Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '06

 
Kategori
Genel Sağlık
 

Yaşanmış bir kalp krizinin hikayesi... (II.BÖLÜM)

Yaşanmış bir kalp krizinin hikayesi... (II.BÖLÜM)
 

Krizin şaşırtıcı değil, tam tersine beklendik bir durum olduğunu bilen dostum Maksimov kontrolü ele geçirmekte geç kalmadı. Çevreye bağırarak emirler yağdırırken telefonu eline almış, ambulans göndermeleri için bölgedeki hastanelerin acil servislerini aramaya başlamıştı bile.

Bana sorsanız “ bir ömür ” süren ambulans bekleyişi hakikatte 10 dakikadan fazla sürmemişti. Böyle bir yerde, eski de olsa ambulansı olan bir hastanenin beşyüz metre yakınında kalp krizi geçirmenin nasıl bir ayrıcalık olduğunu daha sonra anladım.

Önce sedye üzerinde konuldum, sonra kendinden emin adımlarla ayaklarımın üzerinde geldiğim yolu çaresizlik içinde, muhtaç bakışlarla bir baştan bir başa tekrar geçtim. Koç Müzesi'nde sergilenmeyi çoktan hak etmiş yaştaki ambulansımız, siren sesleri eşliğinde ancak hastanenin bahçe kapısına kadar ulaşabilmişti, birden motoru durdu. Oraya kadar gidebilmesindeki en önemli unsur, hastaneye gitmek için izlediğimiz yolların bayır aşağı olmasından başka bir şey değildi.

Mide bulantılarım kaybolmuş ve onun yerini tüm enerjisi ile rekora koşarcasına atmaya başlayan kalbim almıştı. O kadar hızlı ve o kadar kısa aralıklarla atıyordu ki nerdeyse göğüs kafesimin içinde titriyordu diyebilirim. Sanki benim değil de, sonradan içime konmuş bir cisimdi. Aldığım nefes yetmiyordu bana, daha fazlasını istiyordum. Nefes alışım da kalbime entegre olmuş gibi hızlı ve kısa aralıklarla beni hayatta tutmaya çalışıyordu.

Boğuluyordum, konuşamadığım için insanların gözlerine bakıp durumumun ne kadar kritik olduğunu kavramaya çalışıyordum. Dostum Maksimov yanımdan bir saniye bile olsa ayrılmıyordu. Bana bakıyor ağlıyordu, hıkıra hıçkıra ağlıyordu. Gözyaşları, yüzündeki çatlaklarım arasından kayıp sakallarında yok oluyor, sonra yine sakal uçlarında beliriyor, oradan da yüzüme akıyordu.

Hastanenin acil bölümüne ulaşmıştık. Sıradan bir Pazar sabahı olması gerektiği gibiydi herşey. Birkaç hemşire ve bir pratisyen doktor, uzman müdahele öncesi acil yapılması gerekenleri hızla yerine getirmeye çalışıyordu. Fakat uzman müdahele için önce bir uzmana ihtiyaç vardı ve hastanenin tek uzmanı Dr.Ignatof ailesi ile birlikte piknikteydi.

Ben yaşam savaşımı verirken dostum Maksimov cep telefonu ile Dr.Ignatof’a ulaşmış, bir buluşma yeri kararlaştırmış ve otomobili ile onu almaya gitmişti. Hastanede ve piknik alanında normal şartlarda cep telefonlarının gürüşmeye imkan vermemesi fakat telefon görüşmenin her iki taraf için de çok net ve sorunsuz geçmesi daha sonra orada bulunan insanları düşündüren bir anı olmuştur.

Ağzıma, daha rahat nefes almamı sağlayan bir cihaz takıldı fakat pek işe yaradığını söylemek doğru olur mu bilmiyorum. Krizin çok uzun sürdüğünü ve en kısa zamanda hayırlısı ile biteceğini düşünmeye başlamıştım ki o an ellerimin ve ayaklarımın parmak uçları karıncalanmaya başladı. Bu karıncalanma sinsi ve kararlı bir şekilde santim santim vücudumu kuşatmaya başladı.

Olan biteni görüyor, tüm konuşulanları çok net bir şekilde duyabiliyordum. Karıncalanma boğazımdan geçip, yüzüme dağıldı. Tüm bedenimi ele geçirdikten sonra yine ayak ve el parmaklarımdan daha sinsi, soğuk, ölümcül bir kuşatmanın milim milim harekete geçtiğini hissettim. Bu öylesine bir kuşatmaydı ki geçtiği her yer artık benim olmaktan çıkıyordu, hissedemiyordum. Bedenim sanki benim olmaktan çıkıyordu, benden ayrılıyordu.

İşte o an ilk kez farklı düşünmeye başladım ve gerçekleri kavramaya çalıştım. İki çocuğum gözümün önüne geldi, henüz çok küçüktüler… Sanırım yolum sonuna geliyordum, sanırım ben ölüyordum…

İkinci bölümün sonu…

Yaşanmış bir kalp krizinin hikayesi... (III.BÖLÜM)

 
Toplam blog
: 30
: 4628
Kayıt tarihi
: 09.09.06
 
 

1968 yılı Ocak ayında Bursa'da doğdum. Çiftçi bir babanın iki erkek çocuğundan biriyim. Askerliğim..