Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '09

 
Kategori
Güncel
 

Yaşanmasaydı keşke

Yaşanmasaydı keşke
 

o günlerin anısına gelen güzellikler.


Merhaba; 2 gün önce Cerrahpaşa’da kayınvalidem troid ameliyatı geçirdi. 2 kişilik bir hastane odası. Bir yatakta hemoroid (basur ) ameliyatlı bir bayan, diğerinde annem. Ben deseniz, sandalyede. 3 gün sonra taburcuyuz kısmetse. Uykuyu ezelden pek sevmem. Sanki bana hayattan, yaşamadan kayıp giden saatler gibi gelir. Ancak düşmeyecek kadar uyurum. Bu yüzden aile içinde çocukluktan gelen yakıştırma “yarasa “ olmuştur. Uyumayınca da geceleri hastaneyi dolaşıyorum. Tüm nöbetçi hemşire, hastabakıcı ve doktorların çay arkadaşları oldum. Bir sabah kulağıma uzaktan davudi bir erkek sesi çalındı. ” aman da beni…..”. Hem türküyü hem de sesi biliyorum. Ama ismi hatırlayamıyorum bir türlü. Annem duymamış. Ağrı kesicilere ölümcül alerjisi olduğundan zavallı kadın, aspirinle ameliyat sonrasını atlatmaya çalışıyor. Sesin kaynağını aramaya çıktım. Bu arada da sesi tanıdım. Hasan Mutlucan. Hani şu ne zaman duysak ”aman ihtilâl mi oldu” diye düşündüğümüz.. Sesi ve türküsüyle akıllara ihtilâlleri çağrıştıran Mutlucan. Evet. Ordu, yönetime el koymuş, biz de hastane ancak türküsüne yetişmişiz. Derken haber yayıldı. Herkes de bir telâş, bir endişe, bir korku. Biraz da sevinç. Çünkü o güne kadar o kadar çok arkadaşımız, dostumuz, komşumuz sağ- sol, köy-şehir derken öldü ki. Artık durmak bilmeyen bir bekleyişin talihsiz bir sonucuydu bu. Memnuniyetimiz bu acılar bitecek diye idi. Ama, ne bilirdik ki bekleyişimizin, umutları, canları, silip süpüreceğini. Biz böyleyiz işte. Hiç ayarımız yoktur. Vur dersin öldürürüz. Gel dersin, öyle bir koşarak gelir ki seni yere serer. Hiçbir gün ortayı bulamadık. Bulmaya çalışana da söylemedik yakıştırma bırakmadık. Neyse. Olan olmuştu. Evdekileri aramak istedim. Neyse ki bir vukuat yok. Zaman durdu sanki. 2 geçmeyen günden sonra eve çıktık. 16/09/1980 Salı günü eşim her zamanki gibi sabah erkenden işine gitti, gidiş o gidiş. Düşünerek, bekleyerek, merak ederek geçirilen tam 15 gün.. Bilirsiniz beklemezseniz ömür bile çabuk geçer, ama ya bekliyorsanız dakikalar bile asır gelir insana. Aldığım son bilgi çalıştığı yerden içinde başkalarının da oturduğu bir askeri kamyona bindirildiği ve Selimiye kışlası söylentileri içinde götürüldüğü idi. 1 hafta sonra gelen bir telefonla biraz olsun içimiz rahatladı. Bir yüzbaşı kendisinin gayet iyi olduğu, işyeri sendika temsilcisi olması nedeni ile gözaltında tutulduğunu, merak etmememiz gerektiğini bildirdi. Yeri gene belli değil. Kulağımıza öyle şeyler geliyor ki bilmeyin, duymayın, yaşamayın hiçbirini. Daha sonrasın da Çekmeköy nizamiyesindeki ziyaretler. Çünkü oraya götürülmüşler. Biz şanslı idik ki bir ay sonra eşim sağlıkla evdeydi. O günlerden kalan geri dönemeyen insanlar, anne-baba olma şansını kaybeden, sinir sistemi çöken, hayatının akışı, yarınları kaybolan isimler oldu. Kalanlarda da bilinmeyen kim bilir neler neler... Artık bunları hatırlamak bile istemiyorum. Ama kayıpları o kadar çok ve acımasız insanlarımız var ki bizimki devede değil kulak, kıl tanesi. 12/09/1980 günü, babamın yanı başında radyodan dinlediğim 27/05/1960 gibi değildi. Sanki her yaşanan bir öncekinden daha beter. Aslında hepsi beter. Neden? Bizler değişimi beceremediğimiz, doymak bilemediğimiz için mi? Artık böyle şeyler yaşamak istemiyorum. İsteyenleri de anlamam mümkün değil zaten. Aklımızı başımıza alalım da her nesil bir sabah Hasan Mutlucan’la uyanmasın. Sevgi ve akılla kalalım.

 
Toplam blog
: 97
: 395
Kayıt tarihi
: 15.04.09
 
 

Felsefe, edebiyat, bu alem, öteki alem, uzay, evrensellik; kısacası genelin, "aman canım işin mi ..