Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '08

 
Kategori
Güncel
 

Yaşar Kemal üzerinden, Türk solunda aldatılma sendromu

Yaşar Kemal üzerinden, Türk solunda aldatılma sendromu
 

İlginç bir şekilde Yaşar Kemal’in bir Alman Gazetesine verdiği ve AB ile ilgili fikirlerini değiştirdiğini belirttiği röportaj yeterince yankı yaratmadı.

Belki ben eksik gözlemlemiş olabilirim ama ulusal yazılı ve görsel medyada haber hiç ön plana çıkmadı. Yalnızca web üzerindeki bazı haber portallarında yer aldı. O da yeterince dar bir metin üzerinden haber iletildi. Röportajın detaylarına ulaşma beklentim de sona erdi bu şekilde.

Ben haberin daha geniş ve hararetli bir etki yaratmasını beklemiştim. Demek ki Yaşar Kemal bazıları için gerçekten öldü. Onun çarpıcı ifadelerini bile artık duymuyorlar.

Ben yine de Yaşar Kemal’in ifadelerine dair söylemek istediklerimi dile getirmek istiyorum. AB ile görüşlerinin gelişimine geçen yazımda değindim. Basına yansıyan ifadelerinin ikinci omurgasını ise siyasal İslam ve AKP iktidarına dair görüşleri oluşturuyor. Ancak bu ifadelerin duruş yeri de AB ve bir nebze ABD’ye bakışı ile ilintili.

İfadeleri kısaca hatırlayacak olursak;

ABD ile bağıntılı ifadesinde, “Ilımlı İslam tabirini duyduğum zaman, tüylerim diken diken oluyor. Bu Amerika’nın bir icadıdır.” dedi. Batı gözlemcilerindeki AKP desteğiyle ilgili olarak "Sadece AKP’nin Türkiye’ye daha iyi bir gelecek sağlayabileceği yönündeki düşünceyi saçma sapan buluyorum" ifadesini kullandı.

Son olarak da batı’nın Atatürk’le milliyetçileri aynı kefeye koymamasını isteyen Yaşar Kemal, “Atatürk’ün zamanının en büyük reformisti, milliyetçilerinse modern Türkiye’nin önündeki en büyük sorun.” olduğunu belirtti.

Dikkat ederseniz üç ifadenin ortak noktasında, Türkiye’ye içerden bir bakış ve değerlendirme değil, dışarının Türkiye’ye bakışana dair bir eleştiri var.

ABD’nin İslamcılarla kurduğu bağ ve ılımlı bir İslam türü yaratma çabası eleştirilirken, AB’nin de Türkiye’de ilişki kurduğu tek kesimin AKP olmasına ve Atatürk’ü yanlış yorumlamasına dair bir tepki var.

Bu noktada Yaşar Kemal’in bir Alman Gazetesine verdiği beyanatta, dışarının içeriye bakış ve algılayışındaki yanlışlığı eleştirmeye çalışması anlamlı bir duruş noktası.

Bu ifadelerin bir yanı haklı bir duruşa tekabül ederken, diğer yanı ise, bir solcu olarak ilerici bir ideolojiye bağlı olduğuna inanırken, ilerici bir özne yaratamamış olmanın, bununla beraber özellikle ulaşmak istenilen medeniyet düzeyinin temsilcilerince, kendi siyasi duruşunun kaale alınmamasının verdiği tepkiye tekabül ediyor. Aslında Yaşar Kemal’de kısmen gözüken bu etki, Türk solunun geniş bir kısmında oldukça sert bir etki yapmış durumda.

Avrupa’nın algılanışı, can düşmanı ile ilişkiye giren eski sevgili pozisyonuna denk gelir Türk solu için. Türk solunda İttihat ve Terakki’den beridir Avrupa’ya dair bir etkilenme ve hayranlık hep oldu. Bir yanda Avrupa’nın gücünü Osmanlı ve Türkiye aleyhine kullanmasının verdiği bir tepki varken, diğer yandan ne kadar şımarık, kendini beğenmiş, burnu havada, değerlerini yitirmiş bir yapı olarak görse de, Avrupa’nın akılcılığını, sistematiğini, kuralcılığını, bilime değer verişini, hukuka öncelik verişini, dönüşüm becerisini ve toplumsal dinamiğini hep imrenerek takip etti. Elbette her iki bakışında haklı yönleri vardı. Ancak bu iki bakış açısı zaman zaman ciddi tezatları da beraberinde getiriyor.

Yaşar Kemal’in bu çıkışı da, bu tezatın küçük çaplı bir ifadesi. Ama Yaşar Kemal’de, özellikle Kemalist kesimde, batının kendisine sırt dönmesi ile yaşanan nefret ve hiddetin olduğunu söyleyemeyiz. Yalnızca uyarı niteliğinde bir ifade var ve sözlerde içten içe bir uyarısının doğru değerlendirileceğine dair bir umut söz konusu. Bir ip atma tarzı kesinlikle yok.

Bı noktaya kısa bir not düşmek istiyorum; Türk solu, bir yanıyla kendi toplumunun (dindar, cahil, gerici, her an eski sisteme kaymaya hazır) kendi iç dinamiğinden yaşadığı çekince ve korkunun üzerine, şu ana kadar bu korkuya dair en büyük güvence gördüğü batı dünyasından aldığı desteği, hem de düşmanı lehine kaybetmenin travmasını yaşıyor. Ve ne yazık ki bu durumdan, kendi ilerici niteliklerinde yaşanan aşınmayı görmek istemiyor. Aksine zihnini bir paranoya sürecine çevirip, herkesin düşman olduğu bir algı dünyası yaratıyor. Elbette, bu durum kendi zihin dünyasının temellerinden kopmaya (ne de olsa solculuk, akılcılık, demokratlık vb. kavramlar batı kökenli kavramlardır ve hala bu kavramları besleyen kanallar batı menşelidir) yol açıyor.

Yukarıda bahsettiğim bu durum, Yaşar Kemal’in ifadelerine ve düşünce dünyasına denk gelen bir durum değil. Onun hala evrensel bir düşünce kalıbına sahip olduğunu düşündürecek bir duruşu var.

Onun bu ifadelerinin daha çok, kendi siyasetini, yeniden ilerici bir özne olarak var etme isteğinden kaynaklandığını düşünüyorum. Bu noktada gerek AB’nin kendi gelişimine dair (şiddeti ve gerilimi körükleyen bir güç odağına dönüşmesi eleştirisi), gerekse de onların Türkiye’nin gelişimine dair ifadelerinin çoğu haklı. Ancak Yaşar Kemal’in Türkiye’ye dönünce söyleyeceği şeylerde önemli bir farklılığı olmayacağı açık. Çünkü solun ve Mustafa Kemal’in takipçilerinin ilerici niteliklerini yitirdiğini, fazlaca milliyetçi, otoriter zihniyetlere kaydığını gayet iyi biliyor.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..