene önce okuduğum Ayfer Tunç adlı yazarın kitabını hatırladım.  Çok ilginç bir ismi ve konusu vardı. 70' li yıllardaki dönemi anlatıyordu. Cenazeden-düğüne, okuldan-pikniğe, telefondan-faytona, dönemin kozmetiklerinden, giyim-kuşam modasına, misafir ağırlama usüllerinden, hediye alma adetlerine,  mektup yazma adabından, kara trene kadar bir çok okuru bilgilendiriyordu.

''BİR MANİNİZ YOKSA ANNEMLER SİZE GELECEK''

Nereden aklına gelmişte bu ismi koymuş Ayfer Hanım diye düşündüm. Belki 70' li yıllarda bu soru komşunun küçük kızı tarafından yöneltilseydi ;

- Hiçbir manimiz yok evladım,  buyursunlar,  gelsinler der birde üzerine selam söylerdik.

Ama 2011’in Aralığında bu soruyu soran komşunun küçük kızına anında, rahatlıkla aynı cevabı verebilir miydik işte orası muamma ...

Birçok hanımın içinden şu cevabı geçireceğinden hiç mi hiç kuşkum yok... 

- Şekerim gündüz iki-üç ulusal kanalda evlenecek bayanların, erkeklerin 70 milyonun karşısında görücüye çıktığı program var,  sazlı,  sözlü,  ışıltılı...  Diğer iki kanalda da 23.30' da başlayan tartışma programı var.  Sekiz-on tanede dizi var, birbiriyle çakışan... Yarın akşam kabul etsek de aynı şey,  o günlerde dolu, hafta sonu da...

Tomarıyla para dağıtan bilgimizin ödüllendirildiği yarışma programları…

Yetenek/sizsiniz programıyla beceriklileri cımbızla bulup çıkaran, jüri üyelerinin birbirleriyle tatlı atışmalarına gülümsemeyle karışık şahitlik yaptığımız eleme ve yarıştırmaları…

Gecenin fenomeniyken cuma günleri PROF. .DR. Yaşar Nuri Öztürk hocamızla bol fırçalı sabah programı yapan bayan kakkahanın halefleriyle,  ilgi çekecek konu ve konukları ekrana getirerek yarışma çabaları, iç gıcıklayan şuh gülüşleri…

En can alıcı görüntüleriyle taçlandırılmış reytink rekorları kıran dizilerin birer, birer ekranlarda arz-ı endam eden fragman ve sezon serilerini ve dönen gösterilmiş bölümlerini tekraren yayınlama çalışmaları…

- Aklıma gelmişken pc' de ki oyun,  müzik,  radyo,  fal, edebiyat siteleri iletilerim, kızımla akşamları nette yapacağımız canlı, uzun görüşmelerim, sabah ve öğleden sonra takip ettiğim kadına dair bol gözyaşlı, acıklı, şıngırtılı, oyun havalı...  Kadın programlarını seyrederken akşam yaparım!!! diyerek bıraktığım çamaşır, ütü...Angarya işleri yapacağımı söyleyeyim...

O halde ; doktora sınavında uzmanlık öğrencilerine sorulan zor, düşündürücü,terleten sorular gibi iki şıklı cevaplamamız gereken bir soru var...

Ya ; Dostluğu, arkadaşlığı, sohbeti, tercih edip komşunun küçük kızına olumlu cevap vereceğiz...

Ya da bize hiçbir şey vermediğini bildiğimiz, şikayet ettiğimiz ama büyük bir tiryakilikle seyrettiğimiz, seyretmeye de devam edeceğimiz sabun köpüğü gibi içi boş, yeşil reçeteli, dozajı yüksek hap gibi zihnimizi,  fikrimizi, melekelerimizi uyutan uyuşturan, düşünmemize izin vermeyen 3. Dünya ülkelerine ihraç edilen, kaynağı , formatı belli yarışma, yarıştırma  programlarını izlemeye devam edip olumsuz mu yanıt  vereceğiz ?... İşin içinden sizlere bir soru sorarak çıkmak isterim ;

-Siz olsaydınız hangisini tercih ederdiniz ?... 

 
Toplam blog
: 64
: 325
Kayıt tarihi
: 25.11.11
 
 

Öğretmenin, öğrenmenin yaşı yoktur felsefesine inanan öğretmenim. Yıllarca okuyarak belleğimde ol..