Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '12

 
Kategori
Tiyatro
 

Yaşar ne yaşar ne yaşamaz

Yaşar ne yaşar ne yaşamaz
 

YDÜ Sahne Sanatları Tiyatro Bölümü 2010 Mezuniyet Oyunu***Rejisör_ Murat Atak


Yakın Doğu Üniversitesi Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü bu yıl (2009-2010) oyunculuk bölümünden yedi… Dramatik yazarlık bölümünden üç öğrenci mezun etmeye hazırlanıyor. Her yıl bir mezuniyet oyunu sahneye koyma geleneğine bağlı kalarak bu yıl bölüm; Aziz Nesin’in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” oyununu sahneye koydu. Oyunda rol alan mezun olacak yedi oyuncu; Onur Nart, Ali Şaşkara, Öykü Esendemir, İlker Pullu, Diren Özdoğal, Suzan Polat’a alt sınıflardan; Işıl Öztürk, Mehmet Samer, Orbay Sehlioğlu, Hüseyin Kombaycı ve geçen yıl mezun olamayıp, mezuniyetini bu yıl alacak olan Deniz Aslım rol alarak yardımcı oldular. Dramaturji-Dramatik Yazarlık bölümünden bu yıl mezun olacak öğrenciler ise Sevil Emirzade, Osman Güvenir, İsmihan Yorgancı. Aynı zamanda oyunda sahne gerisinde ve rejide görev aldılar. Oyunun rejisörlüğünü bölüm öğretim görevlilerinden Murat Atak yaparken, koreografi; İhsan Bengier, Besteci; Timur Selçuk imzasını taşıyan oyunda yine bölüm öğretim üyesi Prof. Dr. Cevanşir Guliyev Müzik Editörlüğünü yaptı. Yönetmen Yardımcısı, Beste Bağçeci, Dekor kostüm tasarımı ise tüm ekip üslendi. Dekor uygulama; Akif Koca, Kondüvit; Gizem Olcay, Kostüm-Aksesuar uygulama; Özge Aktaş, Rale Erdoğan, Işık uygulama; Hüseyin Akça, Işık Kumanda; Cem Özkırdeniz, Afiş Tasarım/ Tek. Danışman; Orbay Sehlikoğlu, Sahne amiri/ Suflöz: Işıl Öztürk’dü. İki perdelik oyun; 21 Mayıs 2010, saat:18’de YDÜ AKKM’de sahne aldı. Oyundaki başkarakter, Yaşar’ı canlandıran Onur Nart dışında diğer oyuncular oyun suresince değişik rollerle performans gösterirken, sahneden toplam kırk iki karakter geldi geçti.

Bir insan… Bir parmaklık… İnsan ne zaman, kendini bulur parmaklıklar ardında? Ve neden?  Hiç düşündünüz mü? Yoksa… Gerçekten dünyanın her yeri hapishane, bizler de ağır cezaya mı mahkûmuz?… Bir düşünün!… “İçimizde kendini en özgür sananımız bile, kendi ceza evinin hem gardiyanı, hem hükümlüsü değimliyiz?”

Oyunun yazarı Aziz Nesin bizi, böylesine bir tinsel sorgulamaya atar. Oyunun konusu olarak, Yaşar’ın başından geçenleri seçtiğini söyler bize replikler aracılığıyla ama oyunun özünde toplumsal ve siyasal eleştirisini de getirir kendi yorumuyla…  Bu noktada oyunun broşüründe yer alan Aziz Nesin’in hayatına dair satırları sizlere aktarmak istiyorum.

Asıl adı Mehmet Nurset Nesin olan Aziz Nesin, 20 Aralık 1915 yılında Heybeliada-İstanbul’da doğdu. Türkiye’nin yetiştirdiği en ünlü mizah yazarlarından biridir. Eğitimini 1935’de Kuleli Askeri Lisesi ile 1937’de Ankara Harp Okulu’nda tamamlandı. 2’nci Dünya Savaşında görev aldı. 1944’de Zonguldak’ta uçaksavar top mevzileri yaptırmakla da görevlendirildikten sonra üsteğmen rütbesindeyken “görevini kötüye kullanma” suçlamasıyla askerlikten uzaklaştırıldı.

Ondan sonra Aziz Nesin’in basın ve yayın hayatı başladı… Bir çok gazetelerde köşe yazarlığı yanında, Sabahattin Ali ve nice arkadaşı ile beraber mizah dergileri yayınladı. Aziz Nesin yazın yaşamında pek çok siyasal ve toplumsal eleştiri, öykü, roman, oyun, fıkra, masallar yazdı. Sivri fikri ve dili, sürekli onu mahkemelere sürükledi ve ara ara hapis yatmasına neden oldu. Mahkumiyetler onu yıldırmadı, düzeni ve yozlaşmışlığı eleştirmeye devam etti. Yazılarında ve tüm eserlerinde evrensel değerleri, bireyin hayat mücadelesini, çıkar kavgalarında insan hayatının ne denli harcanıp gittiğini ve “bireyin mi toplumu, yoksa toplumun mu bireyi bozduğu” sorgulamasını yapmıştı. Esasında onun temel düşüncesi insanın, insan gibi yaşaması gerektiğiydi.

6 Temmuz, 1995’de hayata veda edinceye kadar olan dönem içerisinde Aziz Nesin’in yazıp kitaplaştırdığı eserlerinin sayısını şöyle verebiliriz: 37 Hikaye, 10 Roman, 5 Anı, 4 Masallar, 1 Taşlama, 6 Fıkra, 2 Gezi Notları, 9 Oyun, 6 şiir ve 2 de konuşmalarıdır. Eserleri birçok dile çevrilen Aziz Nesin Türkiye ve başka ülkelerde de ödüller aldı. 1977 yılında kaleme aldığı “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” oyunu önce radyo oyunu olarak yazılmış, sonra sahne oyunu, roman olarak da yayınlamıştır. Oyun, 1978 yılında, Aziz Nesin’e “Madaralı Roman Ödülü”nü kazandırmıştır.

“Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” oyunun rejisinde görev aldığım için sizlere oyunun dramaturjik çalışmalarından  söz etmek istiyorum:      

 “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” oyununu seçişimiz hiç kolay olmadı. Önce beklentimizi karşılayacak nitelikte oyunlar aradık, bulduk ve okuduk… Okuduk… Okuduk… Hiçbiri de içimize sinmedi… Tam umudumuzu kesmişken, “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” metninde karar verdik. Metni bir kez okuduğumuzda bir suçla suçlanmış ama suçunun ne olduğunu bilmeyen bir Yaşar çıktı karşımıza. Ama değişmeyen bir sonla başlayan oyun, Yaşarın hapse atılmış olduğu gerçeğini de değiştirmiyordu. Günlerce repliklere takıldık kaldık… Eeh!…” Ne de olsa hepimizin yaşamı ayrı bir roman, ayrı bir oyun”du… Yazar öyle diyordu. Bir koğuş… Bir gardiyan… Bir insan… Unuttuğumuz bir şey vardı… Biz Yaşar’ı şimdiki zamanın parmaklıkları arasında ararken, O, geçmiş zamanın “miş”ine takılıp kalmıştı. Yaşarı geçmişten çıkartmak için kolları sığadık. Önce masa başı çalışmalarıydı bizi Yaşar’a yaklaştıran. Sorunun kişiden değil, düzenden kaynaklandığını görünce, başladık ağlanacak halimize gülmeye… Bazen de kara kara düşünmeye… Sonra tüm ruhumuzla yeni bir yaşar yarattık…

Oyun açık ve kapalı biçimin sentezlendiği bir kurguda düzenlenmişti; Hapishane sahneleri kapalı biçim oynanırken, Yaşar’ın ve Yaşar'ın babası karakterlerinin zaman zaman seyirciye hitap ederek seslenmesi dördüncü duvarın ortadan kalkmasını sağlamaktaydı. Açık biçimimin verdiği rahatlıkla; kostüm, aksesuar, dekor değişimleri seyirci önünde gerçekleştirilmekteydi. Oyunun özünde de tıpkı biçimindeki ikilem gibi ironik bir ikilem yapılmıştı; yazar oyunu hapishane gibi bir mekanda geçirerek gerçek bir zamanda ve mekanda bir suçtan suçlanarak tutuklanmış insanların mahkumluklarını aktarmıştı. Fakat bundan daha da önemlisi; içerisi ve dışarısı, kim içerde, kim dışarıda, kim mahkum, kim özgür sorgulaması ile insanların özgür bedenlerindeki tutsak fikirlerine eleştiri getirmekteydi. Bu sebeple demir parmaklıklar önce her mahkumun kendi hücre kapısı, sonra içerisini ve dışarısını ayıran hapishane olarak yorumlandı… Birinin veya birilerinin düşünce sansürüne takılmış olan Yaşar, oyunun sonunda; “Ben yaşamıyorum, ya siz?” sorusunu dışarıda görünen ama belki de kendi hücrelerinin mahkumları olan seyirciye yöneltmeyi seçti.

Işık tasarımındaki başarı kendini yine biçim ve özdeki bu mecazlar aracılığı ile gösterirken, bazı lokaller yanında, mekanların durumuna ve mekandaki kişilerin ruhsal tepkilerine göre yapıldı. Sahne sonlarındaki vurguya güç katan karşıdaki tek sıra düzenlenmiş yedi ışık aynı zamanda, mezun olacak olan yedi oyuncu adayını simgelemekteydi.

Eşit ağırlıklı, kolektif bir çalışmanın sonucu olan “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” bizlere yeni tecrübeler edindirirken, iki mecazla seyircisine de sözünü söyleyen bir oyun oldu.    

 

 

 
Toplam blog
: 29
: 628
Kayıt tarihi
: 03.01.12
 
 

Tiyatro Sanatına gönül vermiş, içinde yaşadığım topluma yazarak hizmet etmeyi seçmiş sanatın bir ..