Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '09

 
Kategori
Deneme
 

Yaşanan sorunlarımıza dair düşünceler

Türkiye’de yaşanan sorunlara ilişkin hemen herkes bir şeyler söyleyip yazıyor. Yaşanan sorunlara ilişkin herkesin kendince bir tanımı, açıklaması var. Aslında Türkiye’deki sorunlar denilince çok geniş kapsamlı bir alanla karşı karşıya kalmış oluyoruz. Yaşanan sorunların gruplandırılması, sınıflandırılması, başlıklandırılması yaşanan sorunlara ilişkin tanımlama, çözümleme sürecine de katkı sağlayacaktır. Sorun çözmede ilk adım sorunun doğru tanımlanması olduğuna göre ülkemizin sorunlarının da ilk anda doğru isimlendirilmesi, tanımlanması büyük önem taşımaktadır. Toplu halde yaşayan insanlar birbirleri ile işbirliği, paylaşım içinde olmaları gerekiyor. Toplumda işbirliği ve paylaşımın önünde var olan engellerin ortadan kaldırılması toplumsal potansiyelin ortaya çıkması açısından gerekli bir ön şarttır.

Toplumsal hayatta işbirliği ve paylaşımın önünde var olan engeller denilince en başta iletişimsizlik gelebilir. İletişim ortak bir dilin var olması ile kurulabilir. Dil denilince konuşulan, yazılan, okunan dili anlatmak istemiyorum. Olaylara bakışta var olan ortak bir anlam yükleme de bir dildir. Olgulara yönelik yapılan değerlendirmelerde kullanılan değer yargıları da bir dildir. Dolayısıyla konuşma, anlaşma aracı olan dil kadar değerler dünyasında da benzer bir dile sahip olmak iletişim sorunlarını ortadan kaldırabilir. Konuşma ve anlaşma aracı olan dilimizi büyük oranda Türkiye sınırları içinde hemen herkes kullanıyor. Aslında bu anlamda bir sorundan söz etmek yersizdir. Ancak değerler dünyasında kullanılan, karşılaşılan olay ve olgulara yaklaşımda kullanılan dil için aynı şeyi söylemek mümkün görünmüyor. Toplum içinde karşılaşılan her olay ve olgu muhatabında aynı veya benzer etkiyi yapmıyor. Olay ve olgulara karşı bireylerin ve toplumun sahip olduğu değer yargılarında ortak bir anlamdan, anlayıştan söz etmek güç görünüyor. Bireylerin sahip oldukları bilginin kaynağı üzerinde ortak bir anlayış, birliktelik sağlanamaması bunun en büyük nedenlerinden birisi. Topluma ve toplumu oluşturan bireylere bilgi sunulan kaynaklar arasında tartışılmaz, ortak, tek bir kaynaktan söz etmek mümkün olmayınca bu bilgi çeşitliliği de doğal olarak ortaya çıkıyor. Bilgi kaynaklarındaki çeşitlilik farklı bilgi türlerini, farklı içerikte bilgiyi ortaya çıkarıyor. Bu da doğal olarak ortak bir iletişim dilinin kullanılmasını engelliyor.

Bilgi kaynaklarının çeşitliliği yanında sunulan bilgiye yaklaşımda da toplumdaki farklı kesimler ve kişiler arasında farklılıklara neden oluyor. Duygusal ön yargılar toplum ve bireyleri büyük oranda etkiliyor. Toplumda var olan farklı bilgi kaynaklarını ve yaklaşımları eğitim istendiği şekilde etkileyemiyor. Zira eğitime ideolojik bir bakışla yaklaşıldığına dair güçlü şüphelere sahip insanların sayısı hiç de az değil. Bilgi kaynağı olma anlamında ve olay ve olgulara yaklaşırken kullanılması gereken yaklaşımları edindirme konusunda eğitim kendisinden beklenen işlevleri yerine getiremiyor.

Toplumda farklı bakış açılarını hemen her fırsatta en derin şekilde görmek mümkün. Farklı bakış açılarının olmasını yadırgamak aslanda doğru bir yaklaşım değil. Ancak yadırganması gereken farklılıkların toplum içinde güven bunalımı yaratacak bir düzeye çıkmasıdır. Toplumdaki kişiler, gruplar bir diğerine hep şüpheyle yaklaşıyor. Toplumda kişiler giyimleriyle, kullandıkları aksesuarlarıyla, görünüşleriyle, olay ve olgulara yönelik yaptıkları değerlendirmelerde kullandıkları dille yargılanıp kategorize ediliyor. Bu kategorize etme davranışı toplumsal yaşamın en altından formal kurumsal yapıların en üst düzeyine kadar çıkıyor. Böyle olunca herkes adeta bir diğerinden öç alma duygusu ile yaşamını sürdürüyor. Öç alma duygusu, sıranın kendisine gelmesini bekleme duygusu toplumsal yaşamın içinde birlik, beraberlik, işbirliği, paylaşım gibi kavramların gelişmesine engel oluyor.

Bu olumsuzluğun giderilmesini kısa vadede beklemek yersiz gibi görünüyor. Zira insan yaşamını aşan bir zaman dilimi içinde ortaya çıkan sorunların bir insan yaşamının dilimi içinde ortadan kalkmasını beklememek gerekiyor. Temel bir takım unsurlar etrafında toplum ve bireyler bir araya gelip doğru metotlarla mücadeleye devam ederlerse, bu mücadele azmini ve doğru metotları diğer kuşaklara ve yakın çevrelerine de yayabilirlerse hepsinden önemlisi inandıkları ve kabul ettikleri bu birleştirici, işbirliğini saylayıcı, paylaşımcılığı ortaya çıkaracak unsurları kendi öz yaşamlarında samimi bir şekilde kullanabilirlerse birkaç nesil sonra önemli sıçramalar yapmamız işten bile değil. Bunun için öncelikle ve hiç zaman kaybetmeden toplumda insanları düşüncelerine, görünüşlerine göre değil yaptıkları işte gösterdikleri başarıya göre değerlendirme alışkanlığını kazanmak ve yaygınlaştırmak gerekiyor. Ardından bilgi sahibi olmaksızın hiçbir yargıya varmamak, farklı bakış açılarının doğal bir durum olduğunu kabul etmek geliyor. Bilgi sahibi olmak ve bunun için çaba harcamayı hayatın en önemli temel alışkanlığı haline getirmek, fikir alış verişini kavga etmeden yapabilmek, diğerini dinledikten sonra doğru anlayıp kendi fikrini dile getirmek ve karşılıklı doğru anlamayı öğrenmek de yapılması gereken diğer önemli işlerimizden bir kaçı. Ancak bunları yazmak, okumak, söylemek kolay olmakla birlikte yerine getirmek, uygulamak hiç de o kadar kolay görünmemektedir.


Soru ve Görüşleriniz İçin…

Ali Hikmet DEMİR

ahdiron4@hotmail.com

 
Toplam blog
: 147
: 1198
Kayıt tarihi
: 26.09.08
 
 

Öğretmen olarak başladığım meslek hayatıma yönetim ve denetim konusunda aldığım yeni eğitimler sonr..