Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yaşanmışlıklarım - 1 : "Bakkal çocuk"...

Yaşanmışlıklarım - 1 : "Bakkal çocuk"...
 

"Topa vuran benim" desem olmaz; ama "bu resim bana sokağımı hatırlatıyor dersem" olur...


"BAKKAL ÇOCUK" OLDUĞUM GÜNLERİ ARIYORUM... O günlerin komşuluk ilişkilerini ve yaşamın sadeliğini...

Genelde, geceleri yatağıma yattığımda önce günün muhasebesini yapar ve gün içindeki eylemlerinin doğruluğunu-yanlışlığını ya da iyiliğini ve kötülüğünü düşünürüm.

Doğrularım yanlışlarımdan fazla ise mutlu olur güzel şeyler düşünür ve hayallere dalarım. Günün muhasebesinin olumlu olduğu gecelerde bazen "zaman makinesi"ne biner, yaşamımın en gerilerine gitmeye çalışırım.

x      x      x

Benim dışımda bir olay olduğundan doğduğum güne gidemiyorum;  ama çocukluğumun yedi-sekiz yaşında olduğum döneme kadar gidebiliyorum. Mekan ise, okul öncesi zamanımın çoğunun geçtiği yer olan evimizin bulunduğu sokak...

Evimiz, o zamanlar önemli bir kurum olan Evkaf Dairesi'nin sahip olduğu iki katlı ahşap küçük bir konaktı; ya da küçük olduğum için bana öyle geliyordu. Evimiz eski bir Bizans sarnıcına dayalı idi.

Sarnıcın üstü de büyük bir bahçeydi. Çok çeşitli meyve ağaçlar vardı bahçemizde. Ayrıca babam, bahçenin boş kalan yerlerine domates, biber, salatalık gibi çeşitli sebzeler ekerdi. Bahçenin sulamasını da sarnıçtan çektiğimiz suyla yapardık. Bahçemiz, yabancıların "Altın Boynuz" adını taktıkları Haliç'e hakimdi .

Bahçemizden Haliç'in her iki yakasını hatta Haliç'in İstanbul Boğazı'na çıkışını bile görebilirdik. Ramazan akşamları bahçemizde görebildiğimiz bütün camileri gözler, top atılıp kandiller yandığı zaman hemen aşağıya yani eve koşar haber verirdik...."Kandiller yandııı!...Oruç bozulduuuu!" diye bağırarak...

Evimizin, yukarıda da belirttiğim gibi, Evkaf dairesi'ne bağlı olduğu için kirası çok azdı. Hiç unutmuyorum, o zamanlar babamın maaşı 90 lira idi(unutmamamın nedeni evimizin kapı numarası da 90 olmasıydı) ve bunun ancak 3,5 lirasını kiraya veriyorduk. Daha sonra 5 lira olmuştu ama maaşımıza göre yine de çok azdı.

Neyse... Mahallede, daha doğrusu sokağımızda benim diğer arkadaşlarımdan farklı bir özelliğim vardı. Komşularımızın çoğu beni çok severlerdi. Sebebi de komşularımızın bakkal işini genelde benim görmemdi.

Komşularımızın bakkaldan bir ihtiyacı olduğunda benim sokağa çıkmamı beklerlerdi. Ben yokken arkadaşlarımı bakkala göndermezler; ancak onlara benim nerede olduğumu ya da sokağa ne zaman çıkacağımı sorarlardı. Bu yüzden de arkadaşlarım bana "bakkal çocuk" adını takmışlardı.

Komşularımızın bakkal işini bana gördürmelerini en önemli nedeni; bakkala giderken bana verdikleri paranın üstü bir kuruş olsa bile geri vermemdi. Bazen para üstünü bana vermek istediklerinde ise asla almazdım. Ayrıca onlar için bakkala gitmemek için hiç mazeret ileri sürmezdim. Oyunumuzun en heyacanlı anlarında bile beni bakkal göndermek istediklerinde hiç sızlanmaz hemen koşardım.

O zamanlar günümüzde olduğu gibi toptan alışveriş yapacak marketler yoktu. Ayrıca insanların ekonomik  durumu da öyle toptan alışveriş yapmaya yeterli değildi. Toptan alışveriş ancak semt pazarlarından yapılırdı. Bakkaldan alınacak şeyler de öyle kilolarla filan olmazdı;250 gr. kıyma, yarım kilo zeytin, 150 gr. peynir şeklinde olurdu.

Beni bakkala gönderdiklerinde, bana verilen para ısmarladıkları şeye yetmiyorsa ve fark beş-on kuruşsa hemen eve koşar, ayakkabılıkta sakladığım bezden yapılmış ve üzerinden iple büzgülü para kesemi çıkarır (bu keseyi annem yapmıştı) eksik parayı tamamlar tekrar bakkala koşardım ve ısmarlanan şeyi alır komşuya götürürdüm. Annem bu konuda bana kızardı, "sana o paraları harca diye veriyoruz" derdi. Ama ben annemi dinlemez bu şekil davranmaya devam ederdim.

Şu anda, oturduğum apartmanda benim çocukluğumdaki davranışımın gösteren bir komşu çocuğu var. Şimdi üniversite öğrencisi. Bu çocuk da, 13-14 yaşındaki yaşlarında iken, mahalle bakkalına giderken gördüğümüzde ona, "bize de bir gazete ya da ekmek alır mısın?" dediğimizde gazete ve ekmeği getirir ama bütün ısrarlarımıza rağmen parasını almazdı. Biz de parayı annesine verirdik. Ben ya da komşumuzun çocuğu bunu neden yapardık bilmiyorum...

Beni bakkala gönderenler arasında en çok Nebahat ablayı ve Kıymet ablayı severdim. Oyun oynarken hep Nebahat ablanın cumbasına bakar onu görmeyi ve beni "ablam bakkala gider misin?" diye çağırmasını beklerdim.

Kıymet ablanın ise küçük bir bebeği vardı. Onun bakkaldan aldırdığı şeyi götürdüğümde beni içeri alımasını beklerdim. O da bunu bilir, gözlerimden bebeğini sevmek istediğimi anlardı. "Hadi gel!" diyerek ben içeri alırdı. Ben de içeri girer, bebekle oyalanır, onu sever ve çıkardım...

Ben çok küçük yaşta (4,5-5 yaşımda) sünnet olmuştum... Sünnet düğünümüz, evimizin bahçesinde yapılmıştı. Beni sünnetçinin yanına, Kıymet ablanın kocası Kemal abi (ağabey) kucağında götürmüştü...

Şu anda, beni bakkala gönderen diğer komşularımı hatırlamıyorum ama Melehat ablayı ve Kıymet ablayı çok iyi hatırlıyorum. Şu satırları yazarken bile Melehat ablanın pencerede bana seslenen görüntüsünü ve Kıymet ablayı kucağındaki bebeği ile beni kapıda karşılayışının tüm ayrıntıları ile gözümün önüne geliyor.

Benim kardeşlerim ve abilerim var ama gerçek ablam yok, o zamanlar da yoktu, zaten hiç olmadı.

Nebahat ablayı, Kıymet ablayı, o günlerin komşuluk ilişkilerini ve sadeliğini özlüyorum.



cdenizkent

 

 

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..